AİHM eski yargıcı ve CHP eski Milletvekili Rıza Türmen, OHAL İnceleme Komisyonu’na ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Komisyonun bağımsız olmadığını savunan Türmen, 7 üyesi olan komisyonun 5 üyesinin hükümet tarafından atandığını hatırlatarak, “Bağımsızlığı bakımından soru işaretleri doğuruyor.İkincisi, komisyonun çalışmalarının ne kadar saygın olacağı, ne kadar kamuya açık olacağı problemi var. Bu büyük bir kaygı yaratıyor. Üçüncüsü, bu kadar ağır bir iş yükünün altından kalkabilecek mi bu komisyon? Bu bakımdan zihinlerde soru işareti var” dedi.

Komisyonunun başarısız olması durumunda  mağdurların doğrudan AİHM’e başvurabileceğini ifade eden Türmen, “Böyle bir manzarayla karşılaşılırsa AİHM, o zaman der ki, bu komisyon etkili bir iç yargı yolu değildir, buna gitmek gerekmez. O zaman ne kalır geriye, Anayasa Mahkemesi (AYM) kalır. AYM de zaten KHK’lara kapalı, bunları denetlemeyeceğini söyledi. Onun için, o zaman doğrudan AİHM yolu açılabilir” ifadelerini kullandı.

Rıza Türmen, Deutsche Welle Türkçe’nin sorularını yanıtladı.

*OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu bu hafta başında göreve başladı. Ancak pek çok hukukçu bu komisyondan umutsuz olduğunu söylüyor. Neden?

Bir kere nasıl çalışacağını görmek lazım komisyonun. Aksi durumda ne söylesek aslında önyargılı olacak. Ama bir takım belirtiler var, onlar olumsuz olarak görünüyor. Komisyonun 7 üyesi var, 5’i hükümet tarafından atanıyor. Bağımsızlığı bakımından soru işaretleri doğuruyor.

İkincisi, komisyonun çalışmalarının ne kadar saygın olacağı, ne kadar kamuya açık olacağı problemi var. Bu büyük bir kaygı yaratıyor. Üçüncüsü, bu kadar ağır bir iş yükünün altından kalkabilecek mi bu komisyon? Bu bakımdan zihinlerde soru işareti var.

Bütün bu soru işaretleri var ama, nasıl çalışacağını görmek lazım. Eğer komisyon iyi çalışamıyorsa, etkili bir iç yargı yolu görevini yerine getiremiyorsa, o zaman AİHM der ki, bu komisyon etkili bir iç yargı yolu değildir. Ama bunu tabii göstermek lazım. Açılan bir davada bu komisyonun neden etkili bir iç yargı organı olmadığını göstermek lazım. 

* Bu komisyon başarısız olursa?

Başarısız olursa demek şu demek; bu komisyon, mağduriyetleri giderecek bir organ olarak çalışamamaktadır. Mesela, hiçbir şeyi düzeltememiş bu komisyon, hiçbir mağduriyete karar vermemiş.

Böyle bir manzarayla karşılaşılırsa AİHM, o zaman der ki, bu komisyon etkili bir iç yargı yolu değildir, buna gitmek gerekmez. O zaman ne kalır geriye, Anayasa Mahkemesi (AYM) kalır. AYM de zaten KHK’lara kapalı, bunları denetlemeyeceğini söyledi. Onun için, o zaman doğrudan AİHM yolu açılabilir.

Yani bu komisyonu şöyle görmek lazım: Bu komisyonu AİHM tarafından kabul edilebilir yapan en önemli faktör, bu komisyonun kararlarına karşı idari yargı yolunun açık olması. Şimdiye kadar idari yargı yolu kapalıydı. Ve en büyük eleştiri buydu. Yani yargıya ulaşma olanağı yoktu. Ama şimdi bu komisyon yargıya ulaşma kapısını açıyor. Oraya bir atlama taşı olarak görmek lazım bu komisyonu.

*AİHM’e gitmesi beklenen durumlar neler?

Burada tabii, bu mağduriyetler bakımından çok büyük sorunlar var. On binlerce insanın toplu olarak, KHK’lara iliştirilen toplu listelerle ihraç edilmesi, ihraç edilirken savunmalarının alınmamış olması, hiçbir gerekçeli karar verilmemiş olması, hangi nedenle ihraç edildiklerini dahi bilmemeleri, bütün bunlar, bu ihraçları hukuka uygun ihraç olarak görmek çok zor olur.

Hukuk bakımından burada ihlal var, adil yargılamanın ihlali var. Tabii, aile yaşamının ihlali var. Çünkü, ihraç edilenlerin sadece kendileri değil, aileleri de etkileniyor. Mal varlıklarına el konuluyor, eşlerinin yurtdışına çıkması engelleniyor, pasaportlarına el konuluyor.

