12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını Milat Gazetesi’ne değerlendiren eski milletvekili Ufuk Uras ‘Sanık ayağa kalk’ cümlesi benim için çok önemli. Çok tarihsel bir eşikte olduğumuzu ileride anlayacağız” dedi. Herkesin davaya müdahil olması gerektiğini belirten Uras, “Bugün görüyoruz ki memleketimizde darbeye gönüllü yeterince General varmış. 28 Şubat, 27 Nisan ve diğer muhtıralara baktığımızda bunu görüyoruz. Ama esas damar 27 Mayıs’tır” şeklinde konuştu.

 

NİL GÜLSÜM / Milat

 

Ufuk Uras Türk siyasetinin iz bırakan sosyalist isimlerinden. Büyük umutlarla ve coşkuyla kurulan ÖDP’nin genel başkanlığından Meclis’e uzanan çizgide hep dikkatleri çeken siyasi bir figür oldu. Kamuoyu Ufuk Uras’ın zekice ve cesur sözlerine, şaşırtan tespitlerine çoğu zaman dikkat kesildi. Sözlerinin zihinsel tarafını akademisyenliği, cesur tavrını ise devrimci gelenek ile beslediği anlaşılıyordu Ufuk Uras’ın. 12 Eylül darbesinin üzerine en sert biçimde yüklendiği sosyalist kesimin bu önemli ismiyle 12 Eylül’ü ve sonrasını konuştuk.

 

12 Eylül’ü sebeplerini, sonuçlarını konuşacağız ama sondan başlayacak olursak 12 Eylül darbecilerinin, yargılanması sürecinin başlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok önemli bir milat olduğunu düşünüyorum. 12 Eylülcülerin ve sürecin yargılanmasının derinleştirilmesi tamamıyla bize bağlı. O yüzden biz bu koruma kalkanının kalktığının hemen ertesi günü suç duyurusunda bulunduk. Ayrıca simgesel önemi olduğu için Fatsa’ya giderek Terzi Fikri Sönmez’ in ailesiyle suç duyurusunda bulunduk. 4 Nisan’da da mahkemelerde bulunacağız. Ben sizin aracılığınızla bütün yurttaşlarımızın bizatihi bu davaya müdahil olmasını istiyorum. 12 Eylül’de doğan çocuklar bile aslında 12 Eylül mağduru. Çünkü ülke geleceğini yitirdi, insanını yitirdi. O yüzden herkes aslında 12 Eylül mağdurudur. Keşke Hasan Mutlucan yaşasaydı, onun da müdahil olmasını isterdim. Kenan Evren’in bir sözünü hiç unutamıyorum; “Hilton’un şef garsonu bile benden daha çok maaş alıyor” demişti. Biz bilseydik Evren’in bahşişini arttırırdık darbenin olmasını engellerdik.

 

Darbe sebeplerinden birisi de bu mu yani?
Elbette bu şaka. Ama Generallerin, ne kadar arızalı bir ruh halinin olduğunu gösteriyor bu ifade.

 

HERKES MÜDAHİL OLMALI
Bundan sonraki dava sürecinde neler yapılmalı?
Şimdi, mahkemeyi kimin açtığına değil, sonucuna bakmak lazım. Genellikle tereddütler var. İddianameyi derinleştirmek, ek araştırmalar yapmak lazım. Geçici 15. maddenin kalkması için mücadele etmeyenler, bunu önemsemeyenler, zaten zaman aşımı var diyenlerin her dediği yanlış çıkınca, bir komplekse girdiler. Hâlbuki hatasız kul olmaz, bu mesele önemli mesele. Ben burada tutarsızlığa mı düştüm diye bakmamak lazım. Böyle yanılmalar her yerde olur, sonuna kadar gitmek lazım. Solcusundan sağcısına işkence görenler var bunların da müdahil olması gerek. Laf olsun diye dava diyenler var. Kenan Evren iki kere ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanıyor. Bu, laf olsun diye bir şeyse bir de ciddi olsa ne olacaktı. O yüzden zaten yeterince ciddi. ‘Sanık ayağa kalk’ cümlesi çok önemli. Çok tarihsel bir eşikte olduğumuzu ileride anlayacağız. Bugün yarının tarihi oluyor, içindeyken fark etmiyorsunuz. Kenan Evren’in ifade vermesi ve sanık olarak ayağa kalkması kişisel bir tatmin olma meselesi değil, bundan sonraki tarihimizin şekillenmesine caydırıcı olması açısından önemli.

