12 Mayıs Pazar günü Ankara Anadolu Kültür Merkezi’nde bir araya gelen Alevi Kurum temsilcileri ve salonda bulunan Aleviler ‘Barış ve Eşitlikçi Demokratik bir Türkiye’ söyleminde birleştiler.

Kurultay’ın açılış konuşmasını yapan Hâce Bektaş Dergahı Postnişini Veliyettin Hürrem Ulusoy Alevileri birlik ve bütünlük içinde barıştan yana olmaya, masa başındakileri ve tüm sorumluları da demokratik bir Türkiye’den yana olmaya davet etti.

Ulusoy, Alevilere ve Demokrasiden yana olan güçlere “gün tüm demokrasi isteyen güçlerle birlikte, daha ileri bir demokrasi için ortaklaşa adımlar atma günüdür” diyerek Alevilere ve tüm Demokrasiden yana güçlere ortak hedefte mücadele birliği önerdi.

Kurultayda söz alan tüm konuşmacılar ‘Eşitlikçi Demokratik Türkiye’ vurgusunu öne çıkartırken ‘Barış Alevilerin düsturudur’ ilkesinde birleştiler.

“EĞER HAKLAR EŞİTSE, HALKLAR KARDEŞTİR”

Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkan Ali Kenanoğlu da kurultay değerlendirmesinde, “Eşitlikçi Demokratik Türkiye ve barış ilkesinin takipçisi olacağız” dedi.

Ali Kenanoğlu şöyle devam etti:

“Ülkemiz Eşitlikçi Demokratik bir ülke olmadığı takdirde Barış kalıcı olmayacaktır. Barış Devletin tesis edeceği bir şey değil, halkların sahiplenmesiyle meydana gelecektir. Halklar kardeştir, halklar eşittir. Halkları birbirine düşman eden Devleti yönetenlerdir. Halkları eşitsiz kılan da Devleti yönetenlerdir. Devleti Yönetenlerin görevi eşitlikçi, özgürlükçü bir demokrasiyi ülkemize kazandırmasıdır. Yapılacak Anayasa Eşitlikçi, özgürlükçü, devleti değil insanı esas alan bir yapılanmayı oluşturduğu takdirde Barış tüm kötü niyetlilere ve savaş çığırtkanlarına rağmen kendiliğinden oluşacaktır.

Eğer haklar eşitse, halklar kardeştir. Devleti yönetenlerin ve bu sürecin aktörlerinin görevi bu eşitsizliği ortadan kaldırmak olmalıdır.”

YOLUMUZ BARIŞ YOLUDUR

Hâce Bektaş Dergahı Postnişini Veliyettin Hürrem Ulusoy’un 3. Alevi Kurultayı Açış Konuşması:

Değerli Dostlar,

Böyle geniş katılımlı bir kurultayda bir araya gelmiş olmanızı görmekten çok sevinçliyim. Buradaki birlikteliğimiz, geleceğe yönelik umutlarımızı tazeliyor.

Bu toplantının düzenlenmesinde emeği geçen, hepimize mihmandarlık eden tüm örgütlere, yöneticilerine ve katılan canlara en içten teşekkürler ediyorum.

Kurultayın başarıyla tamamlanacağına ve alınan kararların yaşama geçirileceğine eminim.

Tüm toplumumuzu ardından sürükleyecek bu kararların hayata geçirilmesinde, bu yolun yolcuları olarak büyük bir özveriyle, gecesini gündüzüne katarak çalışan tüm canlara aşk olsun.

Sevgili canlar,

Bu toplantı, ortak aklımızı ortaya koymak üzere yapılıyor. Bu toplantı, ortak aklımız temelinde, istemlerimizi gerçekleştirmek için ortak eylem yapma gücümüzü geliştirmek üzere yapılıyor.

Kızılbaş Alevi-Bektaşi yolu, tüm tarihi boyunca zorbalıklara, en başta da Sünni İslam ve o anlayış temelinde kurulmuş devletler eliyle yapılan saldırılara karşı mücadele etmek zorunda kalmıştır.

Yolumuz barış yoludur, sevgi, muhabbet yoludur, ama hepinizde biliyorsunuz ki, tarihimiz boyunca hep savaşlara, kırımlara, katliamlara maruz kaldık.

