Akil İnsanlar Heyetinde de yer alan Prof. Dr. Mithat Sancar Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde polis kurşunuyla yaşanan infazlara ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. Yüksekoava'da yaşananları provokasyon olarak nitelendiren Sancar, olağan şüphelinin ise emniyet içindeki cemaat örgütlenmesi olduğunu söyledi. Sancar, “KCK operasyonları, 7 Şubat girişimi ve son olarak da cemaat ile hükümet arasında yaşanan açık çatışma bir araya gelince, cemaate yönelik ciddi bir şüphe ortaya çıkıyor” dedi.

Bu durumun AKP hükümetinin sorumluluğunu ortadan kaldırmadığına dikkat çeken Sancar, Roboski katliamında olduğu gibi, Yüksekova’da da failler yakalanmadığı takdirde siyasi sorumlunun hükümet olacağını ifade etti. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın son önerilerini de değerlendiren Sancar, bunları doğru ve haklı bulduğunu söyleyerek, çözüm sürecinin bir an evvel hukuksal, kurumsal yapıya bağlanması gerektiğini belirtti. Sancar'ın Fırat Haber Ajansı'ndan (ANF) Zeynep Kuray'a verdiği röportaj şöyle:

Gever’de 3 sivilin polis kurşunuyla infaz edildiği olayları nasıl değerlendiriyorsunuz ?

Yüksekova’da bir provokasyon olduğunu hem başta Abdullah Öcalan olmak üzere Kürt siyasi hareketi söyledi, hem de hükümet aynı görüşü belirtti. Böyle olunca burada yaşananın bir provokasyon olma fikrini ciddiye almak lazım. O zaman bu provokasyonu kim yaptı ve amacı neydi? Amacın barış sürecini sekteye uğratmak olduğu konusunda yaygın bir görüş var zaten. Hem hükümete yakın çevreler hem de Kürt Siyasi Hareketine yakın çevreler burada hedefin barış süreci olduğunu söylüyorlar.

BİR CEMAAT PROJESİ

Sizce bu provokasyonun arkasında kimler var?

Bu tür provokasyonların arkasında bana göre iki odak var. Bu odaklardan birini emniyet ve onun içindeki çeşitli örgütlenmeler, ikinci odağın ise ordudaki gayri nizami kontrol dışı yapılar olduğunu düşünüyorum.

Bunu biraz açabilir misiniz?

Emniyet içindeki cemaatle bağlantılı çeşitli güçlerin son 2-3 yılda çok önemli icraatları olmuştur. Bu icraatlardan en önemlisi olan, 7 Şubat’ta MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a yönelik fezlekenin doğrudan doğruya hükümeti sıkıştırma gibi bir hedefi olsa da, barış sürecine de çok ciddi bir darbe indirmeye yönelikti aynı zamanda. Eğer o fezleke başarılı olsaydı Oslo ve Kürt sorununun PKK ile müzakere edilerek çözülmesi gerektiği fikri mahkum edilecekti. Bu fikir, bu tez, bu girişim mahkum edilecek ve gelecekte de bir daha olmaması sağlanacaktı. Yani hedef bir yandan Hakan Fidan’dı, ama bunun sonucu olarak da müzakere ve çözüm süreci de mahkum edilecekti. Hakan Fidan’dan önce ise, KCK operasyonlarının yine tam Oslo süreci devam ederken başlamış olmasını da o günlerde cemaatin bir girişimi olarak değerlendiriyorum. Bu operasyonlar da cemaatin bir projesiydi. Cemaat ile bağlantılı emniyet içindeki güçlerin işi olduğunu hükümetin içindeki çevreler de söylüyor. KCK operasyonları, 7 Şubat girişimi ve son olarak da cemaat ile hükümet arasında yaşanan açık çatışma bir araya gelince, şüpheleri cemaate yönlendiren bir durum ortaya çıkıyor. Yani Yüksekova’daki provokasyonun yine emniyet içinde örgütlü cemaate bağlı güçlerin işi olduğu şüphesi ciddi bir şüphedir. Ancak böyle bir şüphenin var olması hükümeti sorumluluktan kurtarmaz. Çünkü siyasi sorumluluk hükümettedir. Hükümet Roboski katliamı konusunda da aynı yolu izledi. Başbakan kendilerinin emri vermediğini söyledi ama Roboski’yi aydınlatmak için de bir şey yapmadı. Tam tersine üstünü örtmek için her şeyi yaptı. Bu da hükümetin sorumluğunu ortaya koyuyor. Roboski katliamını kim yapmış olursa olsun, tıpkı Yüksekova’da yaşanan cinayetler gibi, siyasi sorumluluk hükümetindir. Eğer provokasyonu boşa çıkartmak istiyorsa ya etkili bir soruşturma yapmalıdır, gücü yetmiyorsa da o zaman, benim gücüm yetmiyor ama bu provokasyonun arkasında şu güçler var, diyerek kamuoyuna ve Kürt halkına bilgi vermelidir.

