Kuveyt Hükümeti’ne özellikle güvenlik konusunda danışmanlık yapan Kuveyt Stratejik Çalışmalar Merkezi Başkanı Dr. Sami Alfaraj, Arap Baharı’nın geldiği yeri, Suriye’de yaşananları ve Türkiye’nin bölgedeki konumunu değerlendirdi. Suriye’deki olayların daha uzun süre dinmeyeceğini düşünen Alfaraj’a göre, Türkiye Suriye’ye bir askeri müdahale başlatabilir.

Dr. Alfaraj, NTVMSNBC’nin sorularını yanıtladı.

Şu anda ‘Arap baharı’nın geldiği yeri nasıl tanımlıyorsunuz?

Ben yaşanların ‘Arap baharı’ olarak tanımlanabileceğinden çok emin değilim. ‘Arap baharı’ Mısır ve Tunus için kullanılabilirse bile Libya, Suriye, Bahreyn ve Yemen’de yaşanan kaosu düşününce bu kesinlikle bir bahar değil. Buralarda başlayan olaylar durmak bilmiyor ve kan akmaya devam ediyor, edecek gibi de görünüyor.

Mısır ve Tunus’a gelirsek burada yaşananlara ne kadar devrim diyebiliriz ondan da emin değilim. Sonuçta bu ülkelerde insanlar daha iyi şartlar için bir isyan başlattılar ancak şu anda durum hem ekonomik hem de sosyo-politik olarak bir düzelmeyi göstermiyor. Bir şeye devrim demeniz için keskin bir değişimin olması gerekir, örneğin 1979’daki İran devrimi böyleydi. Ama şimdi sonuçları, değişimi gördüğünüzde bir süreç var ama bu bir devrim değil, en azından henüz değil.

Bu ülkelerdeki değişim sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bununla ilgili tek bir şey söyleyebilirim. Hem Mısır hem de Tunus’ta ilk aşamada baskın duygu tatminsizlik bana göre. Sosyal ekonomik koşulların gidişi sonucu belirleyecek ama bu noktada dünyada baş gösteren ekonomik krize de çok dikkat etmek gerekiyor.

Küresel kriz, Arap dünyasındaki olayları etkiler diyorsunuz...

Kesinlikle. Küresel Ekonomik Kriz süreci kötü etkiliyor. Sadece değişimin olduğu ülkeler değil, Suudi Arabistan, Kuveyt gibi ciddi protesto gösterileri yaşamamış ülkeler de krizden çok kötü etkileniyor çünkü ABD’den gelen para akışı durma noktasına geldi. Ekonomi söz konusu olunca Türkiye bile şu anda riskte, sürekli cari açık konuşuluyor mesela... Sürecin yönünün değişmesine krizlerin de etkisi olduğu da aşikâr ve ben bu yüzden Arap Baharı diye bahsedilen ülkelerdeki devrimler konusunda çok umutlu değilim.

Bahreyn’de yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz. Suriye ve Libya’da yaşananlara verilen tepkinin Bahreyn söz konusu olunca dile getirilmediği yönünde eleştiriler var...

Bahreyn’in durumu Suriye ve Libya’da yaşananlardan çok farklı. Bahreyn’de kriz ilk başladığında biz Körfez ülkeleri olarak Bahreyn hükümetine önlemler alması gerektiğini bildirdik ve iki aşamı sosyal ve ekonomik alanları kapsayan reform paketleri oluşturuldu. Bahreyn Hükümeti de bunu kabul etti. Tam bunlar uygulanıyordu ki bir takım dış müdahaleler Bahreyn’i tekrar karıştırmaya kalkıştı. Sonuçta protestolar reform için yapılıyor ve bunlar yapılacakken kimi güçler ortalığın karışmasını istiyor. Diyolog çağrıları kabul olmuşken bu çok saçmaydı. Sonuçta hem ekonomik önlemlerle yeni işler üretilecek hem de Bahreyn’in Şii nüfusunu kapsayan reformlar yapılacak. Ki biz Körfez ülkeleri Suriye, Libya gibi askeri müdahalelerin çok yaygın olduğu ülkeler değiliz, halkımızın kültüründe de ayaklanmalar yoktur.

Bu noktada da Suudi Arabistan’dan bir askeri müdahale mi geldi diyorsunuz?

Bazı yerler bunu bir askeri olarak ele aldı ama aslında yapılan stratejik yerleri korumak için askeri birlikler görevlendirmekti. Kaldı ki bu yerler sadece Bahreyn’e ait değil, 5. Filonun bulunduğu yer, havaalanı, liman bu noktalar stratejik olarak çok önemli. Ki zaten bu önlemin ardından Bahreyn hükümetini tekrar önlemleri uygulamaya da zorladık ve Bahreyn şu an ekonomik olarak bir iyileşme dönemine giriyor. Fakat tabi bu süreçte Bahreyn’deki Şii’ler üzerinden İran etkisi arttırmaya çalıştı

Söz İran’a gelmişken, bu konuda ne düşünüyorsunuz? İran neden Bahreyn konusunda etkili bir aktör olmak istiyor. Bu sadece ülkedeki Şii çoğunluğun hakları ile mi ilgili?

İran, Bahreyn’de Şii kartını oynuyor, Suriye’de başka bir açıdan etkin olmak istiyor. Bu Şii çoğunluğun hakları ile ilgili değil, İran’ın etki alanının genişletmek ve bölgede inisiyatifi eline almak istemesiyle ilgili. Bu yüzden her ülkeye karşı farklı bir politika izliyor.

