Tolga İslam, askerde kötü muamele görenlerin başvurularını toplayan askerhaklari.com web sitesinin kurucusu. Arkadaşlarıyla birlikte askerdeki hakaret, dayak, işkence, intihar ve şüpheli ölümlere karşı sivil bir girişim yürütüyor. O aslında Cihangir, Galata gibi semtlerde yaşanan ‘soylulaşma’ süreçlerini araştıran bir kent sosyoloğu ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyesi

 

Faruk BİLDİRİCİ / Hürriyet

 

Biraz geç bir yaşta, doktoramdan sonra 33 yaşında askere gittim. Kurada 11 aylık uzun dönem askerlik çıktı. Asteğmen olarak 2010’un nisanında başladım. Mart 2011’de bitti. İki buçuk aylık acemilik dönemini İzmir’de geçirdim. Eğitimden sonra bir sınav yapıyorlar. Derslere çalıştım, birinci oldum. Hatta bir İpod verdiler, eşim kullanıyor şimdi onu. Birinci olduğum için kuraya katılmadım, kendim seçtim gideceğim yeri. İstanbul Cevizli’de yaptım kalan sekiz ayı.

 

Öğrencim yaşındaki çocukların maruz kaldığı muamele beni çok rahatsız etti. Ben iyi koşullarda askerlik yaptım ama o bile travmatikti. Bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüm. Kışlada kötü muameleye maruz kalan askerlerle diyaloğa geçtim. Nerede dayak yiyen, hakaret edilen asker varsa bana geliyordu. Çoğu zaman onların da hakları olduğunu, kimsenin tokat atamayacağını hatırlatmam gerekiyordu.

 

Asker hakları bireysel bir hareket olarak çıktı ama kolektif bir harekete dönüştü. Son üç-dört aydır Helsinki Yurttaşlar Derneği, TİHV, İHD ve Mazlumder gibi insan hakları dernekleriyle işbirliği yapıyoruz. Askerde kötü muameleye maruz kalanların dilekçelerini yazıyor, TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na gönderiyoruz. Bu süreçte 50’ye yakın başvuru gönderdik Meclis’e.

 

Hukuk ayağındaki eksiğimizi Mazlum-Der ve Çağdaş Hukukçular Derneği’nin desteğiyle kapatıyoruz şimdilik. Diskoya gönderilenler için AİHM’e başvuru dilekçelerini de hazırlamaya başladık. AİHM, Ersin Pulatlı adlı askerin başvurusu üzerine ‘disko’ hakkında bir karar verdi. Artık ortada bir emsal karar var. Zaten o cezalar mahkeme kararıyla değil, bir komutanın ağzından çıkan sözle veriliyor. Genelkurmay Başkanı, ‘disko’ların kaldırılacağını söyledi. Ama sonucu görmeden bir şey söyleyemeyiz.

 

ORADAN ÇIKANLAR GÜLEMİYOR

Disko, disiplin koğuşu demek. İki kelimedeki dis ve ko’yu birleştirip ‘disko’ yapmışlar ama içinde bu kadar tezat barındıran çok az kelime vardır. Yaşıtlarım 10 sene önce askerlik yaptı. Anlatıyorlardı, “Disko diye bir yer var. Orada psikopat askerler var, copluyorlar, diş fırçasıyla tuvalet temizletiyorlar” diye. Askerde son iki ayımda beni bölük görevine gönderdiler. Benim için acayip bir şanstı. Hem kışladan hem de İstanbul’un çeşitli yerlerinden askerler bizim bölükteki diskoya getiriliyordu. Diskodan çıkanlar arasında bir süre konuşmayan, gülemeyenler de vardı. Mesela biriyle 20 gün sonra karşılaştım. “İlk kez dün akşam gülmüşüm, annemin dikkatini çekti” dedi. Disko çok acayip bir yer. Askerliğimin bitmesine yakın bir zamanda Kültür Bakanlığı’nın belgesel filmlere destek fonuna ‘disko’ konulu bir belgesel projesiyle başvurmuştum. Maalesef sonuç olumsuzdu.