SORUMLU HÜKÜMET DEĞİLSE YASAL DÜZENLEME YAPSIN

Türkiye’de yargının hükümetten talimat aldığı çokça yaygın bir kanı. Siz demin KCK operasyonlarında emniyet içindeki cemaat örgütlenmesinin etkisinden söz ettiniz. Peki o zaman KCK operasyonları kapsamında tutuklananların bırakılmaması da mı aynı adrese işaret ediyor?

Cemaatin yargı konusunda ne kadar etkili olup olmadığını bilemem, ancak hükümetin burada da büyük bir sorumluluğu var. Çünkü hükümet KCK tutuklularının serbest kalmasını istiyorsa, kendisine rağmen bir tutukluluk halinin devam ettiğini iddia ediyorsa, o zaman yasal düzenleme yapıp hakimlere inisiyatif bırakmadan tutukluların serbest bırakılmalarını sağlaması lazım. Terörle Mücadele Kanunu’nda yapılacak değişiklikle birçok KCK tutuklusunun serbest kalması mümkün olur. Bu değişiklikleri yapmamış olduğu için burada hükümetin sorumluluğu var.

CEMAAT PKK İLE DOĞRUDAN MÜZAKEREYE KARŞI

Cemaat neden Kürt meselesinin çözümünü engellemeye çalışıyor? Neden hükümetle girdiği her kavgada Kürt kozunu kullanıyor?

Türkiye’de siyasal sistemin zayıf damarı Kürt sorunudur. Hükümeti en fazla vurabilecek, sarsabilecek konu Kürt sorunudur. O nedenle Türkiye’deki tüm sorunların gelip bağlandığı yer Kürt sorunudur. Üstelik çok hassas bir süreç yaşanmaktadır. O nedenle eğer hükümeti sarsmak istiyorlarsa, Kürt sorunundan daha uygun bir alan bulamazlar zaten. Bu durum sadece cemaat için değil, tüm kesimler için geçerli. Ayrıca cemaatin çözüm sürecinde PKK’yi muhatap alan bir müzakere tarzına karşı olduğu da biliniyor.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık yabancı bir ajansa verdiği bir demeçte ateşkesin tekrar gözden geçirilebileceğini söyledi. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugün KCK-PKK karar organları elbette ki kendi aralarında değerlendirme yaparak bu tür açıklamaları yapıyorlar ama sürecin bitmesi veya ateşkesin sona ermesi konusunda açık kararı ancak Öcalan verirse bir etkisi olur. Yani Öcalan bu iş bitti demeden, ne ateşkes biter ne de süreç biter. Ben yakın zamanda ateşkesin bitmesi ihtimalinin söz konusu olduğunu düşünmüyorum. Asıl mesele yerel seçimlerdir. Zübeyir Aydar ve Murat Karayılan, yerel seçimlere kadar çatışma yok, yerel seçimlerden önce silahlar konuşmayacak, diye çok açık söylediler. Seçim sonuçlarından sonra hükümetin aldığı tutuma göre, seçim sonuçlarının yaratacağı etkiler tüm süreci yeniden değerlendirmeyi gerektirecek.

ÖCALAN’IN ÖNERİLERİ DOĞRU VE HAKLIDIR

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan sürecin ilerlemesi için yasal zemin, tarafların ve statülerinin tanımlanması, tarafsız hakem kurulu önerilerinde bulundu. Bu öneriler hakkında düşünceleriniz nedir?

Çok haklı ve doğru önerilerdir. Benim de başından beri yazdıklarım sürecin kurumsal bir yapıya bağlanması yönündeydi. İlk başlarda sürecin oturması açısından bunu gerçekleştirmek belki zordu, ama bugün vardığımız noktada artık el yordamıyla, adını koymadan, fiilen yürüyerek bu süreci ilerletmek bana göre çok zordur hatta mümkün değildir. Bu nedenle çözüm sürecinin bir an evvel hukuksal, kurumsal yapıya bağlanması gerekiyor. Böyle yapılırsa hem her şey daha sağlıklı olur, hem de provokasyonları boşa çıkartmak kolaylaşır.