İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi Urfa'da bulunan cezaevlerinde mahkumlarla yapmış oldukları görüşmelerin sonuçlarını Urfa Şube binasında basın toplantısı ile paylaştı. 

Toplantıya insan hakları savunucusu Avukat Eren Keskin, İHD Şube Başkanı Atilla Yazar, DBP İl Eş Başkanı Leyla Çoşkun, HDP İl Eş Başkanı Ayşe Sürücü, DBP Hukuk Komisyonu üyesi Gülay Koca ve kente bulunan sivil toplum örgütleri temsilcileri katıldı. 

Açıklama öncesi söz alan İHD Şube Başkanı Yazar, DBP Şırnak İl Yöneticisi Hurşit Külter halen kayıp olduğunu hatırlattı. Daha sonra cezaevlerinde yaptıkları görüşmelerin içeriğine ilişkin avukat Eren Keskin bilgi verdi. 

'İŞKENCEYE SIFIR DEĞİL, SINIRSIZ TOLERANS'

İHD genel merkez olarak kente yaşanan işkence vakalarını incelemek üzere cezaevlerinde görüşmeler yaptıklarını ifade eden Eren Keskin, "Uzun bir süre önce o zaman başbakan olan Tayyip Erdoğan 'işkenceye sıfır tolerans' demişti. Ama sanıyorum işkenceye sıfır değil sınırsız tolerans var. Dinlediğimiz gerçek hikayeler korkunçtu. Ben 20 yıldır işkence alanında çalışıyorum. Bazı yöntemleri doksanlarda bile duymamıştım. Ama bir yandan da şunu görüyoruz ki, işkence bir devlet politikası ve bu sistematik halde uygulanıyor. Yani bunu yapan sadece polis ya da asker değil. Onları sorgulamayan savcılar, işkence raporu vermeyen hekimler, resmi bilirkişilik grubu olan adli tıp hepsi işkencenin bilimleri durumda. Hepsi bu işi birlikte yürütüyorlar. Bizim görüştüğümüz insanların büyük bir bölümü DBP üyesi sivil siyasetçilerdi. Kesinlikle sivil siyasetin engellenmesine, bu partinin zarar görmesine ilişkin Urfa'da bir yaklaşım var" diye konuştu. 

'CEYLANPINAR'DA İŞKENCE MAĞARASI VAR'

Görüşmelerin detaylarına ilişkin de bilgi veren Keskin şöyle devam etti: 

"M. D. adlı tutsak Ceylanpınar'da işkence aletleri ile donatılmış bir işkence mağarasının var olduğunu söyledi. Bundan kimsenin haberi yok. Hatta M.D. söylediğine göre; savcının kontrolünde işkence yapılıyor. Bir kere gözler doksanlarda yoktu. Önce gözler bağlanıyor. Arkasından başlarına bir çuval geçiriliyor, o çuvalın üzerinden bir kez daha gözler bağlanıyor. Çırılçıplak soyma yöntemlerden başlıcasındır. M. D. şunu söylüyor; 'Başımı bir kovaya koydular. Tecavüz ettiler. Beni çırılçıplak soydular makatıma cop soktular. Beni bir koltuğa oturtulur. Ayaklarımı inşaat telleri ile bağladılar, ellerimi koltuğa kelepçelediler. Karın ve göğüs boşluğuma coplarla, yumruklarla vurdular. Ellerimden bir iple kuyuya salladılar. Üzerime işediler. Polislerden biri penisini çıkarıp yalamamı istedi. Bana bütün bunlar yapılırken savcı yanımızdaydı' diyor."

'ELİNE VERİLEN SİLAHLA BAŞINA ATEŞ ETTİ'

Polislerin işkence sonrasında hastaneye gittiklerinde ise doktorun, "Bunu ne hale getirmişsiniz? Nasıl ayakta duruyor?" demesi üzerine, doktora kızıldığını aktaran Keskin, "Gece kendi aralarında konuştukları sırada M. D. 'Hacı Lokman Birlik'e yaptıklarımızı buna da yapalım' dediklerini duyuyor. Sonra dışarı çıkarıyorlar, ayaklarından bağlıyorlar ve kafasına silah çekiyorlar. Sonunda M.'ye ölüm daha iyi diyerek eline silahı verip, kendisini öldürmesini söylüyorlar. Ölmek istediğini ve verdikleri silahı hiç düşünmeden başın ateş ettiğini söylüyor. Silah boşmuş, ama o anda ne kadar ölmek istediğini anlatıyor. İnsanları ölmeyi düşünecek bir noktaya getirmek işkencenin en büyüğüdür. M. halen bu duygudan kurtulmuş değil. Kesinlikle terapiye ihtiyacı var. Şuanda kendi travmalarıyla baş başa bırakılmış durumda" dedi. 

