28 Kasım’da  Diyarbakır’ın Sur ilçesinde katledilen  Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’yi anlatan eşi Türkan Elçi, ‘Tahir’in vefatı Kürt sorununun çözümü için fırsat olabilir’ dedi.

Eşinin katledildiği yere; Dört ayaklı Minare’ye olan tutkusunu da ifade eden Türkan Elçi; ‘Minarenin altından her  geçtiğinde eski Diyarbakır’a, halkların bir arada yaşadığı o günlere gidiyordu’ dedi.

Hayatını faili meçhul cinayetlerin faillerinin yargılanması için mücadeleye adayan Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, Türkiye’deki siyasi suikastların son halkası oldu.

“Faili meçhul” cinayet davalarında verdiği mücadelesi, Kürt sorunun çözümüne yaklaşımı gibi birçok noktada bilinen bir isim olan Elçi’nin yaşamını, çalışma tarzını, ev-aile ilişkilerini, tarihe olan ilgisini, katledildiği günün öncesi ve sonrasını 21 yıldır aynı hayatı paylaştığı Türkan Elçi anlattı.

‘ONU ANLATMAK BİRAZ  ZOR’

Türkan Elçi, yaşadığı acının tazeliğinden dolayı kamera önünde konuşamasa da yıllarını birlikte geçirdikleri evinde, eşini derinden bir of çekerek “Onu anlatmak biraz zor. Kendisi de birçok kesime anlatsa da bazı insanlara kendisi anlatamadı” anlatmaya başladı.

Tahir Elçi’nin en önemli özelliğinin cesareti olduğuna söyleyen Türkan Elçi, eşinin iş ve ev hayatında da farklı iki hali olduğunu, iş yaşamındaki disiplinin, ciddiyetinin aksine evdeki halinin büyük ilgili, şakacı, tüm evin nazını çeken insan olarak tarif etti.

İş arkadaşlarının bile Elçi’yi evde tanıyamadıklarını dile getiren Elçi, “Çok duygusaldı. Bizim çok fazla nazımızı tuzumuzu çeken biriydi. Biraz onun eksikliğini yaşıyoruz ona çok naz-tuz yaptık” diyor.

‘EN BÜYÜK KORKUSU ÇOCUKLARININ YETİM KALMASIYDI’

Onu uğurlarken sarf ettiği “Onu bir faili meçhul ordusu karşılayacak” diyebileceği kadar yoğun ilgilendiği faili meçhul cinayetlerin davalarını sahiplenme nedenini de Türkan Elçi şöyle anlatıyor:

“En büyük korkusu çocukların babasız kalmasıydı. Onda fobi gibi bir şey olmuştu. Bir yerlerde bir eylem olup bir şiddet olayının yaşandığı yerde geride kalan çocuklara üzülürdü. ‘Ya bunun çocuğu varsa?’ diye sorardı.

Faili meçhullerle de mücadele etmesi bu sebepleydi ileriye dönük bir hayatta çocukların mutlu yaşaması için daha çok bunu yapmaya çalışıyordu. Kendi mutluluğundan öte başkalarının mutluluğunu, toplumun, aile bireylerin mutluluğunu düşünürdü.”

HAYATIM DAVALARIN AYRINTILARIYLA GEÇTİ

“Davalara ilişkin aklınızda kalan farklı bir hikâye var mı?” sorusuna ise Elçi’nin yanıtı, “21 yıllık evliyiz evlendiğimiz ilk günden bugüne faili meçhul davalara bakmaya başladı. Benim hayatım faili meçhul davaların ayrıntılarıyla geçti ” oluyor.

Eşinin Kürt sorunun çözümü noktasında çok hassas olduğunu ve sarf ettiği her sözün çözümün önüne geçip geçmeyeceğini tartan bir hali olduğunu aktaran Elçi, bu süreçte televizyon programında sarf ettiği sözlerden dolayı tehditlerin yanı sıra ilginç tepkiler aldığını da paylaştı.

Elçi, “Biz İstanbul’da yolda yürürken, vefatından bir hafta önce biz Taksim’de yürüyemedik. Metroda giderken bir sürü insan gelip onunla konuştu. ‘Tahir Elçi sen ne demek istiyorsun?’ diye sordu. Bunu söyleyenler de bizim bölgenin insanları değildi, gelip kendilerini tanıtıyorlardı, ben Karadenizliyim ben buradanım diye.

