Laz Enstitüsü 23 Kasım’da resmen açılıyor. Özellikle gençlerin enstitü için pek çok hedefi var. Karadeniz’i tahrip eden HES’lere karşı kurulacak ekoloji komisyonundan belgesel kısa film projelerine, Şirinler’e Lazca dublajdan Lazca tiyatro projesine kadar…

Enstitü yönetiminden Adnan Avcı Bucaklişi, enstitü bünyesinde yapılacak çalışmaları BirGün'den Olgu Kundakçı'ya anlattı. Lazlar için son yıllarda tarihsel bir süreç yaşandığını düşünen Bucaklişi “Lazlar rönesansını yaşıyor. Gençler olarak heyecanlıyız” diyor.

Laz Enstitüsü’nün kurulma sürecini anlatır mısınız?

Aslında 1990’larda başlayan bir süreç bu. O dönem kimliğine duyarlı Lazların örgütlendiği yöre dernekleri vardı. Lazlar daha romantik, otantik bir çerçeveden konuya bakıyordu o dönem. Sonra 1994 yılında Ogni dergisi yayınlandı. Bir manifesto şeklinde altı sayı çıktı. Dergi, içerik olarak Lazların kültürüne, kimliğine değiniyordu ve asimilasyon politikalarından yakınıyordu. Bu nedenle toplatıldı, yayıncıları yargılandı. 2000’lere gelindiğinde Tanura adlı bir radyo programı yayına başladı, sonra Mjora dergisi çıktı. O dergi de yasaklanıp toplatıldı. 2007’de Laz Kültür Derneği kuruldu. Cumhuriyet tarihinde içinde ‘Laz’ ismi geçen ilk dernekti bu. Yöre dernekleriyle başlayan süreç radikalleşerek politik bir mücadele halini aldı. Geçen mayıs ayında ise Lazika Yayın Kolektifi’nin kadroları ve birikimiyle Laz Enstitü’sünü kurduk. 2005 yılında dahi enstitü çatısı altında örgütlenebilmek Laz kültür kimlik aktivistleri arasında bir hayaldi aslında. Lazlar arasında son yıllarda ciddi bir hareketlilik var ve bu hareketlilik enstitü fikrinin hayata geçmesini mümkün kıldı.

HAREKETİN ÇEHRESİ DEĞİŞTİ

Enstitü çalışmalarını ağırlıklı olarak gençler göğüslüyor gibi.

Gençler olarak heyecanlıyız. Enstitünün 10 kişilik yönetiminin yarısının gençlerden olmasını umuyoruz. Enstitünün kurucu kadrosunun yarısı genç; çoğu akademisyen, yazar ve müzisyenlerden oluşuyor. Üçte birinden fazlası ise kadın. Kadın kotası, gençlik kotası gibi konuları çoktan hallettiğimizi düşünüyorum. Enstitünün kurulmasında önemli bir yer tutan Lazika Yayın Kolektifi’nde de kitapları yazan, redakte eden, yayına hazırlayan, kapağını resimleyenler büyük ölçüde gençlerden oluşuyor. Laz kültür mücadelesinde bu zamana dek gençler hep eksik ayağı oluşturdu.  2010’lu yıllara gelindiğinde hareketin çehresi değişti.

Nasıl değişti?

Milan Kundera diyor ya sistem sizi nerenizden yaralarsa orası kimliğiniz olur diye. Birçok insan daha fazla bunun bilincine varmaya başladı sanırım. Bütün yayın faaliyetlerini, kurulan dernekleri gördükçe ben de bu hareketin bir parçasıyım diye düşünmeye başladılar. Şunu anlatabildiğimizi düşünüyorum insanlara. Lazca bir dildir ve yok olmak üzere. Lazlar Doğu Karadeniz’de yaşayan bir halktır ve biz de o halkın bir parçasıyız. Kendi kültürünün yok olmasından rahatsız olan insanların, gençlerin sayısı hızla arttıkça bu hareket de gittikçe kitleselleşiyor. Bugün Laz Enstitüsü’nün kurulduğu İstanbul’da 250 bin civarında Laz yaşıyor. Bu nüfusun 50 bine yakını Lazca konuşuyor. 6 bin yıldır konuşulan bu dil, mevcut asimilasyon politikalarıyla yok olacak. İki nesil sonra Lazca konuşabilen insan kalmayacak. Böyle bir aciliyet var önümüzde. Bu yok oluş son yıllarda çok daha gözle görülür bir hal aldı. 1990’ların sonunda sosyal hayatın vazgeçilmez bir parçası olan Lazca destanlar, bugün yok olmak üzere olan bir derleme konusu. Laz kültür hareketinin, artık bir kimlik mücadelesine dönüştüğünü düşünüyorum.

PEK ÇOK İLK YAŞANDI

Bir kültürel uyanış mı yaşanıyor?

Evet, kültürel bir uyanış bu. Türkiye’de Lazlar rönesansını yaşıyor. Son üç yılda Laz Enstitüsü kuruldu. Boğaziçi Üniversitesi’nde Lazca seçmeli ders oldu. Lazca milli eğitim müfredatına girdi. Ders kitapları, sözlükler, kitaplar basıldı. İlk Lazca romanın yazılmasından ilk Lazca kitap çevirisine kadar pek çok ilk yaşandı. Lazca gazete çıktı. Lazlar açısından tarihsel bir süreç yaşandığını düşünüyorum.

Enstitünün önünde ne tür hedefler var?

Enstitü Lazca’yı yaşatmak ve onu zenginleştirmekten yola çıktı. Ancak farklı konulara da eğilecek. Enstitü, HES karşıtı mücadeleden kadın hareketine kadar pek çok mücadele alanını birleştiren bir çatı olacak bizim için. Ekoloji komisyonu kurmayı hedefliyoruz. Doğu Karadeniz yüzlerce HES projesiyle hızla tahrip edilen bir ekolojik ortamın söz konusu olduğu bölge. Tek tip tarımdan, aşırı suni gübre kullanımına kadar pek çok felaket yaşıyor bu bölge. Yine akademik komisyon ve yayın komisyonu kurulacak. Megrellerle Lazlar bidiğiniz gibi iki kardeş halk. Bu ilişkilerin gelişmesi için de projeler üretmeye hazırlanıyoruz.

LAZLAR FIKRADAN İBARET DEĞİL

Lazcanın geliştirilmesi için ne tür adımlar atacaksınız?

Lazika Yayın Kolektifi olarak biz zaten dil kursları, Lazca konuşma atölyeleri yapıyorduk. Kolektifin enstitüye katılmasıyla dil çalışmaları daha kurumsal bir çatı altında yürüyecek. Ciddi bir Lazca öğrenme talebi var. Bu talebe karşılık enstitü Lazca eğitmen yetiştirme kapasitesine sahip. Dünya klasiklerinden Lazca çeviriler yapmaya  devam edeceğiz. İlk çevirimiz Küçük Prens’ti. Gorki, Kafka, Kapital değilse bile Komünist Manifesto’yu çevirme niyetimiz var. Dublaj yapmaya başlayacağız. Sosyal medyada yaptığımız kamuoyu yoklaması sonucunda Şirinler’in Lazcaya dublajı için çalışıyoruz. Lazca tiyatro projemiz var. Belgesel kısa film projelerimiz var. Şunu çok temel bir şekilde anlatma derdindeyiz: Lazca bir dildir, Lazlar da fıkralardan ibaret değildir.