Altı yıl önce İstanbul Narkotik Şube’de gözaltına alınarak çıplak aramaya maruz kalıp sözlü ve fiziki polis şiddetine uğramasının ardından hayatına son veren Onur Yaser Can’ın gözaltı tutanaklarının değiştirildiği ortaya çıktı. 

İstanbul 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde 6’ncı celsesi görülen davaya, Baba Mevlüt Can ve kızı Ezgi Sevgi Can ile taraf avukatları katıldı.

Mahkeme Başkanı İsmet Karabulut, Ulusal Kriminal Büro’nun 2 Eylül 2016 tarihli gözaltı tutanağı gönderdiğini, raporda Onur Yaser’in narkotikteki bilgisayarlarda bulunduğu bildirilen toplam 11 belgeden sadece iki tanesine ulaşılabildiğini ve her iki belgede de değişiklikler yapıldığının tespit edildiğini söyledi.

Soruşturmayı yürüten Komiser Hakan Aydın ve yardımcısının ‘FETÖ’ soruşturması kapsamında Urfa’da tutuklandığını belirten Can ailesinin avukatı Ercan Kanar, “Uluslararası Sözleşmeler dikkate alındığında astın gerçekleştirmiş olduğu suç teşkil eden eylemlerden amir konumunda bulunan kişilerin de sorumluluğu bulunmaktadır. Bu nedenle amirler hakkında işlem yapılması talebimizi yeniliyoruz” dedi.

“BASİT BİR SAHTECİLİK DOSYASI DEĞİL” 

Baba Mevlüt Can ise, son gelen raporla sahtecilik yapıldığının ortaya çıktığını belirterek, “Aslında var olan sahtecilik, oğlumun maruz kalmış olduğu işkencenin psikolojik ve cinsel baskının gizlenmesi ortadan kaldırılmasına yönelik bir eylemdir. Burada sadece bu dosya kapsamındaki sanıklar değil, idari soruşturma kapsamında ifadesi alınan tüm şahısların dinlenmesi gerekir. Soruşturma örgütlü bir şekilde gerçekleştirilen ve oğlumun ölümüyle sonuçlanan bir vakadır” diye konuştu.

Savcı İsmail Özmumcu ise mütaalasında mahkemedeki dava konusunun ‘evrakta sahtecilik’ olduğunu belirtirken, mahkeme heyeti özel bilirkişiden rapor talep ederek duruşmayı erteledi.

NE OLMUŞTU? 

Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010’da Harbiye’de 8 gram esrar satın aldığı gerekçesiyle gözaltına alınmış, yakalanmasından itibaren, sayısız hak ihlali ve usulsüz uygulamaya maruz bırakılmıştı.

Yasalarda zorunlu olmasına rağmen giriş doktor raporu temin edilmediği gibi ifadesi de avukat bulunmadan alınmıştı. Can, Narkotik Büro’ya üçüncü kez çağrıldığını öğrenmesinin ardından 28 yaşındayken evinin penceresinden atlayarak hayatına son vermişti.

Can arkadaşlarının ısrarıyla o gece karakolda neler yaşadığını sırasıyla yazmıştı. O notta, “Gözaltında çırılçıplak soyuldum. Duvara yaslanmamı söylediler… Bir süre çömeltilerek bekletildim. Bu süreçte ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletildi, tokatlandım, sözlü olarak aşağılandım. Polislerden biri beni telefonla emniyete çağırdı ve önceki ifademden farklı bir ifade imzalattılar. Muhbirlik yapmam söylendi” yazıyordu.

O not, Can yaşamını yitirdiğinde, maruz kaldığı işkencenin kanıtlarından biri olacaktı.

Aile, Onur Yaser’i alıkoyan ve ifadesine giren polisler hakkında‘işkence, görevi kötüye kullanma ve cinsel saldırı’dan suç duyurusunda bulunsa da, Ergenekon ve 17 Aralık davalarının savcısı olarak bilinen Muammer Akkaş takipsizlik kararı vererek davayı kabul etmemiş, sonrasında başlayan hukuk savaşında da çok yol alınamamıştı.

Anne Hatice Can da, üç buçuk yıl hukuk mücadelesi vermesinin ardından dayanamayarak intihar etmişti.

Can ailesi, yıllar boyunca verdikleri hukuk savaşında yedi polisi işaret etti. Ancak sadece iki polis hakkında Onur Yaser’in ifadesini değiştirdikleri gerekçesiyle evrakta sahtecilikten dava açılmıştı. Can ailesi, sanık polislerin yalan söylediğini, Onur Yaser’i yakalayan polisler olmamalarına rağmen bu suçu üstlendiklerini söylüyordu.

Can ailesinin, Onur Yaser’e işkence eden polis ekibinin başında bulunduğunu söylediği polis Hakan Aydın, tam altı yıl sonra “FETÖ/PDY” soruşturmasında tutuklanmıştı.