İran’ın bu tavrı Körfez Ülkelerinin hoşuna gidiyor mu?

Bu soruya İran ile önemli konuların hiçbirinde ortak bir dil bulamıyoruz diye cevap verebilirim. İran’ın değişken politikaları, agresif ve tehditkar tutumu Körfez ülkelerinde endişeye neden oluyor. Öte yandan Türkiye’nin zaman zaman ortaklaşan söylemleri de Türkiye hakkında soru işaretleri yaratıyor.

Türkiye’nin bölgedeki rolünü nasıl buluyorsunuz. Bölgesel liderlik için Türkiye bir aday mı?

Türkiye’nin son yıllarda Ortadoğu politikası değişti. Bu değişimin çok hızlı ve sert olması akıllarda soru işaretleri yaratıyor. Soru işaretlerine neden olan bir nokta ise biraz önce değindiğim gibi zaman zaman İran ile ortak noktada buluşan söylemler. Körfez ülkeleri Türkiye’ye temkinli yaklaşıyor. Örneğin Mavi Marmara Baskını ve sonrasında yapılan açıklamalarla ilgili Körfez ülkelerinden bir açıklama gelmedi. Türkiye’nin zihinlerde yok etmesi gereken şüpheler var. İran’a karşı denge açısından Türkiye’nin önemli bir aktör olarak öne çıktığı belki de çıkması için cesaretlendirildiği yönünde de çeşitli yorumlar yapılıyor.

‘TÜRKİYE’NİN SURİYE’YE MÜDAHALE ETMESİ İÇİN BASKI VAR’

Başbakan Erdoğan’ın Suriye’ye süre tanıyan açıklamalarını çok dikkatli incelemeli. Sonuçta dost olduğu bir ülkeye artık uyarının ötesinde süre veriliyor. Bu bir şaşkınlık da yarattı. Türkiye’nin Suriye sınırına bir askeri müdahale olasılığının olduğunu düşünüyorum. Türkiye en azından sınıra askeri birlikleri yollayacak diye tahmin ediyorum. Suriye’de halk ayaklanmasa bile bölünmüş durumda.  İşaretler en iyi ihtimalle iç savaşı gösteriyor. Suriye’nin yanı başındaki Türkiye’nin bu durumda davranışları çok önemli ve bence Türkiye herhangi bir askeri müdahaleye hazırlanıyor. Türkiye’nin Suriye’ye müdahale etmesi için bir baskı olduğunu da düşünüyorum.

Suriye’ye müdahale olabilir dediniz. Bu müdahale, Suriye’deki şiddet olaylarının devam etmesinin bir sonucu olarak mı gerçekleşir? Bir müdahale de belirleyici başka hangi etkenler olabilir?

Suriye’den ciddi bir mülteci akımı bekleniyor. Türkiye belki 10 bin kişiye kadar mültecilere izin verebilir ama bu devam ettiğinde ne olacak. Türkiye sınırını korumak zorunda. Ayrıca Suriyeli Kürtler ve Türkiye’de şu anda devam eden bir Kürt sorununu bir arada düşündüğünüzde Türkiye’nın sınırlarını gelen tüm mültecilere açması çok uzak bir olasılık. Bu da müdahale olacak beklentisini arttırıyor.

Peki böyle bir operasyonun gidişatı nasıl olur?

Bu uzun ve zorlu bir süreç olabilir. Sonuçta savaş demek. Belki benim yorumlarıma komplo teorisi diyeceksiniz ama böylesi keskin kriz ortamlarında en kötü senaryoyu düşünmek gerek ve şu an Suriye’de en iyi senaryolar bile iç savaşa gidişi gösteriyor.  En azından sınırı korumak için askeri birlikleri yığmak zorundalar.

‘BÖLGESEL LİDER HENÜZ BELLİ DEĞİL’

Ya liderlik konusu? Değişen Ortadoğu’nun liderliğine kim oynayabilir? İran mı, Türkiye mi, Mısır mı ya da Suudi Arabistan mı?

Ortadoğu’da şu anda dört tane öne çıkan ülkeden bahsedebiliriz. Türkiye, İran, İsrail ve Suudi Arabistan. Dikkat ederseniz Türkiye, İran ve İsrail, Arap ülkeleri değiller. Bu nokta liderlik konusunda elbette sorun yaratır. Yine de süreci dikkatli izlemek gerek, bu süreç sonunda hangi ülkenin liderlik vasfını üsteleneceğini tahmin etmek ise çok zor, bu Suudi Arabistan’da olabilir, Mısır’da olabilir, Katar da olabilir..

Yakın zamanda dengeler nasıl değişebilir?

Eylül ekim aylarında Filistin’in Birleşmiş Milletler’e başvurması ile birlikte bölgede yine dengelerin oynayacağını düşünüyorum. Bu noktada gözler Suriye’den İsrail – Filistin eksenine kayacak. Öte yandan İsrail’e komşu Lübnan da bir aktör olarak belirecek ancak Hizbullah’ın Hariri Suikastında yer aldığı ile ilgili bir bilgi ortaya çıkarsa, İsrail – Filistin krizi daha da derinleşebilir. Yani gelecekten çok da umutlu değilim. Önümüzdeki yıllarda bizi karışık bir Ortadoğu bekliyor. Bunun dışında halk protestolarının başlamasına en yakın ülke olarak Irak’ı görüyorum bunun için gereken tüm unsurlar mevcut.