Tam bir yıl önce Urfa'nın Suruç ilçesinde IŞİD üyesi Şeyh Abdurrahman Alagöz tarafından Amara Kültür Sanat Merkezi'nde gerçekleştirilen canlı bomba saldırısında 33 genç katledildi.


Son bir yılda ne katliamlar son buldu ne de mağdurların adalet taleplerini karşılayacak bir soruşturma ve yargılama süreci işletildi.
Zülal Kaçar’ın Evrensel’de yer alan haberine göre, katliamda yaşamını yitirenlerin aileleri ile Avukat Özlem Gümüştaş, ülkede yaşanan katliamların aydınlatılması ve adaletin tesisi için ortak mücadele çağrısı yaptı.
 
33 KİŞİYİ TRAFİK KAZASINDA KAYBETMEDİK
 
Katliamda yaşamını yitiren Polen Ünlü’nün ağabeyi Doğukan Ünlü, kardeşini kaybetmesiyle yaşadığı acıyı şu sözlerle anlattı: “Ben Suruç’ta sadece kız kardeşimi kaybetmedim, onunla birlikte çok yakın arkadaşlarımı da kaybettim, Polen de aynı zamanda benim çok yakın bir arkadaşımdı, onunla paylaştığımız birçok şey oluyordu. Toplamda bu süreci atlatmak, çok kolay olmuyor. Hayatta yapacakların oluyor, devam etmek zorunda olduğun şeyler var ve sen bunu yapmaya devam ediyorsun.”
 
Yeni katliamlarla acılarının bir kez daha tazelendiğini de ifade eden Ünlü, “Sadece bir acıyı da değil, o kaybetme duygusunu tekrardan yaşatıyor. Dün o fotoğraf makineleri bizi çekiyordu ama şimdi biz fotoğraf makinelerinin ardından başka insanlara bakıyorduk. Aslında kendimizi görüyorduk, baktığımız fotoğraf bizdik, ta kendimizdik. Bundan dolayı aileler inisiyatifi olarak adalet mücadelesini yükseltmek için daha çaba sarf ediyoruz” dedi.
 
Suruç Katliamı’nın gerçek faillerinin yargılanmasının daha fazla mücadele etmekle sağlanacağını ifade eden Ünlü,  “Çünkü biz 33 insanımızı bir trafik kazasında kaybetmedik, göz göre göre ihbar varken, yaşanan bir patlamada kaybettik ve bizim bunu unutmak, unutturmak gibi bir durumumuz söz konusu dahi olamaz.
 
“Evet yeni katliamların olması, katliamların üstünün örtülmek istenmesi, faillerinin yargılanmaması umut kırıcı olabiliyor ama diğer yandan şunu çok iyi görüyoruz ki, biz mücadele etmezsek, biz sesimizi çıkarmazsak, yan yana gelmezsek, katliamları gizlemeye, hasıraltı etmeye çalışacaklar, biz de buna izin vermeyeceğiz” diye konuştu.
Urfa Valiliği’nin 15-25 Temmuz tarihleri arasında Urfa’da tüm toplantı, gösteri, Miting vb. etkinlikleri yasaklamasına tepki gösteren Ünlü “Bizim orada 33 yakınımızın, yoldaşımızın, canımızın hatırası var. Evet valiliğin böyle bir yasak kararı var, onlar böyle kararlar alabilir ama biz kaybettiğimiz canlarımızı, katledildikleri tarihte anacağız, adalet mücadelemizi sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.
 
 
ANITIN KONULMASINA İZİN VERMEDİLER
 
Suruç Katliamı’nda annesini yitiren Bahar Nazegül Boyraz’ın kızı Yasemin Boyraz da, her yeni katliamla aynı tramvayı yeniden yaşadıklarını anlattı. Suruç’ta saldırı olabileceğine ilişkin istihbarat bilgilerinin bulunduğunu hatırlatan Boyraz, 
“Bizim canımızı aldınız, saçlarının tellerini bile öpmeye kıyamadığımız insanları aldınız hayatımızdan” dedi. Katliamın yaşandığı noktaya koymak istedikleri anıta izin verilmediğini de söyleyen Boyraz, “Onları yaşatmamızı da istemiyorlar. Hatta bizim yaşamamızı da istemiyorlar”  diye konuştu. 
 
