Gazete Karınca yazarı Abdulmelik Ş. Bekir, Rakka operasyonu, Doğu Suriye Federasyonu, İran’ın Haşdi Şabi’ye desteği, Körfez krizini ve Suriye Kürtleri’nin federasyon projesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Rakka operasyonunun Suriye, genelde Irak ve Ortadoğu’daki siyasi ve askeri dengeler değiştireceğini ifade eden Bekir,  “Kürt federasyonuna en az Türkiye kadar karşı olan İran, şimdilik Doğu Suriye Federasyonu projesiyle karşı karşıya. Geçen haftalarda “Bölgede ciddi değişimler var” diyerek apar topar Türkiye’ye gelen İran Dışişleri Bakanı Zarif’in bahsettiği tehlike işte buydu. Ete kemiğe bürünen Kuzey Suriye Federasyonu’ndan sonra Rakka operasyonu ile fiilde kuvveye çıkan Sünnilerin hakim olduğu Doğu Suriye Federasyonu ihtimali, alarm zillerinin çalmasına eden oldu.” ifadelerini kullandı.

Suriye’de kurulması planlanan federasyonun İran’in Şii projesinin önünü keseceğini savunan Bekir, “İran, DSG’nin Suriye-Irak sınırında ilerlemesinden korkmakta ve bunu kendi çıkarlarına karşıt görerek engellemek ve önünü kesmek istemektedir. Zira Rakka’nın kurtarılması ardından Deyre Zor ve çevresi gelecek ve böylece Suriye-Irak sınırı tümden DSG tarafından denetlenir olacaktır. Bu da İran’ın bölgesel çapta öngördüğü Şii hilali planının önünü kesecektir. Böyle bir durumda Tahran-Beyrut kara bağlantısı kurulamayacaktır” dedi.

Abdulmelik Ş. Bekir’in Gazete Karınca’da yayınlanan, “Kuzey’den sonra Doğu Suriye Federasyonu ve İran’ın karın ağrısı” başlıklı analizinin bir bölümü şöyle:

İran, DSG’nin Suriye-Irak sınırında ilerlemesinden korkmakta ve bunu kendi çıkarlarına karşıt görerek engellemek ve önünü kesmek istemektedir. Zira Rakka’nın kurtarılması ardından Deyre Zor ve çevresi gelecek ve böylece Suriye-Irak sınırı tümden DSG tarafından denetlenir olacaktır. Bu da İran’ın bölgesel çapta öngördüğü Şii hilali planının önünü kesecektir. Böyle bir durumda Tahran-Beyrut kara bağlantısı kurulamayacaktır

ABD, Irak-Suriye sınırında bulunan Tanaf’da İran ve rejim güçlerini bombalamanın ardından Tabka’nın güneyinde iki gün önce Demokratik Suriye Güçlerine (DSG) hava saldırısı düzenleyen Suriye uçağını düşürdü. Şimdilik merak edilen konu, ABD’nin uçağı neden düşürdüğü ve ne olacağıdır.

Son dönemlerdeki hamleler ve buna bağlı olarak restleşmeler, atılan pratik adımlar, uzun bir süredir sürdürülen vekalet savaşını vekilsiz bir evreye taşırken, tarafların Suriye’ye ilişkin gelecek vizyonlarını da daha görünür kılıyor. Pratiğin sergilendiği coğrafya aynı zamanda kafalarda tasarlanan Suriye’nin gelecek haritasının iz düşümü olması kuvvetle muhtemeldir. Sahadaki fiili gidişat ise federal yapılanma yönündedir. Buna ciddi anlamda direnen iki güç Türkiye ve İran’dır.

Kuzey Suriye Federasyonu’nun engellenmesi ihalesini Türkiye üstlendi. Gelinen aşamada amacına ulaştığını söylemek güç. Aksine gelişmeler, politikalarının hilafına.

Türkiye’nin son hamlesi 24 Nisan’da Derik’e düzenlenen hava saldırısı oldu. Hamle istenenin tersine sonuç verince, eldeki kozlar da tükendi. Şimdilik Türkiye’nin yaptığı tek şey, durumun kendiliğinden lehine dönmesi için dua etmek. Katar kriziyle kendisine yönelecek olası tehlikelere karşı, önümüzdeki dönemde daha fazla savunmaya geçmesi kuvvetle muhtemeldir.