 

SOYLULAŞTIRMA

CİHANGİR’DE ÖNCÜLER DE YERİNDEN OLACAK

Yıldız Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde araştırma görevlisiyim. ‘İstanbul’da soylulaştırma: Eski Kentin Yeni Sahipleri’ David Behar ile birlikte altı yıl önce hazırladığımız bir kitaptı. İngilizce’deki ‘Gentrification’ kavramını Türkiye’de ilk araştıranlardan biriyim. Bu kavram Türkçeye önce ‘mutenalaşma’ diye çevrildi. Ben ‘soylulaşma’yı tercih ettim. Çünkü soylulaşma dediğimiz, bir yerde yaşayanların daha üst statülü insanların gelmesiyle yerlerinden edilmeleri süreci. Piyasa süreçleri içinde işleyen bir mekanizma. Bireyler üzerinden başlayan süreç büyük şirketlerin girmesiyle hızlanıyor. İlk başta sanatçılar, artistler gibi öncü gruplar monotonluktan kurtulmak için farklı bir yer arıyor. Mesela İstanbul’da, Cihangir ve Galata’daki soylulaştırıcıların büyük bölümü ressamdı, gazeteciydi, mimardı. Talep artıp fiyatlar yükseldikçe öncü soylulaştırıcılar da yerlerinden edilmeye başlıyor. Eskiden çeşitliliğin olduğu mahalleler tek bir sınıfın yaşadığı, üst orta sınıfların cirit attığı mahallelere dönüşüyor.

 

WEB SİTESİ

BUGÜNE KADAR 500 BAŞVURU

Askerliğim sırasında ‘askerler anlatıyor’ sitesiyle karşılaştım. Bilinçlenme konusunda o sitenin büyük faydası oldu. Ama o sitede insanlar anlatıyor, arkası gelmiyordu. Bu eksiği doldurmak için askerliğim bitince birkaç arkadaşla ‘askerhaklari.com’ sitesini kurdum. Mayıs 2011’de başvuru almaya başladık. Dokuz ayda 500’e yakın anlatı geldi. Önce kötü muamelelerin üzerine gideriz, sonra disko meselesiyle uğraşırız dedik ama Uğur Kantar’ın diskoda işkenceyle öldürülmesi bu planı bozdu. Disko meselesi düşündüğümüzden çok önce gündeme geldi. Askerlikte hakaretten işkenceye kadar varan kötü muameleler yaşanabiliyor. Ama disko bunların kısa sürede yoğun tatbik edildiği bir yer. Uğur Kantar’ın başına gelenleri orada askerlik yapmakta olan birinin bize bildirmesiyle öğrendik. Okuduklarımız karşısında dehşete kapıldık. O çocuğun bize gönderdiği isimler üzerinden terhis olmuş askerlere ulaştık. Beş-altı tanıkla konuştuktan sonra bir dosya hazırlayıp birçok gazeteyle paylaştık.

 

İSTATİSTİKLER

SORUNCA GENELKURMAY’DAN CEVAP ALAMIYORUZ

20 yaşındaki bir insana tekme tokat atmaktan bahsediyoruz. Bunların sadece kolu kırılanları, sakat kalanları medyaya yansıyor. Diskoda kalan çocukların bir kısmı dayanamıyor, bir kısmı intihar ediyor. 2012’de 11 asker intiharı basına yansıdı. Gerçek rakamın bunun çok üzerinde olduğunu tahmin ediyoruz. Aylara göre intihar istatistiklerini sorunca Genelkurmay’dan cevap alamıyoruz. “Bunun özel çalışma gerektirdiğini” söylediler. Bu rakamları Genelkurmay vermeyecek de DSİ mi verecek? Eğitim zayiatları, kazaen ölümler, şüpheli ölümler de var. Meclis’te soru önergesi olarak da bunu sordurmaya çalışıyoruz. Aslında devletin bu denli önemli bir konuyu bizim gibi üç-beş aktiviste bırakmaması gerek. Esas sorumluluk siyasi iradede. Tüm şüpheli ölümlerin görünür olması için çabalıyoruz. Sevag Balıkçı, Eren Özel ve daha birçoğu. TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nda askerde kötü muamelelerle ilgili bir alt komisyon kurulması gerektiğini söylüyoruz.

 

DOÇENTLİK

KÜTÜPHANEDE HUZUR BULUYORUM

Akademisyenlik çok keyif aldığım bir meslek ve bu mesleği yapabildiğim için çok şanslıyım. Kontağın sürekli açık olduğu, sürekli bir şeylerle uğraştığın, yorucu bir meslek aslında. Yaşıtlarım arasındaki ortalamanın üzerinde uluslararası yayınım var. O yüzden doçentliğe başvurma hakkı kazandım. Öğrencilerle iletişimim iyi. Öğrencinin ne hissettiğini anlamaya çalışırım. ‘Siz’ diye hitap edilmek hoşuma gitmiyor. Kurulu düzen bunu gerektiriyor ve açıkçası bunu kırmak için bir iki deneme yapmış olsam da başarılı olabildiğimi söyleyemem. Hayatım araştırma yaparak, makale yazarak ve derslere girerek geçiyor. Sıkıcı bir hayatım var sanırım. Kütüphaneler kendimi en huzurlu hissettiğim yerler. Dönem dönem değişen birkaç gizli kütüphanem oluyor sürekli gittiğim.

