Amed Dicle / ANF/ BRÜKSEL - Geçtiğimiz günlerde, Şirnak'ın Cizre ilçesinin Asri Mezarlığı'nda bir cenaze töreni yapıldı.

 

Yan yana kazılmış üç mezar, mezarlıkta sessizce bekleyen yüzlerce insan, karalara bürünmüş kadınlar ve ön sırada yetim büyümüş gençler.

 

Kazılmış mezarlara gömülmek üzere 3 torba...

 

Her bir mezarın başında bir adam, kucağında bir torbayla bekliyordu.

 

O torbalarda kardeşlerine ait kemikler vardı.

 

Birinin üzerinde Beşir Baskak, birinde Sait Şen ve diğerinde ise Abdullah Güler yazılıydı.

 

Dini vecibeler yerine getirildi, konuşmalar yapıldı, fatihalar okundu. Ardından, torbaların içindeki kemikler gömüldü toprağa. Cenaze töreninden sonra ise, sessizce evine gitti herkes. Çocukken yetim bırakılan gençler, babalarının kemiklerini gömerek kendi acılarıyla baş başa kaldılar.

 

Bu olağan dışı cenaze merasiminin yapıldığı yer Kürdistan toprakları olduğu için, olağan geldi çoğu insana....

 

***

 

1993 yılının yazı, Şırnak'ın Hirareş köyü..

 

Devletin güvenlik güçleri, korkutucu silahlarıyla köye baskın düzenledi. Bütün köy halkını okulun bahçesindeki meydanda toplayarak, iki gün boyunca bu insanları; insanlık dışı her türlü hakaret ve aşağılamaya maruz bıraktılar.

 

İkinci günün sonunda tüm köy halkının gözleri önünde, Beşir Baskak, Sait Şen, Abdullah Güler ve Ahmet Güler yerlerde süründürülerek köyden götürüldü ve gözaltına alındılar. Köy halkı onların bir daha eve geri gelmeyeceğini biliyordu. Zira aynı tarihlerde, ülkenin başka şehir ve köylerinde de benzer manzaralar ve benzer acılar yaşanıyordu.

 

Devletin 'güvenlik' güçlerinin, Beşir Baskak, Sait Şen, Abdullah ve Ahmet Güler'i götürdüğü sırada; kardeşleri, aileleri, arkadaşları ve komşuları vardı. Hâlâ varlar. Ve bu acının hem tanığı, hem de sahibiler.

 

19 yıl sonra babalarının kemiklerini bir torbada gören minicik çocuklar, o günlerde, okul bahçesinde, annelerinin eteğine yapışarak babalarının ölüme gidişini izliyorlardı.

 

Bugün ise, bir torba içinde geri döndü babaları...

 

***

 

O gün, o 'güvenlik' güçleri;

 

Beşir Baskak, Sait Şen, Abdullah ve Ahmet Güler'i, önce karakola götürdüler. Uzun bir sorgu ve işkenceden geçirdiler. Ardından ise, onları, Yağızoymak Taburu yakınlarındaki bir çukura koyup, üzerlerine el bombası attılar.

 

Beşir, Sait ve Abdullah orada can verdi. Ahmet Güler ise arkadaşlarının cenazesinin altına saklanarak hayatta kalmayı başardı.

 

Yaralı Ahmet Güler iki saat sonra Ziving köyüne ulaşarak, köy halkına yaşadıklarını anlattı.

 

Bırakın cenazelerin alınmasını, hesap sorulmasını; ailelerin her biri bir tarafa dağıldı. Köyleri boşaltıldı. Yaralı Ahmet Güler ise her an öldürüleceği korkusuyla, yaşadı.

 

***

 

Ve 19 yıl sonra...

 

Geçtiğimiz Ocak ayında, aileler İnsan Hakları Derneği'nin katkılarıyla toplu mezarın açılması için hukuki süreci başlattı. Savcılık ve İHD gözetiminde, Yağızoymak Taburu kenarında, tanık Ahmet Güler'in gösterdiği yerde, iş makineleriyle kazı yapıldı.

 

Mezarda, 5 kişiye ait kemikler bulundu.

 

Kemikler, İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderildi ve DNA örnekleri karşılaştırılarak Abdullah Güler, Sait Şen ve Beşir Baskak'ın cesetleri tespit edildi.

 

2 kişiye ait cesetler ise halen İstanbul Adli Tıp Kurumu'nda ve DNA testi için bekletiliyor.

 

Onların kim olduğunu, nereden alınıp, nereye götürüldüklerini, ne tür işkencelere maruz bırakıldıklarını bir Allah biliyor, bir de katilleri. Kim bilir, yakınları ise onları nerelerde arıyor?

 

***

 

Beşir Baskak'ın kardeşi Abdullah Baskak, "Mezarı açtığımızda, tertemiz ve çürümemiş halde duran elbiseleriyle karşılaştık. Hiç şaşırmadım. Çünkü onlar mazlumdu" diyor.

 

Sait Şen'in yeğeni Hayrettin Şen ise, amcası kaçırılıp öldürüldüğünde henüz çocuktu. Büyüdü, 19 yıl sonra amcasına ait kemikleri bir toplu mezardan çıkardı ve bir torbada kendisine sunulan amcasına ait kemikleri, usulüne uygun bir cenaze töreniyle tekrar toprağa gömdü.

 

Hayrettin Şen, "Devlet, bunu yapanları biliyor ama yargılamıyor. İnsanlık bu vahşeti kabul etmez" diyor.

 

Sahiden de, insanlık bu vahşeti kabul etmiyor mu?

 

***

 

Daha bir hafta önce Şırnak'ta, devlet 19 yıl önce kaçırıp katlettiği insanların kemiklerini birer torbada yakınlarına teslim etti. Onlar da, bu torbalardaki kemikleri bir merasimle toprağa gömdüler. Ve binlerce aile, "Keşke bizim de çocuklarımızın kemikleri bulunsaydı" umuduyla, televizyon ekranında onları izledi.

 

Aynı gün, devletin başbakanı televizyonlarda, 'Kürt sorununu çözdük' dedi.

 

Oysa çözdüğü tek şey, birkaç aileye, çocuklarına ait kemiklerini bir torbada sunarak, çocuklarının kemiklerine ulaşamayan ailelere "torbadan insanlık umudu" sunmaktı..