Alevileri yok etme, yok edemediklerini kendilerine benzetme çabaları, hep devlet eli ile uygulandı.

Ama hiç aklımızdan çıkarmayalım: Devlet, Alevi-Bektaşi toplumunun üzerine yürürken, sadece zorbalığı değil, “böl-yönet” yöntemlerini de kullanmıştır.

Bakın tarihimize: Nerede ve ne zaman yenilmişsek, o yenilgiden önce mutlaka bölünmüşüzdür.

Bu nedenle tarihsel ortak aklımızı, hep birlikte tarihten çıkardığımız dersi özetleyen çağrımızı hiç unutmuyoruz:
Gelin canlar bir olalım! İri olalım! Diri olalım!

Sevgili canlar,

İçinden geçmekte olduğumuz ortam, bu Kurultayın neden gerekli ve yararlı olduğunu gösteriyor.

Türkiye’nin kuruluşundan beri sürüp gelen ve son otuz yılımıza damgasını vuran “kimin yararına” olduğu belli olmayan savaşta bir duraklama oldu.

Bu savaşı sürdürmüş olan taraflar arasında, adına “çözüm süreci” denilen, görüşmeler başladı.

Bu görüşmeler, tüm Ortadoğu din ve inanışlarında kutsanan Nevruz günü ilan edilen bir ateşkese ulaştı.

Barış olasılığının elle tutulur hale gelmesini tüm Türkiye’de olduğu gibi Kızılbaş Alevi-Bektaşi toplumu da sevinçle karşıladı.

Kızılbaş Alevi-Bektaşi toplumu, tabii ki barıştan yanadır.

Tabii ki akan kanın durmasından yanadır.

Tabii ki ezilen halkın en temel haklarına kavuşmasından yanadır.

Tabii ki bu kirli savaşın Türkiye üzerine bir kara bulut gibi çökmüş olan tüm olumsuz etkilerinin bir an önce kalkmasından yanadır.

Tabii ki sivil siyasetin, askeri siyasetin önüne geçmesinden, sorunlara silahlı çatışmalarla değil de tartışma ve görüşmelerle çözüm aranmasından ve bulunmasından yanadır.

Sevgili Canlar,

Bu süreç içinde başlayan hızlı siyasi görüşme trafiği, uzun yıllardır savaşa, savaşın diline alışmış olan Türkiye toplumunda, birden bire kolayca hazmedilemedi.

İlk başta alışılmadık gelen siyasi görüşmeler, yıllardır yasaklı kişileri öne çıkartan ziyaretler, savaşan tarafın temsilcilerine belgelerin gidip gelmesi tüm toplum tarafından dikkatle, heyecanla ve hatta şaşkınlıkla izlendi.

Bu görüşme trafiği şimdiye dek bir dizi olumlu sonuç getirdi. En başta da siyasi bir çözüm üzerinde uzlaşılıncaya kadar çatışmaların bir daha başlamaması için silahlı güçlerin geri çekilmesi karar altına alındı ve bu karar uygulamaya kondu.

Ne yazık ki, uzun yıllar boyunca belirli hedefler için savaşmaya koşullandırılmış tarafların bu durumu kabullenmesi kolay değil.

Doğal olarak, savaşın dünkü siyasi hedeflerinden kolayca vazgeçemeyen siyasi çevreler var.

Hâlâ dünkü hedefler için savaşın sürdürülmesini isteyenler var. Hâlâ savaşın sürmesinden yarar umanlar var.

Taraflar içindeki bazı güçler, bazı siyasi hareketler, bu hızlı görüşme trafiğini, havada uçuşan çözüm önerilerini yadırgadığını, benimsemediğini ve hatta kabul edilmez bulduğunu yüksek sesle vurguluyor.

Öte yandan toplumdaki barış özlemi de çok güçlü. Belli ki barışı getirme olasılığı olan çabalar geniş kesimler tarafından destekleniyor.

Ancak geniş toplum kesimleri, yıllardır süren savaşın yarattığı karşılıklı güvensizlik ortamında, ayrıntıları belli olmayan çözüm önerileriyle ve beklemedikleri gelişmelerle karşılaşınca, sürece karşı ikircimli kaldı.

