Serdar Korucu / CNN Türk

Fransa'nın başkenti Paris'te mizah dergisi Charlie Hebdo’nun merkezine düzenlenen silahlı saldırıda ölenler arasında Fransa'nın en önemli karikatüristlerinden olan Georges Wolinski de yer alıyor. Wolinski, 1993 yılında verdiği röportajda “Karikatürcü cani değil, gaddar olmalı” diyordu.

Sert eleştirileri nedeniyle Fransa’da da dönem dönem aşırı sağın tepkisini çeken Charlie Hebdo’nun çizerlerinden Wolinski, 1993 yılında karikatüristler Kemal Gökhan Gürses ve İsmail Gülgeç’e röportaj vermişti.

CNN Türk'ten Serdar Korucu'nun haberine göre, Körfez Savaşı'na karşı başından beri karşı olduğunu, Saddam’ı katil diktatör gibi göstermediği ve ABD’ye karşı çizdiği karikatürleri nedeniyle yadırgandığını söyleyen Wolinski o röportajda Fransa’daki aşırı sağın da kendisinden rahatsız olduğunu belirtiyor, Le Pen’in dava açtığını hatırlatıyordu.

Georges Wolinski, dinle ilgili eleştirel karikatürler içinse şöyle bir sınır belirliyordu: “Ben de dinsizim. Ama hakaret etmek yerine ilginç olmaya çalışırken doğru şeyler çizmeye ve söylemeye çalışıyorum. Gerçekleri söylemek için küfürbaz değil acımasız olmak gerek. Çok gaddar olmalı ama cani olmamalı.

Röportajı yapan karikatüristlerden Kemal Gökhan Gürses, saldırı haberini “4 karikatürist öldü, artık hepimizin duyguları ağır yaralı” diye yorumluyor, Wolinski’nin ölüm haberini aldıktan sonra hissettiklerini şöyle anlatıyor: “Duyduğum andan itibaren diken diken oldum. Bu karikatürün Batı’da gördüğü tolerans ile doğudaki arasındaki farkı gösteriyor. Her ne kadar “Rönesans yarattık” denilse de bugün tam tersinin olduğunu görüyoruz. Bu şekilde bir “İslam Rönesansı”nın yaşanamayacağı belli. Fransa’nın en önemli çizerlerini İslam adına öldürdüğünü savunanlar en çok İslam’a zarar veriyor. Kimsenin değeri aşağılansın demiyoruz ama tolerans gösterilmesi gerekiyor. Eleştiri gelişmenin bir parçası. Her inanmadığınız fikri ortadan kaldırmaya çalışırsanız ortada hiçbir canlı kalmaz.

Kemal Gökhan Gürses ve İsmail Gülgeç’in Wolinski ile yaptığı ve 28 Şubat 1993’te Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan o röportaj:

Bonaparte Caddesinde çokluk antikacıların ve ağır bir kültürel atmosferin orta yerinde, kapısı şifreli antik bir apartman dairesinin çatı katında köpek havlamaları ile karşılanıyoruz. Burada Fransa'nın en ünlü çizen Wolinski yaşıyor. Fransa'nın anarşist dergileri Harakiri ve Charlie Hebdo'nun neredeyse adıyla özdeş Polonyalı bir baba ile Cezayirli bir annenin çocuğu, Wolinski.

Aynalarla antik parçalarla ve çeşitli karikatürcülerin karikatür orijinalleriyle dolu bir ev. Bizi karşılayan köpeğinin de daha sonra TV'de kendisiyle röportaj bile yapılmış ünlü ve fena halde akıllı bir köpek olduğunu öğreniyoruz. Orta uzunluktaki yarenliğimiz boyunca Kemal Gökhan'ın kolundan çekip kendim kaşıtan bir karikatürcü köpeği. Wolinski gözlerindeki hınzır ifade dışında. nedense beklediğimiz fevkalade özelliklere sahip olmayan sıradan ve bakımlı bir Fransız’ı andırıyor. Üç haftalık, iki de aylık dergide çalışan, film senaryoları yazan, bir TV programında düzenli olarak konukluk eden Wolinski'nin daha fazla girizgah yapamadan düşünceleriyle tanışmak zorundayız.

Gülgeç: Bizim ülkemizde karikatürün öldüğü yolunda söylentiler dolaşıyor. Ben bu görüşe katılmıyorum. Siz dünyanın nabzını tutan bir çizersiniz. Gerçekten karikatürün etki alanı azaldı mı?

Wolinski: Ben dünyadaki bütün basın çizerlerini bir aile olarak gördüğümü söylemek istiyorum öncelikle. Dünyanın pek çok yerinde festivallere. sergilere çağırılıyorum. Sizin ülkenize de Simavi Karikatür Yarışmasına jüri olarak gelmiştim. Basında çizen insanlar günlük olayları, toplumsal sorunları çiziyorlar. Bu özellikleri onların işlevini ölümsüz kılıyor. İnsanlar çizgi-romanlarla basında çıkan karikatürü birbirine karıştırıyorlar. Bizim adımıza bir kriz ya da 'gözden düşme' sözkonusu değil. Eğer basın için bir kriz söz konusu olursa bu bizim için de aynı derecede etkili olabilir.

