Gazeteci Mona Alami Soçi’deki Rusya, İran ve Türkiye’nin Suriye zirvesini, ABD'nin Suriyeli Kürtlere yönelik politikasını ve Türkiye’nin olası Afrin operasyonunu bölgedeki aktörlere sordu.

Alami, “Türkiye, Rusya ve İran liderleri 22 Kasım’da Rusya’nın Karadeniz’deki Soçi kentinde yaptıkları üçlü zirvede Suriye’deki terörist gruplarla mücadele konusunda mutabık kaldı. Neredeyse eşanlı olarak İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu Suriye’de İran’a ve İran “vekillerine” karşı harekete geçebilecekleri mesajını verdi. Bu açıklamanın yapıldığı günlerde ABD de İran’a yönelik söylemini sertleştiriyordu. Suriye’de İslam Devleti (İD) ile mücadele sona yaklaşırken bölgenin bundan sonraki odak noktası Kürt ve Şii milisler mi olacak?” diye sordu.

Alami’nin sorularını yanıtlayan, Kürt konusunu yakından takip eden ve Rakka’daki savaşı yerinde izleyen gazeteci Wladimir van Wilgenburg Amerikan yaklaşımındaki değişimi normal görüyor ve bunun askeri operasyonel ihtiyaçlardan kaynaklandığını söylüyor.

 Van Wilgenburg’un Al-Monitor’a yaptığı değerlendirme şöyle: “Kürtlere verilen desteğin değişeceğini sanmıyorum. Üçlünün (Rusya, Türkiye, İran) terörle mücadele sözüne gelince bu ağırlıklı olarak İdlib (Heyet Tahrir El Şam) ile Afrin bölgesine (Kürtler) yönelik. Türkiye’nin Afrin’e saldırması zor. Çünkü Kürtler orada çok iyi mevzilenmiş durumda ve kendilerini savunacaklardır. Ortada karmaşık bir durum var. Türkiye-Rusya ilişkileri 2016’dan bu yana düzeliyor olsa da Türkiye’nin Kürtlere saldırmasına Rusya’nın izin vereceğinden kuşkuluyum.”

Gazeteci Mona Alami’nin Al Monitör’de “Suriye’deki yeni mücadele: Türkiye ve İsrail rahatsız” başlığı ile yayınlanan haberi şöyle:

İD kontrolündeki toprakların büyük bölümünün kasımda Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a bağlı güçlerin eline geçmesi Suriye’de küresel ve bölgesel güçler arasında yeni bir çekişmenin sinyalini verdi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Soçi’deki toplantıda Kürt Halk Savunma Birlikleri’ni (YPG) kastederek Suriye’de terörist grupların varlığını kabul etmeyeceklerini söyledi. Aynı günlerde İsrail medyası da güvenlik yetkililerinin ağızından güney Suriye’deki İran mevcudiyetine karşı büyük bir saldırı düzenlenebileceğine dair giderek sertleşen tehditler aktarıyordu. ABD ise İran’ı frenleme konusunda daha da yüksek perdeden konuşuyor.

Times of Israel sitesinin 26 Kasım’daki haberine göre Netanyahu Esad’a şu uyarıda bulundu: Esad eğer İran’ın Suriye’de askeri varlık oluşturmasına resmen izin verirse İsrail Suriye iç savaşına askeri olarak müdahale edecek.

İD’i ulusal güvenlikleri açısından ikincil tehlike olarak gören Türkiye ve İsrail için İD’le mücadelenin sona ermesi terörle mücadelenin sona erdiği anlamına gelmiyor.

Türkiye, YPG’yi ve onun siyasi kolu olan Demokratik Birlik Partisi’ni (PYD), Türk devletine karşı savaşan ve ABD tarafından terör örgütü kabul edilen PKK ile doğrudan bağlantılı gruplar olarak görüyor. YPG, Kürt ve Arap milislerden oluşan ve ABD önderliğindeki koalisyonun doğrudan desteğiyle kuzey Suriye’de İD’e karşı karadaki mücadeleyi yürüten SDG’nin bel kemiğini oluşturuyor. Türkiye, sınır bölgelerinde Kürt kontrolünün genişlemesini ulusal güvenliğini doğrudan tehdit eden bir gelişme olarak görüyor. Al-Monitor yazarı Amberin Zaman’a göre YPG şu an Suriye topraklarının yaklaşık beşte birini ve 800 kilometrelik Türkiye-Suriye sınırının yarısından fazlasını kontrol ediyor.

ABD KÜRTLERE OLAN DESTEĞİNİ KESECEK Mİ?

Military Times sitesi, 3 Aralık tarihli haberinde ABD ordusunun Suriye’deki yaklaşımını değiştirmeye yöneldiğini, Kürt muhalefetini silahlandırma programının sona ermekte olduğunu ve bunun yerine yerel polis ve güvenlik güçlerinin destekleneceğini yazıyor. Bu haberlerin öncesinde Beyaz Saray Basın Danışmanı Sarah Huckabee Sanders da 28 Kasım’da ABD’nin Suriyeli Kürtlere aktif silah tedarikini sonlandıracağını belirtmiş, Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da ABD’nin YPG’ye artık silah vermeyeceğini söylemişti.