Şimdi Hükümet tarafı, görüşmelerde ortaya çıkmış sonuçları taraflara kabul ettirmek, özellikle de ikircimli kesimlere benimsetmek üzere bir propaganda ve halkla ilişkiler çabası başlattı.

Kendi seçtiği “akîl” insanlardan bir heyeti oluşturdu. Bu heyet, ortaya çıkmış sonuçların toplumda geniş kabul görmesi için ülkeyi dolaşıyor.

Bu heyetin çalışmalarına paralel olarak siyaset sahnesinde her gün karşılıklı atışmalar oluyor. Tüm basın bu konuyu irdeleyen yazılarla dolu.

Barış da savaş gibi öyle zor bir iş ki, varolan siyasi yapıların içende bile farklılıklar çekişmelere, kutuplaşmalara, hatta bölünmelere varıyor.

Değerli canlar,

Kızılbaş, Alevi-Bektaşi toplumu da bu gelişmelerden etkilendi.

Özellikle çözüm süreciyle ilgili ortaya çıkan ilk açıklamalarda, yapılan ilk konuşmalarda, Ermeni toplumuna olumsuz gönderme yapıldı ve Alevi toplumunun adı ağza bile alınmadı.

Buna karşın İslam’ın birleştiriciliği fikrinin güçlü bir şekilde yer alması, Alevi-Bektaşi toplumunda ciddi endişelere yol açtı.

Alevi-Bektaşiler açısından, bugünkü Hükümetin ve onun içinden yetiştiği siyasi İslam geleneğinin Alevilere bakışı ve tutumu hiç de yabancı değildir.

Hükümetin ve bu siyasi İslam geleneğinin sadece son yıllarda yaptığı bazı işleri şöyle bir gözümüzün önünde geçirirsek:

·         Hepimizin gözü önünde yaşanan “Alevi Açılımı” fiyaskosu;

·         Zorunlu din dersleri konusunda hukuk tanımazlık;

·         Cemevlerinin statüsü ve benzeri birçok konuda Alevileri ve Aleviliği küçümseyen tutum ve söylemler;

·         Diyanet İşleri Başkanlığına, devlet ve toplum içinde Osmanlı’nın Şeyh-ül İslam’ı gibi işlevler tanıyan laiklik karşıtı uygulamaları;

·         Alevileri aşağılayan nefret söylemlerine ve eylemlerine karşı çıkmak ne kelime açıktan destek olan tutumlar,

·         Suriye’de yaşanan savaşta Nusayrileri hedef alan Sünni-Selefi söylem ve eylem;

·         Suriye’ye sınır bölgede yaşayan Nusayri, Kızılbaş, Alevi-Bektaşi halkı rahatsız edici uygulamalar,

Ve daha nice tutum, söylem ve uygulamaların hepsi Alevilerin bu kanaatini güçlendiren etmenlerdir.

Onlara verilmiş notumuz, onların Alevileri yok sayan ve asimile etmeyi amaçlayan bir siyasi akımın temsilcileri olduklarıdır.

Hükümet bu kanaatimizi değiştirecek somut adımlar atmadıkça da bu notumuz değişmeyecektir.

Üstelik Hükümetin son günlerde ardı ardına gelen uygulamaları da giderek artan baskıcı bir eğilimin öne çıktığını gözler önüne sermektedir.

Değerli canlar,

Kürt siyasi hareketinin bugüne gelinceye kadar ağır bedeller ödediğini hep birlikte üzülerek gördük.

O nedenle bugün gelinen noktada, barış ortamında demokratik kazanımlarını kalıcılaştırmak istemeleri anlaşılır bir şeydir.

Öte yandan, onlar da en az bizim kadar Türkiye’nin sorunlarına vakıftırlar.

Onlar da Türkiye’de kapsamlı bir demokratikleşme olmadan, farklı toplumsal kesimlerin, farklı inançların kendini özgürce ifade edebileceği, demokratik haklarının engellenmediği bir ortam yaratılmadan, kendi sorunlarına kalıcı çözümler bulunamayacağını görmektedirler.

Bu çerçevede onların, Aleviler ve gayrimüslim toplumlar arasında ortaya çıkan endişeleri gidermek üzere başlattıkları girişimleri görüyoruz ve izliyoruz.