Kürt federasyonuna en az Türkiye kadar karşı olan İran, şimdilik Doğu Suriye Federasyonu projesiyle karşı karşıya. Geçen haftalarda “Bölgede ciddi değişimler var” diyerek apar topar Türkiye’ye gelen İran Dışişleri Bakanı Zarif’in bahsettiği tehlike işte buydu. Ete kemiğe bürünen Kuzey Suriye Federasyonu’ndan sonra Rakka operasyonu ile fiilde kuvveye çıkan Sünnilerin hakim olduğu Doğu Suriye Federasyonu ihtimali, alarm zillerinin çalmasına eden oldu. Astana’da 4 bölgenin güvenli alan ilan edilmesi de İran’ın buna karşı akıllıca bir hamlesiydi. Zaten bu tarihten sonra yoğunluk ülkenin doğu ve güneyine kaydı.

RAKKA OPERASYONU VE İRAN’I KARIN AĞRILARI

Fay hatlarını tetikleyen Demokratik Suriye Güçleri’nin Rakka’yı özgürleştirme operasyonu ve beklenenden daha hızlı ilerlemesi birçok hesabı altüst etti. Rakka’nın DSG’nin denetimine geçmesinin siyasi ve askeri sonuçları tahmin edilenden derin olabilir.

Özelde Suriye, genelde Irak ve Ortadoğu’daki siyasi ve askeri dengeler değişecektir. Daha şimdiden bu yönlü önemli tartışmalar ve yeni ilişki arayışları başlamış durumda. Hatta Rakka Hamlesinin başlamasıyla Türkiye ve İran’ı da içine alan ve yakından etkileyen yeni politik ve askeri bir ambians vuku bulmuştur.

İran, DSG’nin Suriye-Irak sınırında ilerlemesinden korkmakta ve bunu kendi çıkarlarına karşıt görerek engellemek ve önünü kesmek istemektedir. Zira Rakka’nın kurtarılması ardından Deyre Zor ve çevresi gelecek ve böylece Suriye-Irak sınırı tümden DSG tarafından denetlenir olacaktır. Bu da İran’ın bölgesel çapta öngördüğü Şii hilali planının önünü kesecektir. Böyle bir durumda Tahran-Beyrut kara bağlantısı kurulamayacaktır.

Oysa İran devleti söz konusu projeyi bölgesel hegemonyasının esası olarak görmekte ve gerçekleşmesi için yoğun bir çaba harcamaktadır. Dolayısıyla buralardaki kapışma oldukça çetin geçecektir.

İran, bu kapsamda bir yandan bitmeye yakın Musul operasyonunu yavaşlama pahasına Haşdi Şabi güçlerini Suriye sınırına, öte yandan Suriye’den de rejim güçlerini Irak sınırına doğru yönlendirerek bu koridoru kontrol altına alma ve devamlılığını sağlamayı hedefledi. Tam bu sırada Mısır destekli Kahire grubu ve Suriye Devrimci ve Muhalif Ulusal Koalisyonu (SDMK) içinde yer alan Suud destekli bazı grupların temsilcilerinin Kuzey Suriye Federasyonu’nu ziyaret etmesi, İran’ın karın ağrılarını arttırdı.

Rakka’nın güneyinde denetimi sağlayan Demokratik Suriye Güçleri’nin rejim tarafından top atışına tutulması, İran’ın Kirmanşah’tan Deyre Zor civarına orta menzilli füze ateşlemesi, bir peşrev gösterisiydi. Tabka’nın güneyinde DSG güçlerine hava saldırısı ile kararlılık mesajını olabilecek en kuvvetli şekilde vermek istedi. Böylece Şii koridorunu engelleyecek olan Doğu Suriye Federasyonu ihtimaline karşı neleri göze alabileceği mesajını da verdi.

Buna karşı ABD, Suriye uçağını düşürerek, mesaja beklenenin ötesinde sert bir karşılık verdi. İran’ın emrivakilerinden rahatsız olsa da Rusya’nın hava anlaşmasını askıya alma ve Fırat’ın  batısına geçen tüm hava araçlarını engelleme resti de ABD’den gelen, “Koalisyon kendini savunmaya devam edecek” cevabıyla boşlukta kalmış vaziyette.