‘TÜRKİYE’NİN AFRİN’E SALDIRMASI ZOR’

Kürt konusunu yakından takip eden ve Rakka’daki savaşı yerinde izleyen gazeteci Wladimir van Wilgenburg Amerikan yaklaşımındaki değişimi normal görüyor ve bunun askeri operasyonel ihtiyaçlardan kaynaklandığını söylüyor. Van Wilgenburg’un Al-Monitor’a yaptığı değerlendirme şöyle: “Kürtlere verilen desteğin değişeceğini sanmıyorum. Üçlünün (Rusya, Türkiye, İran) terörle mücadele sözüne gelince bu ağırlıklı olarak İdlib (Heyet Tahrir El Şam) ile Afrin bölgesine (Kürtler) yönelik. Türkiye’nin Afrin’e saldırması zor. Çünkü Kürtler orada çok iyi mevzilenmiş durumda ve kendilerini savunacaklardır. Ortada karmaşık bir durum var. Türkiye-Rusya ilişkileri 2016’dan bu yana düzeliyor olsa da Türkiye’nin Kürtlere saldırmasına Rusya’nın izin vereceğinden kuşkuluyum.”

SDG Sözcüsü Mustafa Bali de aynı fikirde. Al-Monitor’a konuşan Bali’ye göre ABD’nin Kürt güçlerine silah yardımını keseceği söylentisini genelde Türkler yayıyor. Bali şöyle diyor: “Doğrudur, Rakka taarruzu gibi sürmekte olan çatışmalar olmadığı için Kürt güçlerinin şu an gelişkin silaha ihtiyacı yok. Pentagon bizi desteklemeye devam edeceklerini açıkladı ve biz de Washington’ın bizi terörle mücadele koalisyonunda gerçek bir ortak olarak gördüğünü biliyoruz.”

Zaman’a göre ABD’nin Suriye’den çekilmesi Kürtlerin konumunu zayıflatır. Zaman’ın aldığı bilgiye göre ABD güçleri 2019’un sonuna kadar Suriye’den çekilebilir. Ancak bu konuda da karışıklık söz konusu. Pentagon, 5 Aralık’ta ABD’nin ihtiyaç olduğu sürece Suriye’de kalacağını söyledi.

Bu koşullarda Türkiye ile Esad rejiminin Kürtlere karşı güç birliği yapması muhtemel. Öte yandan rejim Kürt özerkliğine açık olabileceğini de ima ediyor. Al-Monitor’a konuşan uzmanlara göre böyle bir anlaşma YPG’nin Arap ağırlıklı bölgelerden çekilmesi karşılığında olabilir. Ancak sözünden dönmek rejimin bilinen bir özelliği. Kaldı ki kuzey Suriye’de özerk bir federe bölge muhtemelen Esad’ın ülke üzerindeki kontrolünü tehdit eder.

Ankara ve Şam’ın Kürtlere karşı iş birliği yapma ihtimaline karşın rejim Suriye’nin güneyinde buradaki İran varlığı nedeniyle İsrail ve ABD karşısında hassas bir durumda görünüyor. Hizbullah ve Iraklı milisler gibi İran yanlısı unsurların yanı sıra İran’ın kendisi de Suriye’ye çok sayıda birlik gönderdi, ayrıca Esad rejimine maddi ve lojistik yardımlar ve askeri eğitim desteği sağladı. ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ekimde Iraklı milislerin “evine dönmesi” gerektiğini söylemişti.

Orta Doğu Enstitüsü’nün İran uzmanı Alex Vatanka Al-Monitor’a yaptığı değerlendirmede şöyle diyor: “İran’ın geri püskürtülmesi çok açık ki ABD’nin gündeminde ancak bunu nasıl yapacakları hâlâ bir muamma. Başkan Donald Trump Rusya’nın her türlü Suriye konulu girişimini de destekliyor ama Rusların nasıl bir şey önereceğini görmemiz lazım.”

12 Kasım tarihli ateşkes anlaşması kapsamında İran destekli milislerin Golan Tepeleri’ndeki İsrail sınırından çıkarılması öngörülmüş olsa da Suriye’deki İran varlığı İsrail’i giderek tedirgin ediyor. Al-Monitor’a konuşan Eisenhower Enstitüsü araştırmacılarından Avi Melamed’e göre Netanyahu’nun tehditleri son derece ciddi ve hafife alınmamalı. 2 Aralık ve 4 Aralık’ta Suriye topraklarındaki hedefleri vuran İsrail güney Suriye’de giderek el yükseltiyor.

Vatanka şöyle diyor: “İran ve Rusya’nın güney Suriye’de hemfikir olmadığı aşikâr. Ancak ABD de Suriye dosyasında berrak bir zihne sahip olmadığı için fazla bir şey yapmıyor. Bir başka soru da Esad’ın güney sınırındaki İran müdahalelerini durduracak kadar güçlü olup olmadığı."

Kaynak: Al Monitör