Ancak kendilerine bir kez daha şu gerçeği hatırlatmak isterim:

Toplumlar arasında köklü geçmişi olan sorunlarda bazen en ufak bir hata, bir çift yanlış söz, hatta söylenmesi unutulanlar bile çok kritik sonuçlara, giderilmesi uzun sürecek gönül kırıklıklarına yol açabilir.

Değerli canlar,

Alevi Bektaşi toplumu, bilge bir toplumdur. Bağışlamaya yatkın bir toplumdur. Yeter ki geleceğe yönelik olarak ortaya konanlar, bizim felsefemize, inancımıza uygun olsun ve dünya çapında bilinen demokrasi kültürü ile uyumlu olsun.

Biz bir toplum olarak, kendimiz için ne istiyorsak, herkes için de aynı şeyi istiyoruz.

İnsanlar arasında dine, milliyete, ırka, siyasi görüşe göre ayrımcılık yapmayan, eşit yurttaşlık temelinde demokratik ve laik bir yönetim arzuluyoruz.

Değerli canlar,

Barış ortamı ve Kürt sorununun çözümüne yönelik olarak başlamış olan süreç, aynı zamanda Anayasa’nın değiştirilmesi ya da yeniden yapılması süreci ile iç içe giriyor.

Doğal olarak çözüm sürecinin Anayasa’da yer alacak bir dizi sonucu olacaktır. Doğrusu da budur.

Bu süreç, ülkemizin kısıtlı demokrasisini daha ileri bir çerçeveye taşıma potansiyelini kendi içinde taşımaktadır.

Ancak bu durum, Alevi-Bektaşileri kendiliğinden ya da otomatik olarak gelecek bir ilerleme beklentisine sokmamaktadır.

Örneğin, Alevi-Bektaşi toplumunun yeni anayasada en önem verdiği konulardan biri, Diyanet İşleri Başkanlığının nasıl ele alınacağı sorusudur.

Bu konu, sadece Aleviler açısından değil, laikliği önemseyen tüm demokratlar açısından da önemli bir konudur.

Ancak ne çözüm sürecinin tarafları, ne de Anayasa’yı değiştirme sürecinin tarafları henüz bu konularda önerilerini ortaya koyacak ciddi bir adım atmamıştır.

Görünen odur ki anayasayı değiştirme süreci toplum çapında geniş ölçüde tartışma olanağı olmadan, zaman kısalığı bahane edilerek hızlandırılmış ve sıkıştırılmış bir süreç olarak işleyecektir.

Toplumun geniş kesimlerinin, bu çerçevede Alevi-Bektaşilerin de istemlerinin gündeme alınmayacağı bir süreç olarak işleyecektir.

Hükümetin ve içinden çıktığı siyasi İslam eğiliminin hedeflerini gerçekleştirmeye yönelen bir süreç olarak işleyecektir.

Yanılmış olmayı isterdim, ama şimdiye kadar gördüklerimizin, önümüzdeki kısa sürenin nasıl kullanılacağını bize netçe gösterdiğini düşünüyorum:

Anayasa değişikliği, demokratik işleyişi daha geriye götürecek başkanlık sisteminde ısrarlı olacaktır.

Değerli canlar,

Bu nedenle önümüzdeki günlerde Alevilerin istemlerini güçlü bir şekilde gündeme getirmeleri çok önemlidir.

Demokratik örgütlerimiz arasındaki bölünmüşlükler ve sorunlar bir an önce aşılmalıdır.

Ancak böylece önümüzdeki aylar boyunca sesimizi güçlü bir şekilde duyuracağımız etkinlikleri başarıyla gerçekleştirebiliriz.

Gün geçmişteki kavgaları geçmişte bırakmanın günüdür. Gün, bir olmanın, iri olmanın, diri olmanın günüdür.

Gün Alevi-Bektaşilerin istemlerini en güçlü biçimde tüm Türkiye toplumuna bir kez daha anlatma günüdür.

Gün tüm demokrasi isteyen güçlerle birlikte, daha ileri bir demokrasi için ortaklaşa adımlar atma günüdür.

Kurultayın bu açılardan önemli adımlar atmamıza zemin olmasını umarak, hepinize iyi çalışmalar dilerim.

En içten başarı dileklerimle her birinizi kucaklarım.

Söz bizden, nefes Hünkâr’dan olsun. (Deniz Güneş / Demokrat Haber)