Gökhan: Fransa için böyle bir şey söz konusu mu?

Wolinski: Fransız basınında bir zorluk yaşanıyor. Başka medyalara. örneğin televizyona reklam kayması basını ve tirajları etkiledi. Bunun cezasını biz de çekiyoruz. Fransa'daki taşra gazeteleri ki, son derece yaygınlık kazandılar, hepsi o bölgede yaşayan birer çizer buldular kendilerine. Bu da bize hiç ölüm haberi gibi gelmiyor.

Gökhan: Fransa'da Katolik finans guruplarının pornoya ve politik çizgi-romanlara ya da çizerlere yönelik bir önleme faaliyeti başlattığı, bunun bir sonucu olarak da en büyük yayınevlerinden Dargaud’yu satın atmaya çalıştıklarını duymuştuk. Bu konuda gelişmeler oldu mu?

Wolinski: Bu etkili bir çember değildi ve bizim okurlarımız zaten benim provokasyon amatörleri diye adlandırdığım ısrarlı bir grup. Bizim satışlarımızın artmasına yardımcı oldular yalnızca.

Gökhan: Biz Türkiye'de bazı karikatürleri çizerken sınırımızı doğru belirleyip davranmak zorundayız. Bu sınırlarla sizin aranız nasıl?

(Bu sırada Clinton'un pipisi dışarda çizilmiş karikatürünü gösteriyoruz. Wolinski'nin Hebdo'nun son sayısına çizdiği kapak bu.)

Wolinski: Ben de bunu her yerde yapmıyorum. Charlie Hebdo'da istediğimi yapıyorum çünkü o bağımsız ve ancak 40 bin satan bir gazete. Sözünü ettiğim provokasyon amatörlerinin aldığı bir gazete. Oysa Paris Match’a çizerken dikkatli davranmak zorundayım.

Gülgeç: Bir tür oto-sansür mü?

Wolinski: Hayır, böyle görmüyorum. Okuruna göre davranmak diye bilirsiniz buna. Paris Match’a çizdiklerimin okuru ailelerdir ve gazeteyi benim desenlerim için almazlar. Onları Monaco Prensesi'nin marifetleri ilgilendirir. Bundan altı-yedi yıl önce de Komünist Parti'nin yayın organı L'Humanite'de çizerken aynı durumla karşılaştım. O da bir “aile” gazetesiydi sonuçta. Belki aileler komünistti, hepsi bu.

Gökhan: O sınırları aştığınızda ne oluyor?

Wolinski: Evet, ara sıra kulağımı çekiyorlar, ama seks konusunda değil. Örneğin, son olarak Amsterdam yakınlarında bir İsrail uçağı düşmüştü. Bu konuda çizdiğim karikatürde insani bazı değerler açısından rahatsız olan okurlardan büyük tepki gelmişti. Bu bir denge meselesi. Tek yanlı çizimler yaptığınızda da bu tepkiyi alırsınız. Ben mümkün olduğunca meseleyi bir kaç yandan görmeye çalışıyorum. Eleştirirken sağlı sollu eleştirmeye çalışıyorum. Örneğin Körfez Savaşı'na başından beri karşıydım. Plantu gibi Saddam'ı eli kanlı, katil diktatör olarak göstermedim. Savaşa karşı, hatta neredeyse Amerika'ya karşı karikatürler çizdim ve o ortamda son derece yadırgandım. Ya da Yugoslavya'da yaşananlar... Evet, hiç birşey anlamıyorum. Bana son derece karışık geliyor. Haklı-haksız taraftan tam olarak anlayamadığım için de bu konuda karikatür çizmiyorum. Ben daha çok Fransız iç politikasına dönük karikatürler çiziyorum. Söyleyecek sözünüz olmadığında nasıl karikatür yapabilirsiniz ki?

Gülgeç: Anlamadığınız şeyi çizmediğinizi söylüyorsunuz. Kadınlara yönelik acımasız eleştirileriniz var. Erkeklere de aynı derecede acımasız yaklaşıyorsunuz cinsellikle ilgili karikatürlerinizde. Erkekleri anladığınızı kabul edersek, kadınları da yeterince anladığınızı söyleyebilir miyiz?

(Gülüşmeler) Wolinski: Kadınların hepsini tanımıyorum. (Tekrar gülüşmeler) Benim kadınları anlama çabam da yok. Tavuğu seviyorum. Ama onu anlamaya çalışmıyorum.

Gökhan: Bunu Türkiye'deki feministler pek sevmeyecek sanırım.

Wolinski: Benim eşim de bir feminist.

Gökhan: Çizdiğiniz karikatürler için açılmış davalar var mı?

Wolinski: Elbette. Özellikle aşırı sağcı Le Pen’in açtığı davalar var. Sine bu konuda çok saldırıya uğramıştı.

