Türkiye'de 1984 yılında 12 Eylül dönemindeki insan hakları ihlallerine karşı yazar Aziz Nesin'in öncülüğünde verilen "Aydınlar Dilekçesi"ne imza koyduğu için yargılanan ve beraat eden eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan, o gün yaşadıkları ile bugün 1128 akademisyenin yayınladıkları bildiri nedeniyle oluşan iklimi karşılaştırdı. Kazan şunları söyledi:


“Bir kere biz sanıklar olarak hiç bu kadar telaşa kapılmamıştık. Ama bugün bu bildiriyi imzalayanların inanılmaz bir panikle bizi aradığını görüyorum. Bakın, o günlerde Kenan Evren bize idam cezası bile verdirebileceğini düşünmüştü. Çünkü sıkıyönetim savcısından brifing almıştı. Fakat böyle bir linç ortamı yaratılmamıştı –ki zaten yaratılamazdı. Çünkü linç ortamında insanlar linç edilir. O günlerde Başbakan Turgut Özal bile 'Bu ülkede insanlar dilekçe verebiliyorsa ve bu haber olabiliyorsa bu ülkede demokrasi var demektir' diye açıklama yapmıştı. Bakın, o günlerde bugünkü gibi işe yeraltı dünyası karışmamıştı. Türkiye Barolar Birliği Başkanı da yargılama sırasında bizim avukatlığımızı üstlenmişti. Ne evimizden gözaltına alındık, ne evimizde, büromuzda arama yapıldı. Savcı bile telefon etti, ifadeye çağırdı. Zaten ifade de, gırgır gibi bir şeydi, muhabbet eder gibi ifade vermiştik. Yargılama sırasında da başımıza bir iş gelmedi. Çünkü yargılama gösteri gibiydi, demokrasi gösterisiydi ve beraatla sonuçlandı."

"Peki,32 yıl sonra bugün neden böyle oldu" sorusuna karşılık Kazan, Türk Ceza Kanunu'ndaki "cumhurbaşkanına hakaret" suçlamasını düzenleyen 299. maddeyi hatırlatarak, "Onu söylersem 299 olur" dedi.

"Benzerliklerden biri de şudur: O dönemde Aydınlar Dilekçesi'nde hiç muhafazakar ve mukaddesatçı imza yoktur. Onlar imza vermiyordu. Çünkü bunu komünist işi sayıyorlardı. Bize bir Kenan Evren, bir de onlar karşı çıkıyorlardı. Dilekçe önce ve sonrasında 'Komünistler ortalığı karıştırmak istiyor' diye yazıyorlardı. Dikkat edin, bugün de aynı tepkileri veriyorlar." (Radikal)