Boyraz katliamın kendisinde yarattığı yıkımı da anlattı: “Adalet sürecinde bir gelişme yok. Bombalar patlıyor sürekli. Her bombada dağılıyorsun. Bombalar patladığında aynı ses, aynı gürültü. Ailelerin yanına gittiğimizde bizim yaşadıklarımızı yaşıyorlar. En son havalimanındaki patlamada ölen birinin ailesini ziyarete gitmiştim. Patlamada eşini kaybetmişti, destek olmaya çalıştım, kadın olarak dayanışmak istedim. Her katliamda aynı acıları yaşadık.”
 
‘SURUÇ İÇİN ADALET, HERKES İÇİN ADALET’
 
Aileler olarak sürekli irtibatta olduklarını söyleyen Boyraz, “Nerede katliam varsa, nerede haksızlığa uğrayan varsa biz onların yanında olduk. Bu adalet sürecini beraber izledik. ‘Suruç için adalet, herkes için adalet.’ Sur için, Gezi için, Ankara için bütün katliamlar için adalet. Umudu örgütlemeye devam edeceğiz. Bundan başka çaremiz yok” dedi.
 
BOYRAZ: KARDEŞİMİ İŞTEN ATTILAR
 
Boyraz aynı zamanda Suruç Katliamında yakınlarını yitirmenin kendilerine başka türlü zorluklar yaşattığını da anlattı. Suruç’ta yakınlarını kaybedenlerin işten atıldığını, iş başvurularının kabul edilmediğini söyleyen Boyraz, “Sosyal medya hesaplarımıza bakıldı, incelendi ve işlere kabul edilmedik. Benim kız kardeşim bir banka da çalışıyordu. Bankadan hemen 2. ayında işten çıkarıldı. Bankanın müdürü annemin cenaze videolarını izlemiş. Mesela kız kardeşim yüzde yüz burs aldı, verilmedi. Neden verilmediği açıklanmadı. Ertesi gün iptal ettiler bursu” dedi.
 
BİR YIL GEÇTİ, DOSYADA NE VAR BİLMİYORUZ

Suruç Katliamı soruşturmasında geçen bir yılda neler yaşandığını katliam mağdurlarının avukatlarından Özlem Gümüştaş, değerlendirdi.

Gizlilik kararı nedeniyle otopsi raporları dışında hiçbir bilgiye ulaşamadıklarını belirten Gümüştaş, geçen süreye rağmen soruşturma dosyasında bir ilerleme kaydedilemediğini ifade etti.

Ankara Katliamı soruşturmasını yürüten savcılığın Suruç Katliamı ve Ankara Katliamı arasındaki bağlantılara ilişkin belgelere ulaştığını söylediğini hatırlatan Gümüştaş, “Suruç Katliamı’nı soruşturan savcı bu belgeleri edindi mi ve bu belgeler üzerinden nasıl bir işlem yaptı bunu da bilmiyoruz” diye konuştu.
 
SAVCI HAKKINDA ŞİKAYETTE BULUNDUK
 
Suruç Katliamı’nın fail ve örgüt bağlantılarına ilişkin etkin bir araştırma yapılmadığı için Ankara Katliamı’nın önlenemediğini ifade eden Gümüştaş, “Fakat bu konuda savcı göstermiş olduğu ihmali giderecek yeni bir şey yaptı mı Ankara Katliamı üzerine, bunları bilmiyoruz. Dolayısıyla hem uyguladığı gizlilik kararı hem de bugüne kadar etkin bir soruşturma yürütmediği için Suruç Katliamı soruşturmasını yürüten savcı hakkında şikayette bulunduk” dedi.
 
Soruşturma savcısının katliamı önlemekle yükümlü olan kamu personeli ve idari amirler hakkında idari soruşturma yürütülmesi taleplerine de savcının kulak tıkadığını ifade eden Gümüştaş, suç duyuruları sonucunda sadece dönemin Suruç İlçe Emniyet Müdürü Mehmet Yapalıal hakkında bir dava açıldığını aktardı.
 
Ancak  Yapalıal hakkında da sadece istihbarat bilgisine rağmen tedbir almadığı için, görevini kötüye kullanmak suretiyle dava açıldığını hatırlatan Gümüştaş, “Savcı diğer kamu görevlileri hakkında bizim iddialarımızı somutlayamadığımızı söyledi” dedi.
 