'KADINLAR CİNSEL SALDIRI SUÇUNA UĞRAMIŞ'

Görüştükleri 5 kadından 4'ünün ağır cinsel işkenceye maruz kaldığını aktaran Keskin, şu bilgileri paylaştı: 

"Bir kere çıplak sorgulama, açık cinsel taciz suçunu oluşturuyor. Hepsi çırılçıplak sorgulanmış. Vücutlarına ellenmiş. Benim burada anlatamayacağım bir işkence yöntemi uygulanmış. Kendileri istemiyorlar. Çünkü bizim 20 yıllık çalışmamızda gördüğümüz şey şu; cinsel işkence gören kadınlar çok zor açıklıyorlar yaşadıkları işkenceyi. Çünkü bize dayatılan namus anlayışına nedeniyle utanıyorlar, korkuyorlar, çekiniyorlar. Onları anlıyoruz. Ancak bize anlattıklarını raporumuzda yazacağız ve Birleşmiş Milletlere bildireceğiz. Urfa Emniyeti doksanlarda bile görülmeyen bir işkence yöntemi uyguluyorlar. Herkese söylenen şu; 'Biz özel bir ekibiz. Ankara'dan sizin için geldik. Sizi konuşturmak için her türlü işkenceyi uygularcağız. Tecavüz tehdidi ve bana göre aslında cinsel saldırı suçunun açık bir ihlali söz konusu. Bu dört kadında cinsel saldırı suçuna uğramış kadınlar." 

'CİNSEL İŞKENCE UYGULANAN BİR MERKEZ'

Doktorlar hakkında da Türk Tabipler Birliği'ne şikayette bulunacaklarını sözlerine ekleyen Keskin, şöyle devam etti: 

"Doktorların gelen hastalara arabaya başlarını uzatıp, 'Darp var mı?' diye soruyorlar. Polis darp yok diye cevap veriyor. Raporu da bu şekilde imzalıyorlar. Bu açık bir ihlal. Yine avukat arkadaşlarımıza çıkarılan sorunlarda yasadışı. Çünkü sadece kendi istedikleri avukatlarla emniyet görüştürüyor. Her boyutuyla Türkiye'nin altına attığı imza uluslararası sözleşmelere aykırı bir durum söz konusu. İşkence yapılıyor. M. D.'nin belirttiğine göre savcının olduğu bir ortamda da işkence yapılıyor. Doktorlar işkenceye göz yumuyorlar ya da yummak zorunda kalıyorlar. Örneğin görüştüğümüz mağdurlardan İ. K. fenalaşıyor. Kalp krizi geçirdiğinden şüpheleniyorlar ve hastaneye götürüyorlar. Doktor onun halini görmesine rağmen, önce 'Bu halde götürmeyin' diyor. Ama polisin ısrarı üzerine bir iğne yaparak onu geri götürüyorlar. Bu Hipokrat yeminine aykırı bir durum. Urfa Terörle Mücadele Şubesi açıkça insanlara cinsel işkence uygulanan bir merkez. Kesinlikle kendilerine hak sahibi olarak görüyorlar. Çıkarılan son yasalarla da sanırım daha özgürce davranıyorlar." 

'URFA EMNİYETİNİN SORGULANMASI GEREK'

Hazırladıkları ayrıntılı raporu yakın bir zamanda kamuoyuyla paylaşacaklarını vurgulayan Keskin, uluslararası kurumlara da çağrıda bulundu: 

"Türkiye'nin Uluslararası sözleşmelere birlikte imza attığı devletlere çağrı yapmamız gerek. Çünkü Türkiye açıkça altına imza attığı sözleşmeleri aykırı davranıyor. Mutlaka sorgulanması gerek. Uluslararası savaş hukuku sözleşmesi ayaklar altında. İnsan hakları sözleşmesi ayaklar altında. Urfa Emniyetinin sorgulanması gerek."

Kaynak: DİHA