İrfan Aktan, refendumdan sonra Kürtler üzerinden nasıl bir politika izleneceğini ve Türkiye'nin bundan nasıl etkileneceğini yazdı.

Referandum sonucunun ne olursa olsun Türkiye'nin Nisan ayından sonra çok daha derinleşmiş bir Kürt sorunuyla karşı karşıya kalacağını savunan Aktan, “Anti-Kürtlük üzerinden oluşmuş İslamcı-milliyetçi iktidar koalisyonunun referandumdan başarılı çıkması halinde Nisan’dan sonra Kürt sorununu yeni ve belki de çok daha derin bir savaş dalgasıyla “kapatmaya” girişmesi şaşırtıcı olmaz” dedi. 

İrfan Aktan'ın, Gazete Duvar'da  "Kürt sorunun çözümü evette mi hayırda mı?" başlığı ile yayınlanan yazısı şöyle:  

CHP’NİN KADERİ HDP’NİN AKIBETİNE BAĞLI

Aslında gerçekler o kadar ortada ki, insan bazen anlatmaya utanıyor. “Kürde vurup Türkü razı etmek” ezberlenmiş bir yöntem haline geldi. AKP, CHP’yi “HDP’yle işbirliği” iddiaları üzerinden vurmaya çalışırken Kürt karşıtlığını derinleştiriyor. Fakat anti-Kürt siyaseti AKP’den kopyalayan bazı CHP’iler de AKP ile HDP’nin işbirliği içinde olduğu iddiasını dillendiriyor. Tüm bu karalama kampanyası içinde HDP ise yoğunlaştırılmış bir baskıyla baş etmeye, bu ortamda siyaset üretmeye çalışıyor.

Bazı CHP’liler HDP karşıtı söylemi (AKP’yle işbirliği iddiaları) artırdıkça AKP’nin kendisine karşı yürüttüğü propagandayı yarabileceğini zannediyor. Oysa CHP’nin kaderi HDP’nin akıbetine bağlı. HDP siyaset yapamaz noktaya getirilirse sıra CHP’ye gelecek. CHP içindeki bu cenah HDP karşıtlığını körükleyerek partilerini milliyetçi kitlelerin nazarında “temize” çıkaracağını zannederken hem HDP ve Kürt karşıtlığını derinleştiriyor hem de partilerini yalnızlaştırıyor. AKP de tam olarak bunu arzuluyor.

CHP’NİN YAPABİLECEKLERİ

Bir süredir “patlama-çatlama” yaşanmaması, demokratik siyaset yürütenlerin “hayır” kampanyasını OHAL koşullarında kısmen de olsa mümkün kılıyor. Ama son iki yıldır yaşananlara bakıldığında kimse bir sonraki günün sarsıntılı geçmeyeceğinin güvencesini veremiyor. Tam da bu yüzden “hayır” kampanyası yürüten CHP’nin aynı zamanda şiddetsizlik, çatışmasızlık ve barış çağrılarını yüksek sesle ve sistematik olarak dillendirmesi, olası bir “sarsıntıyı” engelleyemese bile deşifre edebilir. Bu da hem siyaset yapma sahasını açık tutmaya yarayabilir hem de –varsa CHP’nin böyle bir derdi– anti-Kürtlük üzerinden oluşan yeni iktidar koalisyonunu dizginleyebilir.

Referandumun sonucu ne olursa olsun Türkiye Nisan ayından sonra çok daha derinleşmiş bir Kürt sorunuyla karşı karşıya kalacak. Anti-Kürtlük üzerinden oluşmuş İslamcı-milliyetçi iktidar koalisyonunun referandumdan başarılı çıkması halinde Nisan’dan sonra Kürt sorununu yeni ve belki de çok daha derin bir savaş dalgasıyla “kapatmaya” girişmesi şaşırtıcı olmaz. Referandumdan “evet” çıkarsa, bu süreçte iktidara destek vermiş olan milliyetçi güçler AKP’yi sadece keskin bir anti-Kürt politikaya değil aynı zamanda CHP’yi de tasfiyeye, tabanını daha fazla baskılamaya “teşvik” edebilir. Fakat referandumdan “hayır” çıkarsa, AKP, milliyetçi-militarist güçlerin daveti olmadan yeni bir savaş dalgası başlatmaya girişme ihtiyacı duyabilir.

İktidarın referandum sürecinde propaganda argümanları bir hayli sınırlı. Toplumu “evet”e ikna etmek için geçmiş icraatlarını, bölünmüş yol ve köprüleri, yüksek binaları, dünya birincisi uzunluğundaki tünelleri gösteren hükümet bu söylemle çok yol alamayacağını kısa süre içinde görecek. Özellikle kararsız kesimler iktidarın bu söylemine “Başkanlık sistemi olmadan da bunca icraat yapabildiyseniz, niye başkanlığa geçmek istiyorsunuz” sorusuyla yanıt veriyor olmalı. Dolayısıyla hükümetin icraatçılık söyleminin ömrü kısa. O yüzden de Nisan ayına yaklaşıldıkça daha keskin bir “kampanya” sürecine girilmesi şaşırtıcı olmaz.

Referandumdan “evet” oyu çıkması yeni iktidar paylaşımına hazırlandığı anlaşılan İslamcı-milliyetçi koalisyon açısından hayati önem taşıyor. O yüzden de iç savaş tehditlerinden tutun da doludizgin bir anti-Kürt söylem ve eyleme kadar pek çok taktik tekrar tedavüle sokulmaya başlandı bile. Şu açık ki, referandum sonucunu tarafların söylemlerinden ziyade yaşatılması muhtemel olayların seyri belirleyecek.

Üstelik “evet” koalisyonu henüz “araziye” inmiş değil. Önümüzdeki günlerde 1 Kasım’dan beri büyük ölçüde köşeye sıkıştırılmış ve siyaset yapma kabiliyeti elinden alınmış olan kesimlerin referandum dolayısıyla elde ettiği kısmi siyaset alanı, iktidar koalisyonunun radikal birtakım çıkışlarıyla, belki de toplumda yeni bir “kapanmaya” yol açacak provokasyonlarla tekrar kilit altına alınmak istenebilir.

Yazının tamamı