BDP İstanbul milletvekili Sırrı Süreyya Önder'den Radikal yazarı Fuat Keyman'ın Radikal 2'deki yazılarına cevap var.

Keyman'ın "Sırrı Süreyya biber bombaları nedeniyle gözleri yaşlı televizyon kanallarına çıkarken, bugün ölümlere karşı gözleri yaşarmıyor. Gözleri yaşarmadığı halde Murat Belge'ye saldırıyor." şeklinde özetlenebilecek yazısına Önder eski gazetesi Radikal'den şöyle yanıt verdi:

Fuat Keyman, Radikal 2’de yayımlanan yazılarından dört tanesini ‘yapıcı’ BDP eleştirisine ayırdı. Hem yazılarında hem de benim tanık olduğum TV konuşmasındaki tezlerini özetlersek Keyman şunları söylüyor:

“Sırrı Süreyya biber bombaları nedeniyle gözleri yaşlı televizyon kanallarına çıkarken, bugün ölümlere karşı gözleri yaşarmıyor. Gözleri yaşarmadığı halde Murat Belge’ye saldırıyor.”
“Radikal gazetesi Sırrı Süreyya’yı ve BDP’yi eleştirilmez bir yere koyarak siyaseti sadece AKP eleştirisi yapmak olarak görüyor ve bu yüzden kaybediyor.”
“BDP, Silvan’dan, Çukurca’dan sonra değil, askeri uçaklar bomba yağdırmaya başlayınca siyaset yapıyor.”
“Demokrat yazarların bir kısmı, BDP eleştirisi yaptıkları zaman hükümete yakın olma endişesi taşıdıkları için, diğer bir kısmı da ‘korktukları için’ BDP ile eleştirel bir ilişkiye giremiyorlar.”
“BDP parlamentoyu boykot ederek, kendisini tümüyle PKK’ya, DTK’ya ve KCK’ya güdümlü konuma getiriyor, ölümlere ve şiddete tavırsız kalıyor, içini dolduramadığı Demokratik Özerklik kavramının arkasına sığınarak siyasi etkisini sıfırlıyor.”

Keyman’ın son yazılarındaki ana tespitler bunlar.

‘BDP’yi kazanmak’taki üstten bakış
BDP’nin anıldığı her cümlede “BDP’yi kazanmamız gerekir” ya da “BDP’yi kazanmak için...” vurguları sıklıkla yapılmakta. ‘Kazanmak’ kavramındaki üstten bakışı bir an için görmezlikten gelirsek Keyman’la tartışabiliriz.
Burada öncelikli olan ‘ölçü’ meselesidir ve bunu saptamak kolaydır.
Keyman’ın kamu tarafından bilinen iki özelliği ölçü kabul edilebilir.
Birincisi, siyaset bilimi hocası olması; ikincisi de seçimlerden önce oyunu bana vereceğini açıklamış olması...

Yani ölçülerimiz doğal olarak ‘Bilimsellik’ ve ‘Blok seçim bildirgesi’.
Kürt sorununu muktedirlerin yüksek ve afili penceresinden tartışmak yerine barışın ve bilimselliğin penceresinden tartışmak ilk aşamada zor görünse de asgari insanlığın gereğidir.
Keyman, akademinin gerçeklik geçirmez sıvalarından olsa gerek, bizim seçimler öncesinde de sonrasında da en aktif durumda olan siyasi hareket konumunda olmamız gerçeğini görememiş olacak ki BDP’yi savaş döneminden savaş dönemine siyaset yapmakla suçluyor. Blok bileşenlerinin seçim öncesi ve sonrası dönemde ‘barış’ kelimesini, bu toprakların yasaklı kelimesi olmasına rağmen dillerinden düşürmediğini, seçim öncesindeki ruhla, seçim sonrasında da aynı kelimeyi ‘ideolojik halaylar’ çekerek dillendirdiğini bilmiyor. Üstelik BDP’li vekillerin verdikleri siyasal mücadeleyi bir mesai olarak gördüğünü sanıyor olmalı ki bu ‘mesai’nin bombalamadan bombalamaya gerçekleştiğini düşünüyor.

BDP bir STK değil, bir parti

Oysa BDP, tek talebi barış olan bir sivil toplum kuruluşu değil, ülkenin yönetiminde söz sahibi olma iddiasında olan ve bu iddianın arkasına en ciddi iradeyi koyabilen bir parti konumunda. Çünkü BDP’nin talepleri, devletten dilekçeyle istenecek veya Başbakan’ın hamiyeti dahilinde gerçekleşecek talepler değildir. Bu talepler tarihsel bir sürecin doğal ürünü olarak sistematik bir biçimde ortaya konuyor ve talep olmakla kalmayıp bir halkın iradesi olarak sunuluyor.

Keyman, DTK’nın bu topraklarda barışçıl çözüm ve kardeşlik için önerdiklerini baştan reddeden bir tavır sergileyerek ‘içi doldurulamaz’ olarak görüyor. ‘Sistem’le ilgili olarak bugüne kadar yazdığı her şeyi boşa çıkarırcasına ne DTK’nın önerileriyle ilgili bilimsel bir çabası var ne de Kürt halkının silah gölgesinde değil de hür iradesiyle bir irade belirlediği süreci görüyor.
Keyman’ın görmediği bir başka gerçek de şu ki Radikal gazetesinin gazetecilik yapmaya çalışması BDP’yi kayırmak değildir.

