KCK operasyonundan tutuklu yayıncı Ragıp Zarakol’nun mektubu Taraf ’ta yayınlandı: Başbakan Dersim katliamı için özür dilediğinde gözlerim doldu, “şükürler olsun, bugünü de gördük” dedim. Hak ettik çünkü

KCK operasyonlarında Prof. Dr. Büşra Ersanlı ile birlikte tutuklanan yayıncı Ragıp Zarakolu, avukatı aracılığıyla Taraf’a gönderdiği mektupta, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Dersim Katliamı için Devlet adına özür dilemesini yorumladı. Avukatı Sennur Baybuğa’dan eşi Ayşe Nur Zarakolu’nun mezarına “üç kırmızı gül’ koymasını rica eden Zarakolu’nun mektubu şöyle:

“Sevgili avukatım Sennur Baybuğa, avukatım olarak rahmetli eşim Ayşe Nur’un mezarına benim için üç kırmızı gül koymanı rica ediyorum. O güzel insandı. Kendi tarzında da olsa, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Dersim halkına yönelik ‘tedip’ ve ‘tenkil’den dolayı özür diledi. Ne mutlu ona ki bunu yaptı. Ne yazık ki özrün bizim kültürümüzde güçlü bir yeri yok. İnkâr her zaman temel davranış biçimi olmuş. Bunun için, her ne amaçla yapılmış olursa olsun, gözlerimin dolduğunu hissettim, ‘özür’ kelimesini duyduğumda...

 

Eşim cesur bir kadındı

 

Bu tarihi anı hepimiz hak etmiştik çünkü. Şükürler olsun bugünü de gördük.

 

Neden mi üç gül? Çünkü o cesur bir kadın, 1990 yılında Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez jenosidle ilgili bir kitap yayımladı.

 

Hem de Dersim Jenosidi ile ilgili.

 

Bir başka cesur insan Sarı Hoca, daha yıllar önce 1975’lerde bu konuyu araştırmaya başlamıştı ve bir kitap yazmıştı. Bu kitap 1980 tertelesinin gadrine uğramış, çıkışı 1990’ın olağanüstü kararname dönemine denk gelmişti. Hiçbir matbaa kitap basmıyordu. Ama bir yurtseverin aracılığı ile mütedeyyin bir matbaa basmayı kabul etmişti. Biraz da naifliğinden böyle şeyler başına gelmediğinden...

 

O cesur kadın, 3000 kitabı bir günde dağıtmıştı mücellitten.

 

Savunmasında da Evrensel İnsan Hakları Belgeleri’ni tek tek dile getirmiş ve ‘soykırımdan söz etmek değil, soykırım yapmak ve inkâr etmek suçtur’ demişti. Hem de ‘insanlığa karşı’. Bir gül onun için bırakın.

 

Bir gül de Muğlalı olayı için bırak sevgili avukatım. Yine 1990’nın olağanüstü kararname günlerinde, zorlukla bulunan bir matbaada, yine Sarı Hoca’nın yani İsmail Beşikçi’nin Muğlalı olayı kitabını yayımladığı ve tek nüshasını kaptırmadan dağıttığı için hiçbir ticarî kaygı beklemeden. İsmail Hoca bu kitabı da 1970’lerin zor koşullarında kaleme almıştı. Günışığına çıkması 15 yılı bulmuştu. O Muğlalı Paşa ki çok yerde imzasını bırakmıştı. Tehcir yıllarında da Menemen’de de. İbret olsun diye ‘mürteci ‘ ithamıyla bir Yahudi yurttaşı bile astırmıştı. Ve demokrasiye geçişin ilk yıllarında ‘mahkûm’ da olmuştu.

 

Bu ‘mücrim’in adı birçok yere konurken hani o suçu ve suçluyu övme maddesi nerelerdeydi? O maddeler hâkim önüne bile çıkma fırsatı bulamadan infaz edilmiş, Mahir, İbrahim, Ömer, Cihan ve diğerleri için konmuştu.

 

Yargılanmayanlar için yargılanmadan ebediyen mahkûm edilenler için.

Üçüncü gülü de ‘Bir daha asla’ diyerek 1993 yılında, tam ‘kirli savaşın’ eşiğinde, Bosnalar, Ruandalar daha yeni yaşanmaya başlanırken Ermeni Tabusu adlı kitabı yayımladığı için koy lütfen.

 

Ayşe Nur, DGM Savcılığı’ndan son ifade çağrısını, ölümünden bir hafta önce 21 Ocak 2002 tarihinde aldı.

 

Karadeniz’de Rum halkına yönelik tehcir ve mezalimi dile getiren Yorgo Andreadis’in kitabını yayımladığı için.

 

Soruşturma ölümü ile kapandı. Üç gül bırak lütfen onun mezarına sevgili avukatım. Üç kırmızı gül o güzel insan için.

 

Üç kırmızı gül. Ebedi arkadaşıma... Sevdiğime...

Ragıp Zarakolu/ Kandıra 22.11.2011”