Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) ile Demokrat Yargı Derneği, “Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi"nin bildirisi ile ilgili açıklama yaptı.

Akademisyenlerin, eylemlerinin dâhil edilebileceği bir maddenin Türk Ceza Kanunu’nda henüz mevcut olmadığının ifade edildiği açıklamada bildirinin tamamıyla ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı vurgulandı.

Türkiye’nin, Barış İçin Akademisyenler Bildirisi sebebiyle bir kez daha kapsamlı ve yaygın bir linç kampanyasının sahnesine dönüşmeye başladığının belirtildiği yazılı açıklamada, siyasi figürlerin başlattığının ileri sürüldüğü linç kampanyasının adliyeler eliyle de sürdürülmeye çalışılmasının asla kabul edilebilir bir durum olmadığı kaydedildi.

“AKADEMİSYENLERİN, EYLEMLERİNİN DÂHİL EDİLEBİLECEĞİ BİR MADDE TCK’DA HENÜZ MEVCUT DEĞİL”

Bildirinin ülkede yaşanan silahlı çatışmalara, ilan edilen sokağa çıkma yasaklarına ilişkin kanaatlerin, eleştiri ve önerilerin yer aldığı bir değerlendirme metni olduğunun ileri sürüldüğü açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Şiddet içermeyen, şiddete çağırmayan, cebir şiddet ve tehdit içeren yöntemleri teşvik etmeyen, meşru göstermeyen bu metnin siyasal iktidarı ve toplumun bir kısmını rahatsız etmesi hatta şoke edici olması, metni ceza hukukunun konusu haline getiremez. Akademisyenlerin, eylemlerinin dâhil edilebileceği bir madde Türk Ceza Kanununda henüz mevcut değildir. Yapılan açıklamalar tamamıyla ifade özgürlüğü kapsamında kalmaktadır.

Bildiride yer alan ifadelerin bazı kişiler açısından rahatsızlık uyandırması ceza hukukunun mevzusu değildir. Aksinin kabulü halinde, aksi yönde beyanlarda bulunarak toplumun bir diğer kesiminde rahatsızlık uyandıran kişiler hakkında da soruşturma başlatılması gerekmektedir.

Suçlamaya konu bildirinin basın-yayın organlarında yer aldığı bir durumda, kimlik ve adresleri bilinen akademisyenlerin, suçlamalar kapsamında yakalanarak gözaltına alınmaları, evlerinde, işyerlerinde arama yapılması ise ölçüsüzce bir uygulamadır ve tüm muhaliflere yönelik susturma, sindirme ve gözdağı verme aracıdır.

Yürütmenin bir işaretiyle soruşturma başlatan Başsavcılıklar kendilerini Türk Ceza Kanunu'yla bağlı görmemektedir. Akademisyenlere yapılan bu işlemlerin bizzat kendisi ceza kanunu kapsamında değerlendirilebilecektir. Bugün, birilerinin işaretiyle hareket eden kamu görevlileri için yakın tarihimiz ibretlerle doludur.”