Barış ve Demokrasi  için 10 Ekim günü Ankara Garı önünde buluşan kitleye yapılan bombalı saldırı sonrasında resmi rakamla 104, fakat TTB’nin bilgisiyle 107 kişinin yaşamını yitirdiği Ankara Katliamı sonrasında, uzun ve meşakkatli bir süreç yine barış ve demokrasi isteyenleri bekliyor.

Büyük bir dayanışmayla atlatılan süreçte neler yapıldığının anlatılması ve sonrasında uzun vadede neler yapılabileceğini konuşmak için 10 Ekim Dayanışma Paneli toplandı.

KRİZ MASASI, KATLİAM SONRASI HASTANELERİN ÖNÜ VE SAĞLIK SÜRECİ

Katliamın 46. gününde toplanan panelde Kriz Masası’nın bugüne kadar neler yaptığı ve bundan sonra nasıl bir dayanışma gerektiği, hukukçuların bugüne kadar olan hukuki süreci ve bundan sonra daha da önem kazanan süreçte bilgiler vermesini anlatması ile sabah oturumu tamamlandı.

Bu bölümde, Numune ve İbn-i Sina Hastaneleri önünde kurulan kriz masalarında çalışan Sinan Ok ve Barış Uçar deneyimlerini anlatırken, TTB üyesi Deniz Dülgeroğlu yaralıların sağlık durumları hakkında bilgi verdi. Sağlıkçı Handan Yazıcı Aksoy hem katliamın hemen ardından yaşananları anlattı hem de neler yapılması gerektiğini açıkladı.

Kriz masası oturumunda, öne çıkan görüşler ise şöyleydi:

Handan Yazıcı:  Örgütlerde ilkyardım eğitimi verilmesi, kriz masası kurmak, alan güvenliğinin sağlanması  ihtiyaç.

Sinan Ok: Dayanışma duygusu hastanelerde somut olarak ortaya çıktı. Ama konu maalesef soğumaya başladı.

HAYATINDA ZORLUKLAR YAŞAYACAK YARALI VE YAKINLARIYLA DAYANIŞMA SÜRMELİ

Barış Uçar: Kan vermek, ihtiyaç karşılamak, yardım etmek isteyenler üzerinden iletişim listesi oluşturduk.

Ana akım medyanın dayanışmada olmadığını, ama Ankara halkının nasıl güzel bir dayanışma içinde olduğunu gördük. Herkese teşekkür ederiz.

Deniz Dülgeroğlu: Patlama sonrası gaz atılması kabul edilemez. İlk ambulans 10.20’de geldi, mesafe ise 2 dakikalık.

Alana yakın olup en basit yaralananlarda kalıcı işitme kaybı var.

Ankara Katliamı mağdurları ve mağdur yakınları için hukuki süreç başladı. Fakat panelde konuşulan hukuki sürecin iki boyutu vardı.

Birincisi katliamdan etkilenenlerin talep edebilecekleri tazminat ve maaş konusu, diğeri ise katliam dosyası ve sorumlular konusu.  Avukatlar Serbay Köklü ve Doğan Erkan bu iki konuya açıklık getirdi.

Mağdurların tazmin süreci yasalarla belirlenen çerçevede konuşulurken, ayrıca avukatlar, birçok hukuk örgütünün vekalet ücreti almadan davalara baktığını belirtti.

Maaş talep süreci, olaydan sonra 60 gün içerisinde bitiyor.

Ayrıca güvenlik sorumluluğunu yerine getirmeyen devletin de bu işin sorumluluğu altına girdiğini belirten hukukçular, davanın daha üst mahkemelere ve AİHM’e kadar taşınacağını söyledi.

Panele dinleyici olarak katılan Avukat Deniz Özbilgin ise Sivas Madımak Oteli Katliamı’nı örnek göstererek konunun hukukçular arasında daha fazla tartışılıp boyutlarına netlik kazandırılması gerektiğini vurguladı.

Suruç Davası sürecini karşılaştırmalı olarak anlatmak üzere gelecek olan avukatlar, Suruç Katliamı mağdurlarının gözaltına alınması sonucu bu konuyla ilgilenmek üzere İstanbul’da oldukları için panele katılamazken, On Ekim Dayanışması’ndan M. Onur Yılmaz gönderdikleri raporu sundu.

Hukuk Oturumu’nda göze çarpan noktalar ise şöyle:

Av. Serbay Köklü: Aileler kurumlara gittiğinde bizler hukuki süreci yürüteceğiz. #AnkaraKatliamı bir katliamlar sürecinin parçası, radikal islamcı örgütlerle ilişkili. Antep ve Adıyaman’daki bu örgütlülüklerin devlet içindeki uzantılarının ortaya çıkması gerek. Faillerin açığa çıkması için baskı yapan ve hesap soran pozisyonda olmalıyız. Davaları diri tutmalı, örgütlü biçimde hareket etmeliyiz.

Av. Doğan Erkan: Yasa devletin sorumluluğu, kusurundan bahsetmiyor. Katliam mağdurlarının haklarını korumuyor. Devlet toplanma ve gösteri hakkını kullananları hukuken engellememek ve korumak zorunda.

Devletin failleri biliyor olmasına rağmen engellemediğini hukuken ispatlayacağız. İlkyardım yapılırken polisin saldırısı ve ambulansların gecikmesi ölümleri artırdı. Devletin bu konularda kusur sorumluluğu var. Maddi manevi tazminat istenecek.

