Hürriyet'ten Müjgan Halis, Hasan Ferit Gedik adlı gencin çeteler tarafından öldürülmesiyle manşetlere çıkan Gülsuyu’nda üç gün geçirdiğini aktardığı haberinde, aslında Gedik’in ölümünün dokuz aydır tırmanan olayların son halkası olduğunu belirtiyor. Mahallede neredeyse herkesin, çetelerle ilgili anıları olduğunu söyleyen Halis, "Anneler çocuklarını okula gönderememekten, esnaf haraçtan, gençler kendilerine uyuşturucu taşıtılmak istenmesinden şikayetçi. Pek çok binada mermi deliklerinin olduğu semtte duvarlar da çeşitli örgütlerin yazı tahtasına dönüşmüş," diyor.

Müjgan Halis, "Denize nazır Teksas" başlıklı haberinde, alışıldık 'Gülsuyu' haberlerinin dışına çıkarak; kapsamlı bir haberle, mahallenin tarihsel sürecini ve gerçek sorunlarını anlattı.

İşte Halis'in o haberi:

1950’lerde İstanbul’a gelenlerin ilk yerleştikleri yerlerden biriydi, Gülsuyu. Hiç giremedikleri denize nazır gecekondularında, yıllarca kendi hallerinde yaşadılar. Gülsuyu; Türkiye’nin sağ-sol diye ikiye ayrıldığı 1970’lerde ‘kurtarılmış bölge’ye dönüşürken, değişmeyen tek şey yoksulluktu. Kendi aralarında komiteler kurdular. “Herkese ihtiyacına göre”ydi ilkeleri, bir evi olana fazlası yoktu. Mafya uzun yıllar giremedi Gülsuyu’na bu yüzden. Darbe sonrası, onların da hayatı değişti, artık gecekondularına kat çıkmalarına engel olan ‘devrimci kurallar’ yoktu. Özal’lı yıllarda gecekondularının tapularına da kavuştular. Türkiye’nin dört bir tarafından ama özellikle Sivas, Erzincan, Tokat, Çorum, Tunceli, Elazığ gibi Alevi ya da Kürtlerin yaşadığı bölgelerden yaşanan göçü; Sinop, Ordu, Samsun gibi kentlerden gelenler izledi. Şimdilerde nüfusu 25 bine dayanan bir getto-komüne dönüşse de; parıltılı kapitalizm de lüks yatırımlarla Gülsuyu’nun etrafını sarmaya başladı. 2000’lerin ortalarında ‘kentsel dönüşüm’ kavramıyla tanıştılar ama o kadar yüksek sesle ve organize bir itiraz yükselttiler ki, belediye planı iptal etmek zorunda kaldı. Geçtiğimiz aylarda CHP’li Maltepe Belediyesi yeni 1/1000’lik planı uygulamak için girişimlerde bulundu. Ancak Gülsuyu halkı, bu plana da müdahil oldu ve Gülsuyu-Gülensu Güzelleştirme Derneği vasıtasıyla belediyeye taleplerini sundu. Bu taleplerde özetle sosyo-ekonomik koşullar göz önüne alınarak, bölgede yaşayanların lehine kararlar alınması konusunda gerekli özenin gösterilmesi istendi.

SOL BİR GETTO

Gülsuyu nüfus yapısının da etkisiye BDP’nin yanı sıra, çeşitli sol örgütlerin de kolayca örgütlendiği bir yer. Örgütler, kurdukları yasal dernekler aracılığıyla açık faaliyet yürütüyor. Özellikle Heykel denilen bölgeden sonra, semtin hemen her duvarında örgütlerin isimlerini ve sloganlarını görmek mümkün. Bir duvarda MLKP, hemen karşısındakinde DHKP-C ya da TİKKO gibi örgütlerin isimlerinin yazılı olmasının, hayatın ‘doğal ayrıntısı’ sayıldığı Gülsuyu; bu yılın başından itibaren başka bir gündemle yatıp kalkmaya başladı: Çeteler. Son aylarda kirli işlere bulaşan çete mensuplarıyla sol örgüt mensupları arasındaki gerilim; semtte tıpkı Güneydoğu’ya benzer bir ‘olağanüstü hal’ havası oluşturmuş durumda. Geçen hafta üç gün boyunca bütün kepenklerin kapalı olduğu semtte, zaman zaman yapılan polis operasyonlarına rağmen, çete mensuplarının Emniyet tarafından korunduğu iddiası, Gülsuyu’nda yüksek sesle dile getirilen bir iddia. Bunun en önemli nedeni, çoğu MOBESE kameralarının görüş alanında işlenen suçların faillerinin, şikâyetlere, tanıklara rağmen aylarca yakalanamaması. Sol örgütlerin ‘uyuşturucu sattırmayız’ ısrarı nedeniyle aralarındaki ilişkinin kan davasına dönüştüğünü söylemek yanlış olmaz. Ancak Gülsuyu’nda sadece uyuşturucu değil, haraç da var. Öne sürülenler bunlarla da sınırlı değil. Bir diğer iddia da çetelerin gençlere ve çocuklara zorla torbalar dolusu esrar taşıttıkları.

GÖZ YUMULUYOR İDDİASI

Gülsuyu sakinlerinin bir iddiası da, çeteye polis tarafından müsamaha gösterildiği. Uyuşturucu satıcılarının araç plakalarını, eşkallerini defalarca Emniyet’e ilettiklerini söyleyen mahalleli, hiçbir önlem alınmadığını ileri sürüyor. Çetenin Mobese’lerin yoğun olduğu yerlerde silahla gezip insan yaraladığını, herkesin gözünün önünde, uyuşturucu sattığını da iddia ediyorlar. “Bizim bildiğimizi polis nasıl bilmez?” diye soruyorlar.

