Mesut Onatlı / Demokrat Haber

Doğunun puşisi batının atkısından öte bir şeydir. Aksesuar değil, zorlu hayatın ihtiyaç kıldığı bir tür giysidir ve bütün Ortadoğu toplumlarında kullanılır. İnce fakat genişçedir. Soğuk havalarda boyna sıkıca sarılırsa sıcak tutar. Sıcak havalarda başın üstüne atılırsa hem güneşten korur hem de az bir hava akımında serinletir. Sert iklimin yaşandığı Ortadoğu’da boyun ve baş için en işlevsel giysi bu olduğu için puşi kullanılır.

Haliyle Kürtlerde de vardır. Son 20-30 yılda modern batı giyim tarzının rüzgarıyla kullanım oranında düşüş olsa da takılmaya (aksesuar olmadığı içindir ki “takmak” fiili de Kürtlere garip gelir) devam ediyor. Büyüğü de takar, küçüğü de. Kadını da erkeği de. Ve tabi bu sert iklimde dağda dolaşan gerillası da.

Ne olduysa bundan sonra olur zaten. Gerillanın giydiği haki yeşili geleneksel Kürt şalvar ve yeleği üstünde puşinin de görünür olması puşiyi devlet nazarında gerilla giysisi yaptı.

 

Bundan böyle haki yeşili yelek ve şalvar giyen, puşi takanlar (mekap ayakkabılarını da unutmayalım) gerilla sempatizanı olarak görüldü ve kendilerine müdahalede bulunuldu. Bundan çobanı da payını aldı, köylüsü de, kentlisi de, üniversite öğrencisi de. Önceleri, özellikle Kürt hareketinin yayıldığı 90’larda kim taktıysa onun için gözaltı sebebiydi. Takan zaten Kürt’tü ve büyük ihtimalle Kürt hareketini destekliyordu. Ne var ki 2000’lere gelindiğinde puşi batıda da görünür oldu. Belli ki Kürt üniversite öğrencilerinin boynundaki bu giysi, aksesuara meraklı kimi batılıyı da cezbetti. Ve bir anda en elit mağazalarda bile satılmaya başlandı.

Devlet için asıl mesele de bundan sonra başladı. Önceleri takanı yakaladığınızda sorgulamanıza bile gerek yoktu. Zaten Kürt’tü ve gözünüzde suçluydu. Bu ayrımcılığın bir türüydü. Fakat batılısı da takınca bu kez yakaladığınız her kişi Kürt çıkmayabiliyordu. Bu kez dâhiyane bir buluşla zaten yapılan bir ayrımcılık üzerinden ikinci bir ayrımcılık yapılmaya başlandı. Polis, puşili kişi esmer, kara kaşlı-kara gözlü ise yani onların gözünde Kürt ise (tüm Kürtlerin böyle olduğunu nerden çıkarıyorlarsa) yoldan çevirip kimliğine bakıyor, gerçekten o kişi doğu doğumlu ise başarmış olmanın gururuyla kişiyi göz altına alıyor, değilse ya “Bu boynundaki ne? Bir daha takma” deyip bırakıyor ya da bir şey demeden bırakıyordu. Burada yer ayrımcılığından da bahsetmek gerekir ki bu kişinin örneğin İstanbul’un Gazi Mahallesi’nde olması ile Nişantaşı’nda olması göreceği muameleyi farklı kılıyor. Yani özetlersek, Nişantaşı’nda puşi takan bir sarışının polis tarafından durdurulma ihtimali yüzde sıfıra yakınken Gazi Mahallesi’nde puşi takan bir esmerin durdurulma ihtimali yüzde yüze yakındır. Tabi bu durumda Nişantaşı’nda puşi takan bir esmerin ve Gazi Mahallesi’nde takan sarışının durdurulma ihtimalinin de yarı yarıya olacağı öngörülebilir.

Nitekim Cihan Kırmızıgül olayında da bu durum yaşanmıştır. Cihan’ın o gün Kağıthane’de olması, esmer olması, Adıyamanlı olması göz altına alınmasında açık ki belirleyici etkenler olmuştur. Ve alındıktan sonra yapılan araştırmada Cihan’ın cep telefonunda gözaltına alınan bir DİHA muhabirinin numarasına da ulaşıldı mı polis için ve tabi yargı için denklem ve deliller de tamamlanmış oluyor. Puşi takıyor, Kürtlerin çok olduğu ve o an eylemin olduğu Kağıthane’de, esmer, Adıyamanlı, DİHA muhabirinin numarası cep telefonunda kayıtlı. Başka delile gerek yok. Molotoflu eylemi o yapmıştırın ötesinde eşittir terör örgütü üyesi. En asgarisinden destekçisi.

Bu tür ayrımcılığa her Kürt mutlaka uğramıştır. Taş atan çocuktan tutun BDP’nin önde gelenlerine; dağa çıkanlardan iş adamlarına; doktorundan öğretmenine kadar hangi Kürt ile konuşursanız konuşun size bu tarz olaylarla ne kadar çok karşılaştığını ve onu en çok yaralayanın bu ayrımcılık olduğunu söyler. Bu ayrımcılık dur durak da bilmez. Birinin etkisi üzerinizden gitmeden bir başkasıyla karşılaşırsınız. Örneğin yine Cihan Kırmızıgül örneğinde görüldüğü üzere kazandığınız üniversiteye bile layık görülmezsiniz. Nasıl olur da ilk 700’e girip burslu Galatasaray Üniversitesi’ne girersiniz. Siz zaten en başta Kürt olduğunuz için eğitim verilmemiştir size. Hem verilse de siz “dağdan gelen moronlar”ın kafası basmaz. Olsa olsa sınavda kopya çekmişsinizdir. Yerlere göklere sığdırılamayan Prof. Dr. İlber Ortaylı geçen yıl aynen bunları söylemedi mi? “Doğu ve Güneydoğu’daki okullarda Üniversite Giriş Sınavı’nda kopya çekiliyor. Böylelikle iyi okullara ehil olmayan öğrenciler geliyor. Bunun açtığı gediği Galatasaray Üniversitesi’nde ben hissediyorum”un başka açıklaması var mı? Buna dayanarak devlet yine dâhiyane bir çözümle Şırnaklı, Mardinli öğrencileri alıp başka şehirlerde sınava soktu. Artık takdiri ilahi mi ne Galatasaray’a, Bilgi’ye, Sabancı’ya, Bilkent’e, İTÜ’ye, ODTÜ’ye hala binlerce Kürt öğrenci yerleşiyor.

Ama iş bununla sınırlı kalmıyor. Yapılan ruhunuzda kapanması mümkün olmayan yaralar açıyor. O yaralar da devletle aranızı ve devamında siz bunları anlattığınızda “ne ayrımcılığı, Kürtler bu ülkede cumhurbaşkanı bile olmuyor mu?” diyen Türklerle aranızı.

Oysa siz cumhurbaşkanı değil sadece kendiniz olmak istiyorsunuzdur. Sokakta istediği dili konuşabilen, istediği giysiyi giyebilen sıradan biri. Yazının başlığına “puşi üzerinden çifte ayrımcılık” diyecektim. Oysa sadece Cihan örneğinde görüldüğü üzere 5-6 ayrımcılık var… Ya da tek ayrımcılık. Irk ayrımcılığı. O nedenle puşi, sadece puşi değildir. 11 yıl 3 ay eden de puşi değil, ırkçı devletin ırkçı yargısının Cihan şahsında Kürtlere biçtiği cezadır.