“Herkes araya mesafe koysun” dediler diye bu kadar telaşa gerek yok.
İnsana “Be mübarek, yalnızca dört yazı sen yazmışsın, bir o kadar da başka yazılar var, el insaf!” demezler mi?

Manşetten hedef göstermek ve gazetecilik

BDP’nin Yeni Şafak gazetesi tarafından manşetten ‘Katilleri Sizsiniz’ şeklinde hedef gösterildiği bir dönemde BDP’lilerin sesini duyurmak bir taraf tutma değil gazetecilik yapma meselesidir. Keyman, yakından tanıdığını tahmin ettiğim Sevda Alankuş’un barış gazeteciliği üstüne yazdığı makaleleri acilen okumalıdır. Bu tür dönemlerde demokratik taleplerin dile getirilmesini geçtim, dile getiriliş biçimlerinin dahi ne kadar önemli olduğunu ‘bilimsel’ olarak kavrayacaktır. Bugün, BDP’ye taraf olmakla ‘suçladığı’ gazeteyi itham ettiği süreçte BDP’yi bir illegal örgüt olarak adlandırıp ‘görüldüğü yerde ezilmelidir’ vaazı veren milliyetçilerin diliyle aynı çerçevede buluşması, Keyman’ın ‘BDP’nin eleştirilemezliği’ olarak nitelediği şeyi tanımlarken ‘devlet dilinin değiştirilemezliği’ sularında boğulup gidişidir ki bu da oldukça hassas bir konudur ve Keyman’ın da iddialı olduğu ‘barış’ın ta kendisine zarar veren yegâne şeydir.

BDP’nin güdümlü olduğu tek şey, seçim öncesi blok tarafından yayımlanan bildirge ve söylemdir. Diğer tüm siyasal organizasyonlar elbette BDP ile fikir alışverişi içerisinde olan organizasyonlardır ki bu, Keyman’ın da açık biçimde anlayabileceği üzere demokratik bir süreçtir. Meclis’in her şeyin çözüleceği yegâne demokratik makam olarak sunulduğu dönemin % 10 barajlı antidemokratik bir seçim ve propaganda dönemiyle paralel ilerlediği düşünülünce, BDP’nin kendini nerede temsil edip nerede edemeyeceği konusundaki kararını Keyman’dan daha iyi biçimde verebilir olduğu ortadadır. Dahası, mesele Meclis meselesinin ötesinde barış meselesi olup, asıl güdümüne girilmemesi gerekenin, savaşla arasına mesafe koymayan iktidarın dili olduğunu görmekte büyük fayda vardır.

Heybedeki turp

Keyman’ı oldukça rahatsız ettiği, her vesileyle dile getirişinden belli olan iki şey daha var. Birincisi, Belge ile yürüttüğümüz tartışma, ikincisi de cenaze ağıtçılığı...

Sayın Keyman,
Murat Belge ile yaptığımız tartışmadaki kişisel can yakıcı alanlar önemli değildir. Bir gün Sayın Belge ile ‘kişisel’ olanı çözebilecek olgunluktayız. Fakat tartışmayı bundan ayıklayıp, bir temaşa olmaktan çıkardığımızda önemli yol ayrımları vardır. Bu tartışmaya gereken ciddiyeti Nuray Mert, Murat Belge, Ali Şimşek ve birkaç ismin dışında kimse göstermedi. “Murat Belge eleştirilir mi?” tarzı bir ataerkil yaklaşımın dışında heybenizde hiç turp kalmamış mıdır?

Bir de beni ağlatma ısrarınız var ki Anadolu’da zengin cenaze sahiplerinden neşet eden eski bir âdeti hatırlatıyor bana. Zenginler kendi ölülerine, hele yaşı biraz geçkinse ağlayamazlar, ayıp olmasın diye profesyonel ağıtçılar tutarlardı. Israrınız buna benziyor. Sizin bu ağıtseverliğinizi de görmezlikten gelemem. Bir gün eğer siz ağlamaya karar verirseniz beni de çağırın, baş başa verip doyunca ağlayalım. Yoksa beni sürekli sizin yerinize ağlamaya davet etmeyin, halk beni ağlamanın dışında işler yapayım diye yetkilendirdi. ‘Gaz bombasından yaşaran gözler’ meselesinin çözümü bundan daha basittir. Bizim yani sizin de desteklediğiniz Blok’un herhangi bir etkinliğine geldiğinizde illa ki gazla tanışacaksınız. Allah korusun, BDP’li Yıldırım Ayhan’a yaptıkları gibi bomba göğsünüzde patlamazsa, gözünüzün mü başka bir yerinizin mi yaşaracağını birlikte görürüz.

BDP ele geçirilecek bir kale değil

Sayın Keyman,
BDP ne alınacak bir kale ne de bir hedeftir. BDP, legal alanda siyaset yapan ve söyleyecek sözü olan, ikna edilmek değil, bir halkın meramını anlatmak, meramı aşıp ifadeye ve eyleme geçme niyeti barındıran siyasal bir alandır. Tüm bu şartlar altında, ‘Demokratik tavır’ denen şeyin -o her neyse- şefkatli kollarının BDP’yi sarıp dönüştürme planı yapmaktan çok “BDP’yi nasıl anlayabiliriz”, “Kürt halkı ne istiyor” sorularını sorup 88 yıllık ulus devlet hastalıklarımızdan nasıl arınabiliriz meselesine cevap aramalarında büyük yarar vardır.
Yaşananlardan hiçbir bilimsel analiz üretemiyorsanız, sağcılaşmanın da bir adabı vardır, bari bunu öğrenin.