KHK’yla Marmara Üniversitesi’ndeki görevinden ihraç edilen Türkiye’nin en deneyimli hukuk profesörlerinden İbrahim Kaboğlu, ‘FETÖ’yle mücadelede hukuk ve liyakat yöntemini izlemesi gereken hükümetin mücadeleyi bu sefer ‘kendi cemaatleri’ üzerinden yürüttüğünü savundu. 

Türkiye’nin en önemli anayasa uzmanlarından Kaboğlu, Marmara Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı başkanıyken 7 Şubat’ta yayınlanan KHK’yla ihraç edilmişti. 

Kaboğlu, “Öğrencilerimize eleştirel düşünceyi öğrettik. 7 Şubat akşamında yayınlanan KHK öğrettiğimiz bütün bilgileri sıfırladı” demişti.

“CEMAATLER ARASI GEÇİŞKİNLİK KOLAY” 

Reuters’a konuşan Kaboğlu, Türkiye’nin gelmiş olduğu hukuk düzeyini ‘son derece acı, kahredici ve öfkelendirici’ diye niteledi.

Gülen Cemaati ile mücadelede hukuk ve liyakat yöntemini izlemesi gereken hükümetin mücadeleyi bu sefer ‘kendi cemaatleri’ üzerinden yürüttüğünü söyleyen Kaboğlu, “Cemaatçiler kendini temize çıkarırken, olan benim gibi hukuku savunanlara oldu” dedi.

Darbe girişimine ‘hukuk ve liyakat’a saygı gösterilmediği için gelindiğini savunan Kaboğlu, şöyle devam etti: “Ama samimi, ama değil; hükümet Gülen Cemaati’ne karşı yoğun bir mücadele içinde olduğunu söylüyor. Fakat eski müttefik bir cemaatle mücadele ederken esasen hükümet etme yöntemi olarak yapması gereken hukuk ve liyakata dönüş olmalıydı. Fakat hükümet, hukuk ve liyakat ilkesine dönüş yerine bu kez FETÖ değil de kendi cemaatlerini tercih etti. Bunun sakıncası ne oldu? Bir kere cemaatler arası geçişkenlik kolay.

Onlar kendilerini temize çıkarmak için kraldan çok kralcı; ‘Ben FETÖ’cü değildim, Nakşi idim der’ ve kurtulur. Peki olan kime oldu? Olan benim gibi hukuku savunanlara oldu. Buradaki esas büyük sıkıntı, esas acı şu: 10 yıl önce de sizin düşmanınız konumunda olan cemaate karşı alınan önlemler sonucu siz cemaatin torbasına konuyorsunuz. Herhalde bundan büyük acı olamaz. Ama aynı zamanda benim gözümde aydınlatılması gereken de bir çelişki.”

“HİÇBİR ŞEY OLMAMIŞ PİŞKİNLİĞİ” 

Hukuk, insan hakları ve hukuk devletini savunmanın önemli olduğunu vurgulayan Kaboğlu, “Çünkü karşımda bir muhatap yok. Marmara Üniversitesi mensubu bir kişi olarak üniversite yönetimi var, onun bağlı olduğu Yüksek Öğretim Kurulu var ve KHK altında imzası olan hükümet var. Adeta bu üç merci üç maymunu oynuyorlar. Görmedim, duymadım, konuşmadım. Bu tabii ki insana acı veriyor” diye konuştu.

“Türkiye’nin geldiği hukuk düzeyi son derece acı, kahredici ve öfkelendirici. Ama bunun için onların yöntemini kullanmak değil. O ‘hiçbir şey olmamış pişkinliği’, ‘Türkiye’de her şey güllük gülistanlıkmış’ yaklaşımı, ‘düzey düşüklüğü’ değil. Onlara yine hukukla, insan hakları diliyle, çağdaş değerlerle, evrensel hukuk ilkeleriyle yanıt vermek gerekir” diyerek sözlerine devam eden Kaboğlu, mücadelenin uzun soluklu bir süreç olduğunu söyledi.

“KAT EDECEĞİMİZ ÇOK YOL VAR DEMEKTİR”

Hukuku savunanların kızgınlığının ikinci plana geçmesi gerektiğini kaydeden Kaboğlu, “Hukuk temelinde hak arama yollarında demokrasi ve insan hakları mücadelesini hiçbir şekilde eksiltmeyelim. Çünkü bu Türkiye gibi toplumlarda mücadelenin süreklileştirilmesi ve genişletilmesiyle olacak bir durumdur. Asla ‘kazanılmış haklar’ rehavetine kapılmamak gerekir” dedi.

Kaboğlu sözlerini şöyle bitirdi: “Bugün eğer ‘Adalet herkese lazım, hukuk herkese lazım, lütfen bizi dinleyin’ demek konumuna gelmişsek, o zaman kat edeceğimiz çok yol var demektir. Bu belki 21. yüzyıl ortası, belki sonu, belki çocuklarımız ama dikkatli olmazsak torunlarımız da göremeyebilir.”

KAYNAK: Diken