Cumartesi Anneleri, kayıplarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 656’ncı kez Galatasaray Meydan’ında bir araya geldi.

Bu hafta 27 Ekim 1995’te Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Ağaçlı köyüne yapılan baskında gözaltına alındıktan sonra kendilerinden bir daha haber alınamayan 73 yaşındaki Abdülkerim (Şemsettin) Yurtseven, 18 yaşındaki Mikdat Özeken ve 13 yaşındaki Münür Sarıtaş’ın akıbeti soruldu.

Eylemde ilk olarak Münür Sarıtaş’ın annesi Mahbut Sarıtaş’ın gönderdiği ses kaydı dinletildi. Anne gönderdiği ses kaydında 22 yıldır çocuğunu aradığını belirterek, “Kemiklerini yıkayıp mezara koymak istiyorum. Mezarı başında dua etmek istiyorum. Oğlum daha 13 yaşındaydı. Oğlumun cenazesini istiyorum” dedi.

Ardından Abdulkadir Yurtseven’in torunu Berivan Yurtseven konuştu. Dedesi Yurseven’in dosyasındaki hukuksuzluğa dikkat çeken Yurtseven, “OHAL bahanesi ile yakınlarımız sokak ortasında katlediliyor. 90’lı yıllardaki gibi davaların üstü kapatılıyor. Biz dedemizin bir kefeni, bir mezarı olsun istiyoruz” diye belirtti. Yurtseven, “Devlet işlediği suçların hesabını vermekten korkuyor” diyerek, “OHAL ile korku yaratan sisteme karşı susmayacağız. Dedemizi aramaya devam edeceğiz” diye konuştu.

‘656 HAFTADIR NEDEN BURADAYIZ?’

Bu haftaki basın açıklamasını Cumartesi İnsanlarından Gönül Sonbahar yaptı. Galatasaray Meydanı’ndan hükümete seslenen Sonbahar, “Türkiye’de bizim için hukuk yok! Hukukun nihai amacı adaletin tesisi, hukuk uygulamalarının amacı adil sonuçlara ulaşmak ise Türkiye’de bizim için hukuk yok! Biz adalet ve hukuk devleti talep etmekteki ısrarımızı sürdürürken, bu taleplerimizin muhatabı olan hükümet mensuplarından AB Bakanı Ömer Çelik ‘Türk yargısının dünyada bulunan en hassas yargı olduğunu’ söylüyor. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül de ‘Türkiye bir adalet ülkesidir’ diyor” dedi. Sonbahar, “Türkiye bir adalet ülkesiyse, Türk yargısı dünyanın en hassas yargısıysa, o zaman neden 656 haftadır Galatasaray Meydanı’ndayız” diye sordu.

22 yıl önce gözaltında kaybedilen Abdulkerim ( Şemsettin) Yurtseven, Miktad Özeken ve Münir Sarıtaş davasındaki hukuksuzluğa dikkat çeken Sonbahar, “Ailelerin ‘22 yıldır hukuki yollara başvuruyoruz ama her seferinde sanki dilekçelerimizi yazıp çöpe atmış gibiyiz, hiçbir sonuç alamıyoruz’ diyen sesini bir kez daha yükseltmek için buluştuk” dedi. 27 Ekim 1995 günü Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul komutasındaki Yüksekova Komando Taburuna bağlı askerlerin Yüksekova’nın Ağaçlı köyüne baskın yaptığını dile getiren Sonbahar, baskın sırasında köylülere ağır şiddet uygulandığını kaydetti.

Askerler köyden ayrılırken işkenceden ayakta duramayan 73 yaşındaki Abdulkerim Yurtseven ile köye odun toplamak için gelen 18 yaşındaki Mikdat Özeken ve 13 yaşındaki Münür Sarıtaş’ı da gözaltına alınarak, Yüksekova İlçe Jandarma Taburuna götürdüğünü dile getiren Sonbahar, ailelerin Yüksekova Komando Taburuna başvuru yaptıklarını ve ancak gözaltına alındıklarının inkar edildiğini ve ailelerin tehdit edildiğini söyledi.

‘AKP SUÇU KABUL ETTİ’

Gözaltı işlemini gerçekleştirenler arasında bulunan itirafçı Kahraman Bilgiç’in, anılarını yazdığı kitapta ve savcıya verdiği ifadesinde olayı itiraf ettiğini dile getiren Sonbahar, olaya ilgili ayrıntıları anlattı.

Sonbahar, “Yüksekova Komanda Taburunda görevli bir asker de terhis olduktan sonra, Abdülkerim Yurtseven’in dövülerek, Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş’ın ise Binbaşı Yurdakul’un talimatıyla itirafçı Kahraman Bilgiç ve Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından kurşuna dizilerek öldürüldüğünü açıkladı” dedi. Bütün bunlara rağmen sorumlular hakkında açılan davanın 12 Kasım 1999 tarihinde delil yetersizliği gerekçesiyle kesin beraat hükmü ile sonuçlandığını sözlerine ekleyen Sonbahar, “Ailelerin yaptığı temyiz başvurusu Yargıtayca reddedildi ve 2 Nisan 2001 tarihinde beraat kararı onaylandı. AİHM‘e taşınan dava 2003 yılında sonuçlandı. AKP hükümeti AİHM’e yaptığı savunmada suçu kabul ederek, tazminat ödeme yoluna gitti” diye konuştu.

Yurseven, Özeken ve Sarıtaş’ın kaybedilerek öldürülmesinde sorumlu olan kişilerin ismini sıralayan Sonbahar, “Abdülkerim Yurtseven, Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş’ın akıbeti açıklanmadan, failleri ve sorumluları yeniden yargılanarak cezalandırılmadan bu dava bizim için kapanmayacak. Lafta değil, gerçekte ‘Türkiye bir adalet ülkesidir’ diyebilmek istiyoruz” dedi.