Gökhan: O daha çok Katolik kültürünü ya da neredeyse tümüyle dini hedef alan karikatürler çiziyordu.

Wolinski: Bunu küfre vardırıyordu. Ben de dinsizim. Ama hakaret etmek yerine ilginç olmaya çalışırken doğru şeyler çizmeye ve söylemeye çalışıyorum. Gerçekleri söylemek için küfürbaz değil acımasız olmak gerek. Çok gaddar olmalı ama cani olmamalı. İşin birde öbür ucu var tabii. Saygıya aşırı derecede saygı gösterilen ülkelerde de karikatür çizmek çok zor. Geçen ay bir Japon çizerle birlikte ortak bir konferans verdik. Ben Fransa Cumhurbaşkanı ile kahvaltı ettiğimi ya da Chirac’la senli benli konuştuğumu söyleyince aklı durdu. Japonya'da bir siyaset adamıyla bir gazetecinin ya da bir karikatürcünün böyle bir ilişki içinde olması mümkün Türkiye'de durum nasıl?

Gülgeç: Önce elimizi sıkıyorlar, öpüşüyoruz falan. Sonra da bizi dava ediyorlar.

Meclis’te anayasa tartışmalarını izlemeye gitmiştim. Darbe sonrası Danışma Meclisi’nin çok önemli bir oturumuydu bu. İşçi yasaları, şu bu, basbayağı anayasa yapılıyor. Ama inanılmaz ciddiyetsiz bir ortamdı. Ben de her gün çizdiğim “Hayvanlar” bandında bu meseleyi çizince ertesi gün Meclis'e giderken ayaklarım geri geri gidiyordu. Bana çok kızacaklarını düşündüm. Oysa kapıda karşılayıp bizi ne zaman çizeceksiniz dediler.

Ben 50’li yılların çizerlerinin dünya karikatürüne damgalarını vurduğu kanısındayım. Daha sonra yetişen kuşağın bu derecede iz bırakan işler yapamadıklarını savunuyorum.

Wolinski: Ben de benzer bir görüşe sahibim. Bugün adı olan karikatürcüler en az ellisini devirmiş delikanlılar. Yeni kuşak çizerlerinin de potansiyel vaadettiklerini düşünüyorum. Ama oldukça seyrek. Kültür birikimlerinin az olduğunu düşünüyorum. Rock kültürüyle, TV ile, sinema ve müzik kültürüyle yetişiyorlar. Kitapla araları hemen hiç yok. Bir romanı bile sonuna kadar okumadıklarını sanıyorum.

Ancak yeni bir olgudan söz edilebilir Fransa'da; TV'deki kukla karikatürler. (Bizde Cihat Hazerdağlı’nın yaptığı Plastip Show benzeri...) Çok güçlü ve çok güzel çalışmalar bunlar. Politik kişilikleri öyle güzel taklit ediyorlar ki, bizim desenlerimizin onlarla baş etmesi oldukça zor. Bizim tek avantajımız politik insanlar olmamız.

O şovlarda bütün politik kişilikler aynı şekilde aşağılanıyor. Tek torbaya atılıyorlar. Belli değerleri savunan, belli inançları olan bizler bu farkımızla onlardan ayrılabiliriz. Ben Paris Match'da çalışıyorum ama Figaro'da çalışmam. Çünkü o açıkça sağda bir dergidir.

Gökhan: Para durumunuz nasıl?

Wolinski: Fransa'da en iyi ücret alan karikatürcülerden biriyim. Beş ayrı dergide çiziyorum. Reklam desenleri yapıyorum. Film senaryoları yazıyorum ve TV'de bir programda yer alıyorum. Bunca yoğun bir çalışma ortamı içerisindeyim anlayacağınız. Meslektaşımsınız sizden saklayacak değilim Paris Match'tan sayfa başına yaklaşık 10 bin frank alıyorum. (Yaklaşık 16 milyon lira ) Çizdiğim pazar gazetesinden 5 bin alıyorum. Ama Charlie Hebdo'daki arkadaşlarımın parası az. Onlardan 1500 frank alıyorum. Reklam yapınca bu fiyatların beş katı ücret istiyorum. Bedava çizdiğim de oluyor elbette. Sosyal hareketler, dernekler için ücret almadan çiziyorum zaman zaman. Kitaplarım da yaklaşık olarak yılda yirmi bin adet satıyor.

Bahar aylarında Türkiye'ye bir karikatür sergisi açması için davet ediyoruz Wolinski'yi. "Memnuniyetle" yanıtını veriyor. Balığımızın ve rakımızın tadını unutamadığını ve bir de üstüne üstlük çok misafirsever olduğumuzu söylüyor. Böylece, yaklaşık aylık kazancı 100 bin frangı bulan, bu dünyanın en ünlü çizerlerinden yaşlı ve kısmen ehil anarşist karikatürcü Wolinski'ye "Görüşmek üzere" deyip Paris'in civcivli sokaklarına bırakıyoruz kendimizi...