Söylediklerinin topluma hizmet edip etmediklerini, hangi kesime hizmet ettiğini hangi tarafa hizmet ettiğini öğrenmeye çalışıyorlardı. Tahir Elçi gülerek, onlara sevgiyle açıklamaya çalışınca hepsi ikna olup gittiklerini gördüm” dedi.

‘KENDİSİ İÇİN DEĞİL AİLESİ İÇİN TEDİRGİNDİ’

Türkan Elçi’ye, benzer şekilde tehditler aldığı gazeteci Hrant Dink gibi göz göre göre katledilen Tahir Elçi’nin ruh halini sorduğumuzda da yine tıpkı Dink gibi güvercin tedirginliğinde yaşadıklarını ifade etti.

Eşinin genel tedirginliğinin kendisine ilişkin olmadığını söyleyen Elçi, katledilen eşinin son 1 ay içindeki ruh halini ise “Aslında Tahir’de biraz o tedirginlik, biraz da onda enteresan, tanımsız bir şey vardı. Hem tedirgin hem cesaret hali.

Tedirginlik derken kendi şahsı açısından tedirginlik değil, kendi ailesi açısından. Özellikle bu bir ay belki de bu gözaltına alınmasının etkisi olmuştu. Biraz da aldığı tehditlerden dolayı da aslında bir aydır, toplumla ve bizimle toplum değil de çalışma arkadaşlarıyla ve bizimle bir veda içinde olduğunu biz hissedememişiz” sözleriyle paylaştı.

Türkan Elçi, Sur ilçesindeki saldırılardan dolayı tahrip olan tarihi dokuya dikkat çekmek ve en çok sevdiği Dört Ayaklı Minare’nin ‘ayaklarından vurulması’na ilişkin açıklama yaptıktan sonra katledilen eşinin Diyarbakır ve Dört Ayaklı Minare’ye olan sevgisini ise şunları söyledi:

“Tahir Elçi tarihi okumaktan öte tarihi yaşıyordu. Çünkü tarihin önemli olduğunu biliyordu. Diyarbakır’ın 30 yıllık tarihine kendisi bizzat şahitti. Her yönüyle tarih nedir ki sadece bir bilince sahip olmak yeterli gelmiyor.

 Tarihi bilince sahip olmak yeterli gelmiyor. Bilgiyle beraber tarihi eserlerin sevgisine sahipti. Mesela bir Diyarbakır Surları, onu acayip sevindiriyordu. Hatta en son yaz aylarında biz tatilde iken Diyarbakır Surları, UNESCO kapsamında girmişti. Bizi o dönemlerde en çok sevindiren haberdi.”

”Dört Ayaklı Minare’yi sevmesinin nedenini hep şöyle anlatırdı; ‘Türkan bak, dört ayağı üzerine kurulmuş bir minare hangi şehir, hangi ülkede var?’ Sur içine gittiğimizde ayaklarının altından geçmek çok hoşumuza giderdi.

Oraya gittiğimizde eski Diyarbakır’a açılma hissine, gerçek Diyarbakır’da yaşama hissini o sokak bize yaşatıyordu. Hemen yanı başında Ermeni Kilisesi var, Keldani Kilisesi var. O ayakları altından geçerken başka bir dünyaya açılma, halkların bir arada yaşamına açılma kapısıydı orası.

 Orası sadece bir sokağa açılmıyordu. Oraya açılan yol geçmiş dönemde Hıristiyan, Ermeni, Keldani, Süryani bütün halkların bir arada yaşadığı bir yere açılan yoldu.”

‘TAHİR’İN VEFATI, KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN FIRSAT OLABİLİR’

“Tahir Elçi’nin vefatı bir dönüm noktasıdır, Bir milattır” diyen eşi Türkan Elçi, eşinin ölümünün yeniden Kürt sorununun çözümü noktasında bir fırsata dönüştürülebileceğini ifade etti.

Ölümünün ardından eşinin bu kadar teveccüh görmesi ve sahiplenmesinin bunda etkili olabileceğini belirten Elçi, aksi halde ise çözüm olmadığı koşullarda kaosa gidilebileceği uyarısında bulundu.