Soruşturmayı TEM yönetiyor, avukatsız ifade almayın diye uyardık, ama avukatsız ifade aldılar. İfade almaya karakol polisleri bile gitti. Soruşturma gerektiği gibi de yapılmadı, sadece şikayetçiyim diye imza alındı. Soruşturma baştan Minnesota Protokolüne aykırı, AİHM’e kadar götürülecek.

Suruç Süreci için Aktarılan Rapor:  Olay yeri keşfi ve görüntüleri incelemesi henüz bitmedi. #Suruç gizlilik kararıyla delilleri toplama ve katkı sunma imkanımız ortadan kalktı. Soruşturma etkin olsa, bağlantılı failler yakalansaydı #AnkaraKatliamı gerçekleşmezdi.

Av. Deniz Özbilgin: Hukuk taleplerinde devletin sorumluluğu var demek, ceza davasında diyebilmek için gerekli.

EN ÖNEMLİ PSİKOLOJİK DESTEK DAYANIŞMA

TİHV, SHUDER, TODAP, TPD ve Sakatlar Federasyonu’ndan temsilcilerin panelist olarak katıldığı üçüncü oturumda, olayın psiko-sosyal yönü ve gelecek kaygıları konuşulurken, dayanışmanın bu kaygıların giderilmesini sağlayacağı belirtildi.

Özellikle Kürtçe bilen psikolog eksikliğinin hala hissedildiği belirtilirken, panelistler bu konuda meslektaşlarına çağrı yaptı.

3. Oturum’un önemli anları ise şöyleydi.

Mübeccel Yeniada: Katliam sonrası ortaya çıkan semptomlar devam ediyorsa Psiko-Sosyal Dayanışma Ağı olarak buradayız.

İpek Demirok: Psiko-Sosyal Dayanışma Ağı’na dahil olmak isteyen gruplar TİHV’e (@insanhaklari) başvurabilir.

Metin Kalyoncugil: Bu saldırıda psikolojik destek vereceğimiz insanların politik olduğunu bilerek alandaydık. Ülkemizde olağanüstü durumlar olağanlaşıyor, dayanışmayı büyütmemiz gerek.

Oğuz Muncurluoğlu: Sakatlar Derneği engelliler için bir destek ve dayanışma alanı, her türlü desteğe açık. Sonradan engelli olanların hayata tutunmasını sağlamamız çok önemli. Yüzleşmek en iyi iyileşme sürecidir.

Hande Albayrak: Bir arada olma ve dayanışma ile birlikte iyileşmeye çalışıyoruz.

Herkesten Çok Etkilenenler, Dayanışma Çağrısında Bulundu

Ankara Katliamı’ndan en çok etkilenenler şüphesiz ki, katliam sırasında yaşamını yitirenlerin ve yaralananların yakınlarıydı. Dördüncü oturumda yaralı yakınlarının öykülerine ve sözlerine yer verilirken, bazı zamanlarda katılımcılar, göz yaşlarına hakim olamadı.

Hâlâ tedavisi süren, Mustafa Çetin de paneldeydi ve iyileştikten sonra mücadeleye devam edeceğini, yaşamını yitirenlere bir barış borcumuzun olduğunu belirtti.

Konuşmacıların sözleri şöyleydi:

Cihan Andıç’ın babası Ahmet Andıç: En büyük tedavi toplumsal dayanışmadır. Cihan hala uyanmadı, ama direnişi uyanışla sonuçlanacaktır.

Cihan’ın bu mücadelesinde onun yanında olunması en büyük isteğimdir. Bundan sonraki mücadelemizde kendimize güvenerek, güvenliğimizi alarak dayanışmayla yol almalıyız.

Tedavisi süren Can Ateş’in eniştesi Paşa Şahin: Can uyandığını onu kurtaran kızı bulmamı istedi. Ben de bütün gece tüm fotoğraf ve videoları araştırarak onu buldum. Sonra Kriz Masası ile görüştüm, çok kısa bir sürede daha 17 yaşında olan Güneş olduğu ortaya çıktı. Sonra hastanede Can ile Güneş’i buluşturduk

Yaralanan, tedavisi süren Mustafa Budak’ın eşi Hanife Budak: Eşimi Ankara’da barışı inşa etmeye göndermiştim. Haberi geldi, hastaneye gittiğimde felçliydi. Ama beyni çalışıyordu, o bana yeterdi.

Katliam sırasında kızı Özgecan ile yaralanan ve arkadaşı Berna Koç’u kaybeden Elif Zavar: O mitinge gitmemiz gerekiyordu. Mücadeleden geri durmayacağız, ölenlere ve çocuklarımıza sözümüz var.

Düşman aslında bizden korkuyor, çok olduğumuzu fark etmemiz gerek. Mitinge gittiğime pişman değilim, katliamın tekrar olacağını bilsem yine giderim. Berna Koç burada olsaydı söylerdi, gelmeden önce orada Suruç’u haykırmalıyım demişti.

Katliam’da yaralanan lise öğrencisi Özgecan Zavar: Düşünmeye devam ettiğimiz, daha güzel bir dünya istediğimiz sürece bizden nefret edilecek. Birbirimizi bilinçlendirmeliyiz.

Tıbbi kontrol için Ankara’ya geldiğinde On Ekim Dayanışma Paneli’ne uğramadan Hakkari’ye dönemeyen ve katliamda yaralanan Mustafa Çetin: Birlikte geldiğim Muhammed’i kaybettim. Barış için elimden geleni yapmaya devam edeceğim. (İnadına Haber)