YAPALIAL’IN DAVASI DA BİLİNMEZLİK SİLSİLESİ
 
Suruç’la bağlantılı olarak Ankara Katliamı’nın gerçekleşmesine ve failler hakkında sayısız belge ortaya çıkmasına rağmen, tek sanığın Mehmet Yapalıal olduğunu ifade eden Gümüştaş “Bu konuda biz yargı makamlarının etkin bir soruşturma yürüttüğünü düşünmüyoruz. Yapalıal’ın davası da bizim için bir bilinmezlik silsilesi” dedi.

Yapalıal’ın ifade tarihinin de 14 Temmuz olarak belirlenmesine rağmen 13 Temmuz tarihinde gizlice ifadesinin alındığına değinen Gümüştaş, “Bize kişinin kamu görevlisi olması ve bir gün sonrasında duruşmaya gelebilecek durumda olmaması nedeniyle ifadeyi o gün aldıkları söylendi. Oysa ki bu davayı takip ediyoruz, vekaletli avukatlarıyız, duruşmaya katılacağımızı da bildirmiştik, mahkemenin beklemesi gerekirdi. Bir yıl sonra tek bir sanık ortaya çıktı ve yargı makamının bu sanığı yargılamaktan bile kaçtığını düşünüyoruz” diye konuştu.
 
Yapılal’ın yargılandığı davada valilik, kaymakamlık, ilçe ve il emniyet müdürlüğü ile TEM Şube Müdürlüğü arasındaki yazışmaların da olduğuna dikkat çeken Gümüştaş, “Bu yazışmaların hepsi Suruç’ta bir canlı bomba saldırısı olması ihtimali üzerine kurulu. Dolayısıyla istihbari bilgi sadece Yapalıal’nın elinde yok. Yani bütün idari ve mülki amirler ile  kolluk kuvvetlerinde bu istihbari bilgi var.
 
“Aynı zamanda bu bilgi şu şekilde değerlendiriliyor; bizzat emniyet birimleri tarafından bu saldırı karşısında kendi güvenliklerini sağlamak, polisin teyakkuz altında olması ona göre konumlanması, aynı zamanda bölgeye çalışmak için gelen SGDF’li gençlerin olası taşkınlıklarında zor kullanmak yetkilerini kullanmak biçiminde” diye devam etti.
 
Katliam öncesi SGDF’li gençlerin Kobani’ye götüreceği oyuncaklara kadar didik didik arama yapıldığına vurgu yapan Gümüştaş, “Ama katliamdan kısa bir süre önce tek bir güvenlik görevlisi yok alanda. Bunu da kamu görevlileri, kendilerini korumak için geri bir noktada konumlandıklarıyla açıklıyorlar. Yani burada nasıl bir kasıtları var kamu görevlilerinin bunu geçiyorum, ama önleme araması, yaşam hakkını koruma görevi ifası konusunda bir konumlanış söz konusu değil. Bu görevi kötüye kullanmayla açıklanacak bir suç değil. TCK bunu ‘Görevi ihmal suretiyle kasten adam öldürme’ olarak açıklıyor 87. maddede” diye konuştu.
 
ULUSLARARASI MEKANİZMALARA BAŞVURACAĞIZ
 
Emniyetle ilgili daha sonra sayısız bilginin ortaya çıktığını aktaran Gümüştaş, “Burada Suruç Emniyet Müdürünün, jandarmanın, il emniyetinin sorumluluğudur, yaşam hakkını korumak ve gözetmek. Arandığı belli olan bir şahıs, kameralara girdiği tespit edilen bir şahıs hiçbir şekilde durdurulmuyor. Kendisine dönük bir arama veya tedbir uygulanmıyor. Kalabalığın içine kadar girmesi ve eylemi yapmasına göz yumulmuş oluyor” sözlerini kullandı.
 
Çok ağır bir ihmal olduğuna dikkat çeken Gümüştaş, “Biz bu noktada TCK 87. maddesinin tartışılması gerektiğini düşünüyoruz. Bir taraftan da gizlilik kararının kaldırılması için Anayasa Mahkemesine dönük yaptığımız başvurular var, bu başvurulara hiçbir geri dönüt yok şu anda. Eğer Ankara Katliamı’nın verilerine rağmen, Suruç dosyasında bir ilerleme olmazsa uluslararası mekanizmalara başvurmak dışında iç hukuktan çok bir beklentimiz kalmamış olacak” dedi.

Gümüştaş, Suruç dosyasında adalet sağlanması için adalet mücadelesini yükseltmekten ve ilgili kurumlara dönük ısrardan vazgeçilmemesi gerektiğini kaydetti.