Gülsuyu’nda haraç, neredeyse her esnafın karşı karşıya olduğu bir durum. İşyeri olan ya da minibüs işleten herkes, çeteler tarafından belli bir tarifeye göre haraca tabi tutuluyor. Vermeyenler ayağından kurşunlanıyor. Konuştuğumuz bir esnaf bu olayı gayet doğal bir şeymiş gibi şöyle anlatıyor: “Kömürcü Dursun’un oğlu, yemci Emin’in kardeşi, karşıdaki kuşçu, aşağıdaki kebapçı hepsi kurşunlandı. Bunlar sadece son üç-dört aylık olaylar. Bazıları şikayetçi olmaktan dahi korkuyor çünkü şikayetçi olanlar da ertesi gün ya kendisinin ya da ailesinin öldürülmesi tehdidiyle baş başa kalıyor.”

MAHALLELİ SİLAHLANMAYI KONUŞUYOR

Gülsuyu’nda çetelerin geldiği noktayı kimse tahmin etmiyordu. Mahalleden bazı kişiler, gençlerin uyuşturucuya ve çeteleşmeye kaymasının asıl nedeninin yoksulluk olduğunu söylüyor. Gençlerin çetelere girdikten sonra zenginleştiğini ve ailelerinin de o yüzden bunlara göz yumduğunu söyleyen mahalleli; “Şimdi biz de kendi aramızda silahlanmayı konuşuyoruz” diyor. Halkın artık korktuğunu ve nöbet tutmaya başladığını söyleyen mahalleli, “Kimse üç-beş çeteciye teslim olmaz. Çatışmak gerekirse çatışırız” diyor.

Mahallede nöbet tutan gruplardan en önemlisi Halk Cephesi. Semtte polisin baskısının artacağını öne süren Halk Cephelilerle, Gülsuyu’nda buluştuk. Çete saldırılarının karşısında sadece kendilerinin değil, halkın da silahlanacağını söyleyen Halk Cephesi mensupları; “Bu nasıl bir silahlanma olacak, kaos ortamı doğmayacak mı?” şeklindeki sorumuzu şöyle yanıtlıyor: “Herkes kendi güvenliğini alacaktır, kendini koruyacaktır. Biz burada polis istemiyoruz. Çünkü çeteleri onlar besliyor. Gülsuyu bir kentsel dönüşüm alanı ve daha önce Armutlu’da denenenlerin aynısı burada deneniyor.”

Gülsuyu’nda ‘yozlaşmaya hayır kampanyası’ yürüttüklerini ve bu kampanya nedeniyle hedef seçildiklerini öne süren Halk Cephesi mensupları, bu yüzden sürekli gözaltına alındıklarını; çete üyelerininse ‘gizli tanık’ olarak mahkemelere de gittiğini ileri sürüyorlar.

ÇOCUĞUMA UYUŞTURUCU TAŞITMAK İSTEDİLER

Birgül Yükselir (41)

Evliyim, 18-16 ve 7 yaşlarında üç çocuğum var. 1990’dan beri Gülsuyu’nda oturuyorum. Benim çocuğuma da esrar içirmişler, ‘çiçek tohumu’ diye uyuşturucu taşıtmak istemişler. Benim yaralandığım olay, 6 Ağustos’ta yaşandı. O gün mahallede iki saldırı olmuştu, akşam bir basın açıklaması yaptık ve yürüyüş düzenledik. Tam eylem bitmek üzereydi ki üzerimize ateş açtılar. Dört kişi vurulduk. Ben ayağımdan yaralandım. Şu anda kurşun, ayak kemiğimin içinde duruyor. Sakat kalma riski olduğu için mermiyi çıkarmadılar. Sürekli ağrı yapıyor.

HASTANEYE GİTMEMİZE İZİN VERMEDİLER

Çağdaş Temuroğlu (18)

6 Ağustos sabahı iki arkadaş vurulmuştu. Arkadaşların durumunu sormak üzere derneğin önünde beklerken silahlı birkaç kişinin bize doğru geldiğini gördüm. Silahı çektiler ve küfür ederek kurşun yağdırmaya başladılar. Kurşunlar gelmeye başlayınca, kapının önündekiler derneğin içine kaçabildi ama ben girişteki yükselti yüzünden kaçamadım, kendimi sağa doğru atabildim. Derneğin önünde tek ben kaldığım için bütün kurşunlar bana geldi. Beni vurduktan sonra içeri girdiler, bir de derneğin içinde iki kişiyi vurdular. Daha sonra beni hastaneye götürmek istediler ama aynı çete elemanları yolları tutmuştu, hastaneye gitmemize de engel olmak istediler. Arabaları çevirip, içinde yaralı var mı yok mu diye bakıyorlardı.

KENDİSİ VE 3 YEĞENİ AYNI ANDA VURULDU

Orhan İnalkoç

Karslıyım ve BDP üyesiyim. 17 yıldır Gülsuyu’nda oturuyorum. 16 Temmuz’da önce minibüsümü durdurup oğlumu ve şoförümü tartakladılar. Şoförümün kafasına silahı dayayıp, öldürmekle tehdit ettiler. Amaçları haraç kopartmaktı. Ben ne olduğunu öğrenmek için üç yeğenimle durağa doğru giderken birden etrafımızı çevirdiler, beni ve üç yeğenimi ayaklarımızdan, bacaklarımızdan vurdular. Aradan üç ay geçti, hala ifadelerimiz alınmadı.”
(Hürriyet / Müjgan Halis - Fotoğraf: Murat Şaka, Levent Kulu)