 

MİMARLIK

DÖNÜM NOKTAM KENT SOSYOLOJİSİ

Siyasete ilgi duymadım. Mimarlığı seçmem tesadüfiydi aslında. Bir kağıda mimarlık yazdım, hoşuma gitti ve tercihte bulundum. Üniversiteyi bitirdikten sonra da mimarlık yapmadım, akademik kariyeri seçtim. Yaşamımdaki dönüm noktası 2002 yılıydı. Yüksek lisans dersleri beni tatmin etmeyince Boğaziçi Üniversitesi’nden kent sosyolojisi dersleri aldım. Özellikle Çağlar Keyder’den aldığım dersler yönümü değiştirdi. Restorasyon bölümünün sınırlarını zorlayarak tezimi soylulaşma üzerine yaptım. Sonra doktoraya başladım ve araştırma görevlisi oldum.

 

EŞİM MİMAR

PSİKOLOJİSİ KALDIRMIYOR

Eşim Beyhan mimar ve illüstratör. Çocuk romanları yazıyor ve illüstre ediyor, çocuklarla atölyeler yapıyor. Sanatsal bir yanı var. Askerhaklari.com’daki illüstrasyonlar ona ait. Ama onun psikolojisi kaldırmıyor bunları. Ben biraz kabuk bağladım herhalde.

İlk başta anlatırken gözlerim dolarken artık hadiseleri çay sohbetlerinde olağan bir olaymış gibi anlatabiliyorum. Ama geçenlerde bir başvuru geldi, ağlamaklı oldum. Kıbrıs’ta Uğur’un öldüğü diskoda birkaç yıl önce kalan bir askere aitti. O zaman da işkence varmış orada. Yaşadıklarını çok iyi tasvir etmişti. Bir korku filminden bir sahne canlandı gözlerimin önünde. Dayanamayarak kafasını taşlara vurup parçalayanlara tanık olduğunu anlatıyordu.

 

ASKERLİK

ALTI AYDA 600 SAYFALIK GÜNLÜK TUTTUM

Askere giderken en büyük korkum, kendimi kaptırmaktı. Kimsenin kılına dokunamayacak bir insanken o askerlik ortamı bir süre sonra sizi bambaşka bir kişiye dönüştürebiliyor.

 

Bundan korunmak için askerliğimin son altı ayında günlük tuttum. Kötü muamele gören askerlerle konuşmalarımı, şikayetçi olmaları için ikna etme ya da edememe süreçlerimi yazdım. Doktora tezimi hazırlarken bile bu kadar disiplinli çalışmamıştım. Sonunda elimde 600 sayfalık bir döküman oldu. Bunu akademik bir yere tahvil edebilir miyim diye çok düşündüm. Ama uzmanlık alanımla askerlikteki kötü muamelenin örtüşebileceği bir alan bulamadık.

 

İLKOKUL

YEDİĞİM DAYAK TRAVMATİKTİ

İstanbul’da doğdum, İstanbul’da büyüdüm, burada yaşlanmayı düşünüyorum. Bende travmatik etkisi olan bir anımdan bahsedeyim. İlkokul iki ya da üçteydim. Okul birincisi veya ikincisiydim. Bir gün bahçede bize andımızı, İstiklal Marşı’nı okuttular. Sonra bizi tek sıra halinde içeri alırlarken ‘dur’ komutu geldi. İsmini hatırlamıyorum ama suratı hâlâ gözlerimde canlanıyor. Müdür muavini bir kadın geldi, inanılmaz bir şekilde bana vurmaya başladı. Ufacık bir çocuğum daha. Öyle vurmuş ki, tırnak izleri kalmış boynumda. Sonra öğrendim, o ‘dur’ dediğinde gülmüşüm. Bunun farkında bile değildim. Ki gülmüşsem ne olacak? Şu anda böyle bir şeyin küçük bir çocuğun başına geldiğine tanık olsam çok farklı tepki verebilirim. O dönemde bunun üzerine gitmedi ailem ve bence çok yanlış yaptı. Aslında zorunlu askerler de sekiz yaşındaki o çocuk kadar savunmasız.