Bütün bunlar çok geniş bir alanı kapsıyor. Çok büyük ihlaller, kitlesel ihlaller bunlar. İnsan haklarının ihlalleri. AİHM’ye gelirse, bütün bu konularda mahkemeden ihlal kararı çıkması çok olasıdır.

* Türkiye’de yargı yollarının tüketilmesi, ardından AİHM'e gidilmesinin en az 5 yıl süreceğini söylüyor uzmanlar...

Tabii bu çok uzun sürecek. Uzun sürdüğü için de mağduriyetler birikecek. O yüzden bunu başka şekilde halletmek lazım. Bunun başka bir yolu şudur, devlet davası açılır. 1980’de, 5 devlet Türkiye’ye dava açtı sistematik işkence nedeniyle. Devlet davası açıldığı taktirde, iç yargı yolu tüketilmesi gerekmez.

* Bu süreç olumsuz işlerse, binlerce, belki on binlerce davayla karşı karşıya mı kalacak Türkiye AİHM’de?

Kalacak tabii. O zaman bir pilot dava seçecek mahkeme, bu pilot davada karar verecek ve bu kararı diğer davalarda uygulayacak. Kitlesel ihlallerle ilgili AİHM’in uygulayabileceği bu şekilde yöntemler var.

Ama tabii bir de şunu düşünmek lazım, bu komisyon hiç kurulmasaydı ve bütün bu davalar AİHM’e gelseydi ve ihlalle sonuçlansaydı, ne diyecekti AİHM? Diyecekti ki bir komisyon kurun, bu mağduriyetleri giderin diyecekti, yine aynı şey olacaktı. Biraz daha geç olacaktı yalnız.

Bu komisyon çalışırsa mağdurların işine iade edilmesi ihtimali var. Onun için süratle çalışması lazım. İyi çalışırsa o zaman mağduriyetlerin önemli bir bölümü ortadan kalkabilir.

* Mahkemenin verdiği kararlara uyuyor mu Türkiye?

Uymadığı, yerine getirmediği, uygulamadığı pek çok karar var.

* Birkaç örnek verebilir misiniz?

Mesela Alevilerle ilgili kararları var AİHM’nin. Zorunlu din dersini zorunlu olmaktan çıkarın dedi, bunu uygulamadı Türkiye. Hala din dersi zorunlu. Cemevini ibadethane olarak gören kararlar var, bunları henüz uygulamadı Türkiye.

Mesela toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile ilgili bir yığın karar var. Bu toplantı ve gösteri yürüyüşleri uygulamalarınızı değiştirin, zor kullanan polislere cezasızlık uygulamayın, bunları yargı önüne çıkarın denilen kararlar var. Bugün Türkiye’de hala toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunları ve uygulamalar, AİHM kararlarına ve sözleşmeye aykırıdır.

* Türkiye’nin AİHM karşısındaki sicilini nasıl özetleyebilirsiniz?

Şimdi Türkiye AYM’ye bireysel başvuruyu kabul ettiği için bir çok dava burada halledilebiliyor. Bu Türkiye’den yapılan başvuruların sayısını düşürebilir. Ama bu sayının düşmesi Türkiye’nin insan hakları profilini düzeltmiyor.

AİHM, 60 yıllık karar ve içtihatlarıyla bir ortak hukuk alanı yaratmıştır. Bu kararlar Avrupa kamu düzeninin bir parçasıdır, bir insan hakları anayasası haline gelmiştir. Bir de, bu ortak hukuk alanına ayak uyduramayan devletler var. Rusya, Azerbaycan, Ermenistan, Moldova, Ukrayna örneğin.

Türkiye de bunlardan bir tanesi maalesef. Şimdi büsbütün öyle. Bu OHAL kararnameleri ve toplantı ve gösteri yürüyüşlerine yapılan müdahaleler, basın özgürlüğü falan, bütün bu alanlarda çok büyük ihlaller, kitlesel ihlaller var.

* Diğer meseleler de var, örneğin işkence iddiaları, gözaltı sürelerinin uzunluğu, avukatlarıyla görüştürülmemeleri... Bu tür meselelerin de AİHM’e gitme olasılığı var mı?

Bunlarda tabii çok büyük sorunlar var. Türkiye biliyorsunuz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (AİHS) askıya aldı. Böylelikle gözaltı süresini uzattı. Ama bu süre içinde gözaltında avukatlarıyla görüştürülmeyebiliyor şüpheliler ya da avukatla görüşmeler kayıt altına alınıyor. Bunların hepsi savunma hakkının ihlalidir.

Ve tabii ki burada güvenceler ortadan kalkıyor. Yani kötü muamele, işkence yapılıyor mu, yapılmıyor mu, o ayrı bir şey, ama buna karşı güvenceler ortadan kaldırılıyor. Bunlar sözleşmenin doğrudan ihlali niteliğindedir ve bunları kabul etmez AİHM. 

(Kaynak: Deutsche Welle Türkçe)