 

Üzerinden yaklaşık 30 yıl geçen darbenin failleri bugün mahkeme karşısına çıkıyor. Oysaki çok eskiye gitmeden bakacak olursak, daha birkaç yıl öncesine kadar bugünkü gelişmeleri tartışmayı bırakın telaffuz bile edilemiyordu. Türkiye’nin yüzünü çevirdiği cephe ve demokrasi ekseninde sürece nasıl bakıyorsunuz?
Siyasetin alanını daraltmak isteyenler var bir de genişletmek isteyenler. Biz tabi ki karar alanlarla, karara tabi olanlar arasındaki açının en aza inmesi, bu alanın genişlemesi için mücadele etmeliyiz. 12 Eylül bizim açımızdan hala süren bir süreç. Şu an süren rejimin adı 12 Eylül rejimi. Bakmayın siz ‘Cumhuriyet Kazanımı’ diye adlandırdıklarına. 12 Eylül rejimi zaten bir tür toplumsal mühendisliktir. Yurttaşın akıl baliğ olmadığını, varsayıp onu yönlendirmektir.

 

12 Eylül nasıl geldi, bir anda mı? Yoksa zaten geliyorum diyor muydu?
Depolitizasyon süreci 70’lerin ikinci yarısının ortalarında yani 78’de başladı. 1 Mayıs katliamları, Çorum-Sivas-Maraş olayları… Kenan Evren katliamlarla ilgili olarak: “Ben orada mıydım” diyor. Ancak fiilen orada olmasını gerektiren bir durum yok, tabi ki orada olamazsınız. Ancak, o kadroların idari ve siyasi sorumluluğu var. Askeri bürokrasinin en başındaki insan olarak sorumluluğunuz var. ‘Niye müdahale etmediniz’ dediklerinde ‘sıkıyönetim yoktu’ diyor. Ama Fatsa’da da sıkıyönetim yoktu, oraya müdahale ettiler. Kendi çelişkisini vurguluyor. Zaten Fatsa meselesi bence ayrıca tartışılmalı, iddianamede de yanlışlıklar var. Evren’in çok önemli sorumluluğu var. Bu sorumluluk varken, bu konularla ilgisi yokmuş gibi davranmasının kabul edilebilir bir yanı yok.

 

Peki süreci hızlandıran, müdahaleyi tetikleyen ana unsur ne oldu?
-12 Eylül’ü tetikleyen aslında Sovyetlerin Afganistan’a müdahalesi ve İran devrimi olmuştur. Uluslararası konjonktür çok önemli. Bir de Türkiye’yi tahkim etmek ve Türkiye’de bir ‘Garnizon Devleti’ kurarak hem dikensiz bir gül bahçesi yaratmak, hem de Neoliberal iktisat politikalarına karşı hiçbir itirazın olmamasını sağlamak istendi. Darbe sonrası, darbe karşısında yan yana gelemeyen, karşı tutum almayan unsurlar, sol da dahil olmak üzere, hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam ettiler. Darbe öncesi CHP’nin de Adalet Partisinin de Cumhurbaşkanı adayları var, ikisi de 12 Mart Generali. Bunlar nasıl sivil partiler? Birisi Muhsin Batur diğeri de Faik Türün. O yüzden darbe öncesi yapılanmalara baktığınızda hakikaten evlere şenlik. Darbe geliyor ve bir şey yokmuşçasına davranıyorlar. En ufak bir demokrasi refleksi göstermiyorlar.

 

DARBE KOŞULLARI CIA TEKNİKLERİYLE HAZIRLANDI
Darbe öncesi ardı ardına gerçekleşen birçok faili meçhul vardı. Bunlar sürece nasıl etkide bulundu?
-Şimdiki dava darbe öncesi dönemi de içerdiği için bizim açımızdan çok önemli. Çünkü darbe koşulları CIA teknikleriyle hazırlanıyor. İpekçi cinayeti ortaya çıkarılsa bağlantılar bulunur.
Bir kuşun anatomisini anlamanız için bütün kuşları kesmenize gerek yok. İpekçi cinayetini kim yaptı, Ağca’yı kim kaçırdı, arka planındaki güç neydi? Bulgaristan, İtalya ilişkilerine bakın, nasıl bir uluslararası tertip olduğu ortada. Kenan Evren, bütün bunlar yokmuş gibi davranıyor. Anadolu’da bir laf vardır: “Zihin fukara olunca, akıl ukala olur” diye. Kenan Evrenin de konuşmalarına, genel mektuplarına bakıyorsunuz, oradaki kapasiteyi de görüyorsunuz. Türkiye nasıl bir zihniyetin eline kalmış, kimlerin eline kalmış diye düşünüyorsunuz.

 

Evren, göreve geldiğinde zaten böyle müdahale için hazır mıydı, şartlar mı o şekilde gelişti?
Başından beri çalışmanın bir parçası oluyor. Zaman zaman darbe planı erteleniyor. Demirel azınlık hükümeti geldiğinde zamanlama açısından, koşulların yeterince uygun olmadığı gibi bir tereddütle erteleniyor. Elbette bunun dışında darbenin tamamıyla bir uluslararası proje olduğu açık. Uygun zamanlama olarak da 12 Eylül’ü tercih ediyorlar.

