R. Sevim Yaşar / Demokrat Haber

 

“Olay İstanbul Okmeydanı mahallesinde geçmektedir. Okmeydanı, solcu bilinen, kırdan göç eden yoksulların yoğun yaşadığı bir mahalledir. Ve bu mahalleye bir sapık dadanır, küçük çocuklara tecavüz edip, bunu cep telefonuyla kaydetmektedir.

 

Tecavüzcü mahalle halkı tarafından yakalanarak dövülür... Telefonundaki kamera kayıtları teşhir edilir. Bu dövme olayının ardından polis olaya müdahale ederek, şahsı hastaneye götürür. Şahıs polise ifade verecek kadar kendindedir. Suçlamaları kabul eder ve şikayetçi olmaz.”

 

Bu cümleler Kandıra F Tipi Hapishanesi’nde Alevi Dede talebiyle gündeme gelen Bülent Özdemir‘in abisine ait.

 

Cemal Özdemir kardeşinin bugün görülecek davasına kamuoyunun dikkatini çekmek istiyor...

 

Bülent’in kim olduğunu, neden tutuklu bulunduğunu herkesin bilmesini istiyor...

 

Yukarıda belirtilen tecavüz sanığı, Okmeydanı SSK Hastanesi'nde ölünce Bülent ve arkadaşları için gözaltı ve tutukluluk süreci başlar.

 

Polis gözaltına aldığı gençlerden üçünü, gizli tanık yapar ve insanlar hakkında ifade verdirir. Ki bunlardan biri daha sonra, Bülent’i hiç tanımadığını belirtir.

 

Mahkeme başlar, tutuklu gençler üzerlerine atılı suçlamaları kanıtlarıyla beraber çürütürler. Davada yargılanan bazı gençlerin olay anında başka yerlerde olduğu, telefon kayıtlarıyla da ispatlanır. Bülent'in de olay esnasında, orada olmadığına dair hem gizli tanıkların ifadesi mevcuttur hem de olay esnasında incelenen kamera kayıtlarında da kendisi yoktur.

 

YARGILANMA NEDENİ POLİTİK DUYARLILIK MI?

Cemal Özdemir kardeşinin politik kimliği ve kişiliğinden kaynaklı bu davada yargılandığını söylüyor.

 

Daha önce de tutuklanıp hapishanede kalmış Bülent Özdemir... İlk tutuklanması 1995 yılında 16 yaşındayken Halkın Gücü gazetesinin Esenler temsilciliğini yaparken olmuş... Mahkeme girişlerinde ayakkabı çıkartmaya ve üst aramasına karşı çıkmış. Bu karşı çıkış mahkeme tarafından O’nun örgüt üyeliğine yeterli kanaat olmuş ve ceza almış.

 

Kardeşinin 2000 yılında cezaevlerine yapılan hayata dönüş operasyonunda ağır yaralandığını, ardından 300 gün ölüm orucunda kaldığını belirten Cemal Özdemir çağrısında ‘Bülent hala katıldığı ölüm orucu nedeniyle kas erimesi, denge sorunu, unutkanlık gibi rahatsızlıklarla mücadele ediyor‘ diyor.

 

Bülent tahliye olduktan sonra, bir yandan tedavisini olurken bir yandan da demokratik duyarlılığını sürdürmüş. Derneklere, mitinglere, basın açıklamalarına gidip gelmeye devam etmiş. Cemal Özdemir kardeşinin yeniden tutuklanmasının bu duyarlılığının sonucu olduğunu belirtiyor.

 

Olay adli bir vakadan siyasi bir davaya çekilerek, Bülent ve arkadaşları DHKP-C örgütüne üye olmaktan, örgüt adına adam öldürmekten yargılanmaya başlarlar. Mahkeme emniyete örgütün olayı üstlenip üstlenmediğini sorar. Emniyetten üstlenmediği bildirir.

 

Yargılanmaya tek gerekçe gizli tanığın telefonla yaptığı ihbardır. Yargılanan gençlerin avukatları ihbarı yapan kişinin akli dengesinin yerinde olmadığını doktor raporuyla ortaya koyarlar.

 

Hukuken böyle bir kişinin ifadeleri geçersizken mahkeme tarafından itirazsız doğru olarak kabul edilir ve yargılama devam eder.

 

Savcı tarafından verilen mütalaada; 10 kişi hakkında kasten adam öldürmek ve Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs gerekçesiyle ikişer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis istenir. 3 kişi için de adam öldürmekten ağır müebbet.

 

Cemal Özdemir ‘Soruyorum şimdi sizlere, bir tecavüzcünün dövülmesiyle anayasal düzenin yıkılmak istenmesinin ne ilgisi vardır? Anayasal düzeni ve anayasayı bir tecavüzcü mü temsil etmektedir ki; onun dövülmesi böyle bir suçu kapsamış olsun? diyor haklı olarak...

 

Daha sonra savcı değişir ve tutuklulara isnat edilen suçun çok ağır olduğunu söyleyerek, dosyayı incelemek üzere mahkemeyi erteler.

 

“Evet, neresinden tutsanız elinizde kalıyor, neresinden tutsanız dökülüyor. Nereden baksanız tutarsızlık. Ve buna da hukuk deniyor, mahkeme deniyor, adalet deniyor... Soruyorum bir kez daha, dünyanın neresinde böyle bir hukuk katliamı vardır?”

 

“TECAVÜZCÜ ŞEHİT İLAN EDİLECEK”

Cemal Özdemir bu yargılanmanın yaratacağı bir başka sonuca da dikkat çekiyor. Ve açıklamasını şöyle sürdürüyor:

“Duymuşsunuzdur; geçen yasama dönemi sonunda yapılan bir düzenlemeyle ‘sivil şehitlik’ diye bir statü getirildi. Buna göre, terörün mağduru olarak yaşamını kaybeden siviller de şehit sayılacak, diğer şehit aileleriyle aynı haklara sahip olacaklar.”

 

Buna artık kaza mı dersiniz, tesadüf mü dersiniz; bu yargılama sonucunda tecavüzcü otomatikman şehit ilan edilecek. Ya da kardeşim ve davadan yargılanan insanlara kurulan polis komplosu boşa çıkarılarak gereği yapılacak.

 

Hiçbir hukuki kaygı güdülmüyorsa, en azından bu tür bir kaygı güdülecek mi merak ediyoruz. Bir parça ahlaki ve vicdani kaygı güdülüyorsa, bu dosyanın doğru düzgün yeniden ele alınması, incelenmesi ve böyle bir rezilliğe ortak olunmamasını istiyoruz. Bir çocuk istismarcısının şehit ilan edilmesinin ahlaki ve vicdani sorumluluğunu sizlerin takdirine bırakıyorum.”

 

Evet, Cemal Özdemir‘in isyanına katılamamak mümkün değil. Adalet duygusunu zedeleyen bu davanın nasıl siyasi bir dava haline getirildiği, devleti yıkmaya teşebbüse vardırıldığına akıl erdirmek mümkün değil. Bu dava sonucu 13 genç insanın belki onyıllarca yıl hücrelerde kalmasına seyirci kalacak mıyız? Bizleri bekleyen vicdanı soru da budur...