Ama her şeyden önce sevdiğini yitiren acılı bir eş olarak failinin bulunmasını isteyen Türkan Elçi, “Katilin bulunması bir milat olur. Bütün faili meçhullerin de toplumun vicdanında aklanması anlamına gelir. Bu ciddi anlamda bir gerçektir ama varsayalım ki bulunmadı, diğer faili meçhuller gibi üstü kapatıldı, örtbas edildi veya yalan şeylerle toplumun karşısına çıkarıldı.

Kuşku verici şüpheliler toplumun karşısına çıkılırsa, insanların bırakın vicdanlarını rahatlatmak, orta kesimde yer alan, kendini taraf görmeyen ama topluma, duyarlı olan insanların dahi öfkesini daha çok kabartacağını, düzenle devletle bağların kopacağına inanıyorum” diye konuştu.

‘FAİLLERİ BULUNACAK SÖYLEMİ USULEN SÖYLENMİŞTİR’

Vali, Emniyet Müdürü, Adalet Bakanı gibi birçok yetkilinin de bulundukları başsağlığı ziyaretlerinde, ‘faillerini bulacağız’ dediklerini aktaran Elçi, “Failleri bulunacak söylemi usulen söylenmiş bir kelimedir. Ellerinden gelen çabayı göstereceklerine dair şeyler söylediler.

Ama hani hemen anında peşin hükümlü olup; ‘bulmayacaklar, bulmayacaksınız’ demek biraz Tahir Elçi’nin çizgisine de yaklaşmazdı. Çünkü ön yargılardan uzaklaşmak lazım, umut  etmek lazım. ‘Umut etmeyin, bulmazlar’ dersek toplumdaki kaos daha da kilitlenir. Bekleyip görmek lazım. Ama tabi bunun da bir bekleme süresi var, belli bir bekleme noktası var” dedi.

Elçi, tıpkı cenazede olduğu gibi “Tahir Elçinin faillerinin bulunması konusunda ne gerekiyorsa canım pahasında olsa yapacağım. O toplumun mücadelesini sürdürdü. Ben de onun mücadelesini sürdüreceğim” diyerek eşinin mücadelesini sürdürme sözünü de yineledi. Kendi kendine verdiği bu söz üzerine ise Türkan Elçi, ilk iş olarak hem kendisi hem de eşi hakkında yapılan tehditlerin soruşturulmasını talep edecek.

‘BEN BÖYLE BİR ŞEY SÖYLEMİŞSEM, ŞUURUMU YÜTÜRMİŞİM DEMEKTİR’

Elçi, eşinin katledilmesinin ardından ‘Türkan Elçi PKK’ye lanet etti’ şeklinde yapılan haberlere de tepki gösterdi.

Bu duruma şaşırmadığını, eşinin katledilmesinden öfke duyacak kesimlere yönelik bir kafa karışıklığı yaratılmak istendiğini söyleyen Türkan Elçi, buna şu sözlerle tepki gösterdi: “Medyanın gücünden bahsediyoruz. Medyanın gücü işte burada ortaya çıkıyor.

Kendilerine paye çıkarmak için böyle bir iki günlük de olsa kendilerini idare etmesi için böyle bir yalan ortaya attılar. Eğer ben böyle bir şey söylemişsem, şuurumu yitirmişim demektir.”

‘GİTTİ…  SEVİNEREK GİTTİ’

Katledilmeden önce son olarak kameralar karşısında Dört Ayaklı Minare’nin tarihini anlatan Tahir Elçi’nin son gününü de anlatan Elçi, eşinin büyük bir mutluluk içinde oraya gittiğini gözyaşları içinde şu sözlerle anlattı:

“Sabah kalktık beraber. Son konuşması yazısını düzenledi. Dört Ayaklı Minare’nin tarihi ile ilgili bir tereddüttü vardı. ‘bu tarihte mi yoksa şu tarihte mi?’ diye. Hatta arkadaşını aradı teyit ettirmek için sonra bilgisayara yazdı.

Bilgisayardan bir türlü çıktı alamadık böyle bir karmaşık oldu. Öğleden sonra onun konferansı vardı ben gidecektim. ‘Ben arabamla gitmeyeyim sen beni bırak’ dedi. Ben de onu Dağkapı’ya bıraktım. Sonra arabadan indi arkadaşlarının yanına gitti. ‘Bay bay’ dedi. (Ağlıyor) Gitti, sevinerek gitti. Hatta arkasından baktığımda ceketinin etekleri sallanıyordu. (Diha/Dicle Müftüoğlu-Aziz Oruç)