 

Neden siyasi partiler üzerinden bir tahkimat yerine askeri bir tahkimatı tercih etti dış güçler?
- Türkiye’de böyle bir sivil zemini bulsalardı, belki darbesiz de yapabilirlerdi. Batı, ya da emperyalizm hiçbir zaman tek bir karta oynamıyor. Bakıyor ki bunun sivil ayakları oluşturulamayacak, daha doğrusu ekonomik krizi geniş kesimlerin aleyhine demokrasi içinde çözemeyeceğini fark edince demokrasi dışı arayışları kart olarak ortaya koyuyor. Siyaseti, meşru muhalefeti ortadan kaldırıyor.

 

12 Eylül İhtilalcilerinin en çok çekindikleri husus; sol kesimden gösterilecek olası direniş. Ancak darbe sonrası öyle olmuyor, teslim olmak isteyen solcular uzun kuyruklar oluşturuyorlar. Bu duruma ne dersiniz?
Aslında ikili bir durum oldu. Bazı siyasi partiler, sendikalar artık yapılacak bir şey yok diye umutsuzluktan dediğiniz gibi bir yol izlediler. Diğer yandan da Karadeniz dağlarında, çeşitli yerlerde direniş oldu ancak sansür sebebiyle bundan kimsenin haberi olmadı. Ancak bu direnişlerin de geniş kitleler nezdinde karşılığı olmadı.

 

12 Eylül öncesi ve sonrası nasıl bir farklılık söz konusuydu?
12 Eylül öncesi iyi değildi ama 12 Eylül sonrası da matah değildi. Ve tabi ki o sansür ortamında aydınlar bildirgesi önemlidir. Düşünün bizim sendikalaşma çalışmasına başlamamız ancak 80’lerin ikinci yarısında oldu. İnsanların üzerine ölü toprağı serilmiş gibi ve çekiniyorlar tabi. Niye çekiniyorsun, niye kahramanlık etmiyorsun diyecek haliniz de yok. Müthiş bir depolitizasyon olmuştu, bunun üzerine askerler çok büyük sorun yaşamadılar. Ama Türkiye solu çözülürken, zaman içerisinde Kürt hareketi güçlendi, dağa çıktı. Biraz da Diyarbakır cezaevindeki izlenen politikalar nedeniyle. Yani PKK Kürt sorununu yaratmadı, 12 Eylül Darbesi ortamı, bu tür yapıları ön plana çıkardı.

 

ANCAK VİCDANSIZ BİR İNSANIN VİCDANI RAHAT OLUR

PKK 12 Eylül İhtilali’nin sonuçlarından yani…
-Tamimiyle 12 Eylül’ün bir sonucudur. Kenan Evren, Mehmet Ağar gibi adamlara dikkat edin mikrofon ne zaman tutulsa vicdanım rahat diyorlar. Vicdansız bir insanın ancak vicdanı rahat olur. Bu hayatta bu kadar adaletsizliğin, haksızlığın olduğu yerde, herhangi bir insan vicdanım çok rahat diyorsa zaten bir problem var. Çünkü vicdan ayaklar altına alınıyor.

 

EVREN OLMASA ROL BAŞKASINA VERİLİRDİ
Batı kaynaklı bir darbede Evren’in rolü neydi?
Evren, Bülent Ecevit döneminde atandı. O değil, başkası da olabilir, bu arada o rol bir başkasına da verilebilirdi. Bugün görüyoruz ki memleketimizde darbeye gönüllü yeterince General zaten varmış. 28 Şubat, 27 Nisan ve diğer muhtıralara baktığımızda bunu görüyoruz. Ama esas damar 27 Mayıs’tır. 27 Mayıs damarıyla yüzleşilmediği müddetçe de işimiz zor. Kenan Evren’in de beslendiği esas kaynak orası. Gardırop Atatürkçülüğü lafı 60’larda çok meşhurdu, hepsi o gardıroba girdi. O yüzden bizim sürecimiz 27 Mayıs’tan gelen bir süreç. Yani her kriz anında İskender yöntemiyle, düğümleri çözerek değil de bıçak atarak çözme. O zaman ne oluyor, hakikaten çok büyük bir zaman kaybediyoruz toplumu yukardan aşağıya formatlıyorlar, şekillendiriyorlar.

 

Bu ülkede darbeseviciler var ve onlar darbeden çok, darbenin kimin eliyle geldiğini önemsiyorlar. Darbenin kötü bir şey olduğunu söylüyorlar ama darbe eğer kendilerinin karşı olduğu bir yapıya karşı yapılıyorsa olumlu görüyorlar. Peki, darbenin‘ama’sı olur mu?