Rusya’nın bunun ötesine geçerek açıkladığı gibi ABD’nin Fırat’ın batısına geçen hava araçlarını vurması uzak ihtimal. Bundan geri adım atması da mümkün olmadığından, şimdilik Suriye hava sahası  Fırat’ın batısı ve doğusu olarak fiili uçuşa yasak bölge haline geldi.

KÖRFEZ’DEKİ KRİZ, İRAN VE DOĞU SURİYE FEDERASYONU

Trump’ın son Körfez ziyaretinin, yapılan silah anlaşmalarının, Katar krizinin, bunun Türkiye ve İran’a yansımalarının da Doğu Suriye Federasyonu mücadelesi ile ilgisi vardır. Katar krizinin ne kadar kapsamlı ve derin olduğu önümüzdeki dönemde daha iyi anlaşılacaktır.

Burada önemli olan Katar krizi ve İran’ın başkentindeki askeri olaylar ile söz konusu kavganın ne oranda ilişkili olduğu konusudur. Zira DSG’nin son Rakka Hamlesi ve Haşdi Şabi’nin Şengal’e ve sınıra yönelik askeri hareketliliği ardından söz konusu olaylar yaşanmıştır.

Örneğin, Tahran’da hem İmam Humeyni’nin mezarına ve hem de İran Meclisine yönelik askeri saldırılar olmuştur. Kuşkusuz söz konusu saldırılar öyle basit olaylar değildir. Her ne kadar saldırıları IŞİD’in üstlenmiş olduğu açıklansa da bunu sadece bir IŞİD inisiyatifi olarak görmek de gerçeği tam ifade etmez. Zira saldırılar seçim sonrası İran’da ciddi bir sarsıntı ortaya çıkarmıştır. Ve bu saldırıların İran yönetimine verilen çok güçlü bir mesaj olduğu da kesindir. Acaba Haşdi Şabi’nin Irak-Suriye sınırındaki hamlesine karşılık olarak İran yönetimi bu biçimde uyarılmış mıdır?

Bunların arkasında ABD politikalarının olduğu ve de Suudi yönetimi tarafından yaptırıldığı güçlü olasılıktır. Eğer böyleyse, o zaman Ortadoğu’daki Üçüncü Dünya Savaşının İran alanına fiili yayılma sürecinin başlamış olduğu söylenebilir. Yani bu tür saldırılar tekil kalmayarak, yaygınlık kazanabilir.

Tabi Katar krizinin bundan daha karmaşık ve ağır bir durum olduğu da kesindir. Krizin işaret fişeğini ateşleyen ABD Başkanı Trump, “Ben terörü destekleyenler var dedim, bölge devletleri de Katar’ı gösterdiler” diyerek söz konusu krizin seyrini özetledi.

Acaba Trump, neden daha önce veya sonra değil de Doğu Suriye Federasyonu mücadelesinin kızıştığı bir süreçte söz konusu krizi başlattı?

Bunun İran’a karşı Sünni güçleri konsolide etme ve Doğu Suriye Federasyonu projesiyle birlikte okunması önemlidir. Hakeza Katar yönetimi “Teröre maddi destek vermek” ile suçlanmaktadır. Görüldüğü kadarıyla Katar da “Terör örgütü” denen güçlere mali destek verdiğini inkâr etmemektedir. Zaten etmesi de mümkün değildir. Suud, Katar ve Türkiye, içinde ılımlı ve radikal olarak nitelendirilen gruplara verdikleri destekleri inkar etmiyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın söz konusu suçlamaya en başta ve herkesten çok tepki göstermesi bununla ilgilidir. Söz konusu suçlamanın kendisine de yapıldığı şeklinde okumuştur. ABD’nin Katar’a yönelik mali soruşturması ile AB’nin verdiği fonları kullanımına ilişkin AKP iktidarı için eş zamanlı mali soruşturma başlatmasının ne kadar tesadüfü olduğu muallaktır.

Yazının tamamı burada.