"Andımız"la ilgili Danıştay'ın verdiği karar AİHM'e taşınacak. Danıştay'ın ret kararını 'Türk' tanımı üzerinden vermesi ise tepkilere neden oldu. Karar, "Halkların kardeşliği vurgusuna yargı yoluyla dinamit konması" olarak yorumlandı.

İSTANBUL- Danıştay'ın 'Andımız'ın kaldırılmasına ilişkin yapılan başvurulara 'Türk milleti' tanımı üzerinden ret kararı vermesi tepkilere neden oldu. Danıştay kararı, BDP Genel Eş Başkanı Selehattin Demirtaş'ın, kızının "Andımız"dan muaf tutulmasını istemesinden bir gün sonrasına denk geldi.

DAVA AİHM'E TAŞINACAK

Mazlum-Der adına davayı açan avukat Abdurrahim Ay, "Kararın BDP lideri Selahattin Demirtaş'ın başvurusundan sonra açıklanması ilginç. Temyizden sonuç alamazsak davayı AİHM'e taşıyacağız" dedi.

Danıştay'ın kararını ETHA'ya değerlendiren yazar Sait Çetinoğlu, Eğitim Sen Başkanı Kılıç ve Mazlum-Der Genel Başkan Yardımcısı Baytar, kararı "Bu, militarizmin devamı ve Türkiye'de yaşayan etnik kimlerin inkarı" olarak yorumladı.

'İNSAN HAKLARI İHLALİDİR'

Ali Sait Çetinoğlu (Yazar): Bildiğim kadarıyla "andımız" ırkçılığın dolu dizgin gittiği 1930'larda Dr. Reşit Galip'in MEB Bakanlığı döneminde, yine Reşit Galip tarafından yazılmış ve uygulamaya konmuştu. 12 Eylül yönetimince de eklemeler yapılarak berkitilmiştir.

Andımız'daki "Türküm" kavramı söylendiği gibi kapsayıcı değil dışlayıcıdır. Sadece, Türk ırkına yani Türk soyundan olanlara vurgu yapmaktadır. Bir asimilasyon aracı olarak temel eğitimdeki körpe beyinlere haftanın beş günü kazınmaktadır.

Her ne kadar Türk kavramının kapsayıcı olduğu iddia edilse de, -ki bu bir yanılsamadır, T.C.'nin kuruluşundan beri pratikte Türk ırkı anlaşılmış ve uygulanmıştır. Türklüğe hakaret davaları 20'li ve 30'lu yılların mahkemelerini oldukça uğraştırmıştır ve bu mahkemelerdeki sanıkların tümünü de Türk soyundan gelmeyenler oluşturmuştur.

Devletin gizli raporlarında Türk soyundan gelmeyenlere bir güvensizlik vardır Kürt raporlarında bu net olarak belirtilmektedir. Ayrıca yargı ve idare hatta hukukçu olan eski Cumhurbaşkanı T.C. vatandaşı Müslüman olmayanları yabancı olarak kabul etmekte, bu yönde evrensel hukuka aykırı kararlara imza atmaktadırlar.

Hangi kapsayıcılıktan söz ediliyor. Ayrıca bir Kürdü, bir Lazı, bir Çerkezi, bir Ermeniyi her gün "Türküm" diye bağırtmak Türk soyundan gelmeyenler için bir insan hakları ihlalidir.

'YILLARDIR AÇIK DURAN YARAYA TUZ BASIYORLAR'

Zübeyde Kılıç (Eğitim Sen Genel Başkanı): Türkiye bir etnik kimlikler mozaiğidir. Bu ülkenin değerlerinin yaratılmasında her birinin emeği ve katkısı vardır. Toplumsal yaşamı şekillendiren her adım bu gerçek gözetilerek, halkların özgür ve gerçek anlamda eşit bir şekilde bir arada yaşama gerçeğine hizmet etmelidir.

Çocuklarımızın günlük tekrara tabi tutulduğu andımız bu anlayışa hizmet etmek bir yana, Kürt, Ermeni, Laz, Çerkes çocukların kendilerini Türk olmadıkları için sorguladıkları ve bu anlamda "mutsuz" hissettikleri bir sonucu ortaya çıkarmaktadır. Okulda Türk olduğunu ifade ederek mutlu olduğunu söylemek durumunda kalan çocuk, evine gittiğinde Kürt olduğu gerçeği ile yüzleşerek kendisini sorgulayacaktır. Kendini saklama ihtiyacı duyacaktır. Adeta bir travmalar öyküsüne dönen bu süreç abartı değil binlerce insanımızın yaşadığı bir gerçekliktir.

Ayrıca her gün yapılan tekrar bir fayda sağlıyorsa bu ülkede yaşayan her vatandaşın güne "Adil ve demokratik bir ülkede, geçim ve özgürlük sıkıntısı çekmeden mutlu bir şekilde yaşıyorum" demesi yeterli olabilirdi.

Yapılması gereken çözümsüz politikalar yüzünden yıllardır açık duran yaralara tuz basmak değil, bu yaraları bir an önce sağaltacak politikalar geliştirmek olmalıdır.

'TÜRKLÜK TANIMI UCUBEYİ BARINDIRIYOR'

Emrullah Baytar (Mazlum-Der Genel Başkan Yardımcısı): Danıştay'ın andımızla ilgili kararı şunu göstermektedir; değişen bir şey yok, militarizme devam. Herhalde yine sorunun çözümünün militarist yolla devam ettirme niyetindeler.

Gerekçede gösterilen 'Türklük' tanımı ise, başlı başına bir 'ucubeyi' barındırıyor. Çünkü o tanımlama başta kendini Türk olarak kabul eden insanlara bir hakarettir. İkincisi de kendini farklı milletlere ait gören, Arap, Kürt, Ermeni farklı kültürlere ciddi bir hakarettir.

21. yüzyılda yargının halen 1930'lardaki kurucu felsefeye uygun ediyor olması Türkiye halklarının geleceği açısından kaygı vericidir. Umut ederim ki yasalardaki değişikler zihinlere de sirayet eder ve evrensel hukuka doğru bir yönelim olur. Aksi takdirde Türkiye halklarının kardeşliği düşüncesinin altına yargı eliyle bir dinamit konulmuş olur. Danıştay'ın bu son kararı da bu dinamitlerden biridir.

Bu kararı biz AİHM'e taşıyacağız. Ümit ediyoruz ki AİHM'den çıkacak hem karar evrensel hukuka ve hem de Türkiye toplumunun gerçekliğine uygun olur.

DANIŞTAY KARARI

Danıştay 8. Dairesi, Mazlum-Der'in "Anayasaya, uluslararası sözleşmelere ve insan haklarına aykırı olduğu, tercih hakkının kaldırıldığı, yasal dayanağının bulunmadığı" gerekçesiyle, Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin "Öğrenci Andı" başlığını taşıyan 12. maddesinin iptal edilmesi talebiyle yaptığı başvuruyu reddetmişti.

Danıştay ret kararında Türk milletinin tanımını yaparak, "'Türk' kelimesi bir ırkın değil, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi ne olursa olsun tüm vatandaşların bir araya gelerek oluşturdukları ve herkesi kapsayan ve kucaklayan milletin ortak adı olup, aksi yöndeki davacı iddialarına itibar edilmemiştir" demişti.

ETHA