The Independent gazetesinin Ortadoğu uzmanı yazarı Patrick Cockburn, ABD’nin yeni başkanı Donald Trump ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın benzerlikleri konusunda bir yazı kaleme aldı.

Cockburn, “ABD ve Türkiye siyaseti çok farklı tabiata sahip olabilir fakat Trump ve Erdoğan’ın davranışlarında şaşırtıcı derecede benzerlik var” diyor.

Lokman Sazan’ın Gazete Karınca için çevirdiği, Ortadoğu uzmanı yazarı Patrick Cockburn’un yazısı şöyle:

Cockburn, Donald Trump’ın göreve başlamaya hazırlanırken diğer yandan da ABD medyası, istihbarat servisleri, devlet aygıtları, Cumhuriyetçi Parti’nin bazı kesimleri ve Amerika nüfusunun önemli bir bölümünden oluşan muhalefetle uğraştığını belirterek “Trump için ‘Türkiye’deki Recep Tayyip Erdoğan gibi cesareti olmalı’ deniyor” bilgisini paylaşıyor.

Ortadoğu uzmanı Cockburn, şöyle devam ediyor:

Trump Beyaz Saray’a giderken, AKP ve aşırı sağcı milliyetçi çoğunluk bu ay TBMM’deki yetkilerini toptan Cumhurbaşkanlığı’na devrediyor. Böylece Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meclis’i feshetme, yasaları veto etme, bütçeyi belirleme, kişileri milletvekili olma zorunluluğu olmadan bakan atama ve üniversitelere istediği kişileri rektör olarak atama yetkisine sahip olan seçilmiş bir diktatör olacak.

Başbakanlık feshedilerek bütün güç Erdoğan’ın elinde toplanacak ve istihbarat servislerinin doğrudan kontrolünü sağlayacak. Üst düzey hakimlerle birlikte eğitim kurumlarının da dahil olduğu birçok alandaki kurumların başına atamaları o yapacak.

Bu geniş kapsamlı anayasa değişikliği başarısız askeri darbeden sonra başlayan ve 100 binden fazla devlet memurunun tutuklanması ve/veya ihraç edilmesinin ardından başlayan ve giderek genişleyen tasfiyeyi sağlamlaştırıyor.

‘ERDOĞAN VE TRUMP ARASINDAKİ BENZERLİK GÖRÜNENDEN DAHA FAZLA’

“ABD ve Türkiye’deki farklı siyasi geleneklere rağmen, Erdoğan ve Trump arasındaki benzerlikle göründüğünden daha fazladır” görüşünde olan Patrick Cockburn, yazısında şu benzerliklere dikkat çekiyor:

İki adam arasındaki öncelikli benzerlik ikisinin de güç kazanması ve bunu arttırmaya yönelik yöntemlere uzanıyor.

İkisi de düşmanlarını şeytanlaştıran ve etraflarının komployla çevrili olduğunu düşünen popülist ve milliyetçiler. Başarı, onların daha fazla otorite olma amaçlarını tatmin etmiyor.

ABD’deki umutlar, Trump’ın Kasım ayında seçilmesinden sonra, agresif seçim kampanyası modundan daha uzlaşmacı bir yaklaşım sergilemesi yönündeydi. Bu hafta yaptığı basın toplantısında gazetecilere kötü davranış göstermesiyle medyaya yönelik düşmanlığı bariz bir biçimde yükseldi.

Eleştirilere yönelik çılgınca hassasiyet her ikisinde de ayırıcı özelliktir. Trump’ın Meryl Streep’i 75. Altın Küre Ödülleri’nde kendisini eleştirmesini twitter hesabı üzerinden hedef göstermesi ve Türkiye’de Cumhurbaşkanı’na hakaretten dolayı 2 bin kişinin suçlanması örnek olarak gösterilebilir.

Bir kişi ‘Yüzüklerin Efendisi’ndeki Gollum karakterinin üç fotoğrafıyla Erdoğan’ın resimlerini yan yana Facebook’ta paylaştığı için yargılanıyor. Dünyada 259 gazeteci cezaevinde ve bunun en az 81’i ise Türkiye’den.

Amerikalı gazeteciler henüz aynı durumla karşı karşıya olmayabilir ancak Trump’a yönelik yapılan eleştirileri susturmak için çalıştıkları kurumlara baskı yapılmasıyla karşı karşıya kalabilirler.

‘TÜM OTORİTER LİDERLER İÇİN GEÇERLİ’

“ABD ve Türkiye siyaseti çok farklı tabiata sahip olabilir fakat Trump ve Erdoğan’ın davranışlarında şaşırtıcı derecede benzerlik var” diyen Cockburn yazısında, aynı durumun Macaristan ve Polonya’dan Filipinler’e kadar dünyanın birçok bölgesindeki popülist, milliyetçi ve otoriter liderler için de geçerli olduğunu belirtiyor.

Bu tip politik liderliğin yeni olmadığını vurgulayan Cockburn, Büyük Britanya tarihçisi Sir Lewis Namier’in 1947’de yazdığı bir makalede, ‘Sezar Demokrasisi’nin bir önceki yüzyılda Fransa’da 3. Napolyon’u, İtalya’da Mussolini’yi ve Almanya’da Hitler’i yarattığını hatırlatıyor ve şöyle devam ediyor:

Namier’in öngördüğü yıkım, seçilmiş diktatörlerin kaçınılmaz sonu Türkiye’de başladı bile. Türk lider krizleri provoke etmek ve Türkiye toplumundaki bölünmeleri derinleştirmek pahasına ülkesindeki iktidarı tekelinde tutmayı başarmış olabilir. Türkiye, Erdoğan’ın 2011’den beri düşüncesiz müdahalesi yüzünden Suriye’deki karmaşık savaşın içine girmiş durumda.

Yine ülkesinde 2015’teki seçim nedeniyle Türkiye Kürtleri ile savaşa yeniden başlamış ve çatışma her zamankinden daha da kontrol edilemez durumda.

‘BENZER BİR NOKTA DAHA VAR’

‘Erdoğan ve Trump arasında benzer bir nokta daha var’ diyen Cockburn, şunları söylüyor:

Her ikisinde de iktidar için küçümsenemeyecek bir iştah var ve kendi ülkelerinin bölünmesini kötüye kullanarak ve şiddetlendirerek başarıya ulaşmaya çalışıyorlar.

İkisi de ülkelerini muhteşem yapacaklarını söylüyorlar fakat pratikte daha da zayıflatıyorlar.

Kendileri gibi başkalarının da üzerinde oturduğu dalı sonsuza kadar kesiyorlar.