Siyasi kültürünüzde kökler hastaysa dalları budamanızın bir faydası yok. Bu, demokrasinin bölünmez bütünlüğüne olan inançsızlıktan kaynaklanır. Ülkenin vatanın, milletin bölünmez bütünlüğü, bir de bireyin bölünmez bütünlüğü var. Napolyon’a soruyorlar: “Devletler neden yıkılır” ‘hazımsızlıktan’ diyor. Hazımsızlığın ilacı da demokrasidir. Demek ki insanlar şartlı demokrat, o zaman demokrat değil. Sahte saat gibi yani ‘sahte demokratlar’. İnsanları ne dediğiyle değil, ne yaptığıyla tanımlıyorsunuz. Bugün devam eden bir şey de; muhalefet etmek için yanlış muhalefet etmek. Kılıçdaroğlu’na, “Dersim konusunda ne düşünüyorsunuz” diye sorulduğunda; ‘Devrim sancılı olur. Geçmişimizle övünüyoruz’ demesi bunun bir örneğidir.

 

Yani AK Parti oylarını arttırarak devam eder mi?
Tamamıyla. Sen Dersimli olarak ‘Devrim sancılı olur’ dersen seçim de senin için sancılı geçer, bu kadar basit.

 

12 Eylül darbesi hangi kesimi hedef aldı?
-Bütün toplumu, bütün demokrasiyi hedef aldı.

 

İŞKENCELER SİNDİRMEK İÇİNDİ
İhtilal döneminde cezaevlerinde bulunanların çok ciddi işkencelere maruz kaldığı malum. Bu işkencelerle ne yapılmak istendi?
Kalıba sokmak, sindirmek, intikam almak. O yüzden bu davalar çok önemli. Bütün mesele; dünyanın efendilerinin iradesine mi tabi olacağız, kendi irademizin efendisi mi olacağız. Bu böyle kendi başına münferit Kenan Evren çocukken dayak yemişti, o yüzden hırçın bir çocuk oldu darbe yaptı gibi bir şey değil ki yani. Tamamıyla bir yapısal bir dönüşümün bir taşıyıcısı aktörü oluyor.

 

Sağcılar, solcular, İslamcılar aynı koğuşlarda kalıyorlar. Aralarında yakınlık, dostluk oluşanlar bile var. Ortak mağduriyet mi yakınlaştırıyor?
Ortak bir mağduriyet oluyor ama bu 12 Eylül’ün o karıştır barıştır politikasıydı.

 

DİYARBAKIR CEZAEVİ’NDEN ÇIKANLAR PKK KADROLARINI OLUŞTURDU
Kürtler açısından cezaevleri ve işkenceler nasıl sonuç doğurdu?
PKK’nın bütün asli kadroları Diyarbakır zindanından geçen insanlardan oluştu. Bu tesadüf değil. Meşru zeminlerde siyaset yapma imkanı olmayınca, başka zeminlere kayıyorsunuz. Bu biraz da eşyanın tabiatı gereğidir. O yüzden Diyarbakır, Metris, Mamak cezaevlerinde yaşananların güncelleşmesi zor, acılı olmakla beraber çok önemlidir. Mesele Mamak Cezaevi’nde Raci Tetik diye bir adam var. Şimdi nerede bu adam? Siyasi iradenin bu işin takipçisi olması gerekiyor. Önümüzdeki süreç de bütün bu acıların parçası olanların yargılamadan geçmesi gerekiyor. Raci Tetik’i yargılamadan 12 Eylül’ü nasıl yargılayacaksınız.

 

OSLO GÖRÜŞMESİNDEN ERGENEKONCULAR RAHATSIZ OLDU
O dönemde Kürtler için siyaset ortamı yoktu ama şu dönemde var…
O yüzden tam da dediğiniz gibi esas çözümün Mecliste olduğunun altını çizmek lazım. PKK’nın dönüşmesi, sivilleşmesi ile 12 Eylül rejiminin dönüşmesinin senkronizasyonunu sağlamak lazım. Habur ve Oslo görüşmelerine karşı cephenin bir parçası olmamak lazım. O yüzden bir dizi sakillik olsa da Habur önemliydi. Oslo görüşmeleri de önemli her ikisine de bilinen bir karşı cephe oldu. Habur’a çadır mahkemesi kuruldu falan diye karşı çıkan ya da Oslo’daki görüşmelere itiraz eden ya da sızdıran, ket vurmaya çalışan bir cephe var. O cephe de Ergenekon cephesidir aslında. Ergenekon üyesi olmak istiyorum diyen çizgi Habur’dan çok rahatsız oldu. Rahatsız olmak zaten suçüstü yakalanmaktır.