ANF’nin haberine göre Abdullah Öcalan, Devlet ve Kadil’e seslenerek, “Benim yapacaklarım bitti. Bundan sonra benim rolümü sürdürmem için sağlık, güvenlik ve özgür hareket alanının sağlanması gerekiyor. Artık bunlar olmadan hiçbir şey yapmıyorum” dedi.

Öcalan İran’ın Kandil’e yönelik operasyonlarını değerlendirdi.

İRAN OPERASYONU ALÇAKÇA BİR SALDIRIDIR

İran ordusunun 16 Temmuz’dan beri sınır hattı boyunca yürüttüğü operasyonları değerlendiren Öcalan şöyle dedi: “Tahmin ediyorum Türkiye de İran'ın Kandil'e yönelik 16 Temmuz'dan beri süren operasyon işinin içindedir. İran'ın saldırısı alçakça bir saldırıdır. Bu iğrenç bir saldırıdır. Bu iğrenç saldırıyı da İran şimdilik üstlenmiş durumdadır. Bu saldırı sadece Kandil'e dönük bir saldırı değil, dört parçadaki Kürtlerin özgürlük damarını kesmek istiyor, bitirmek istiyor bu saldırıyla. Gerilla kendisini korumasını bilir, savaşır.

İRAN’IN ŞU ANKİ DURUMU SADDAM’IN DURUMUNA BENZİYOR

İran'ın şu anki durumu Saddam'ın durumuna benziyor. İran Kürt özgürlük damarını kökten bitirmek istiyor, çok tehlikelidir. Bu bölgesel boyuta sahip bir saldırıdır. Türkiye İran'ı sahaya sürüyor ama İran tehlikenin farkında da değil. İran tehlikeli oynuyor, Türkiye'de bunu anlayacak kimse yok. Hükümet, zaten onun derdi başka, gündemi başka, gününü kurtarma peşinde. İran burada durmayacaktır, Kürtlerden sonra Türkiye'yi de baskısı altına almaya çalışacaktır. Çünkü İran bölgede İsrail'e kadar hegemonyasını kurma peşindedir. Türkiye bunu anlamıyor, tehlikeli oynuyor. ABD'nin politikaları da doğru değil, ABD objektif olarak İran'a yardım ediyor, İran ile aynı tarafa düşüyor!

TÜRKİYE İRAN ÜZERİNDEN KÜRTLERİ HALLETMEYE ÇALIŞIYOR

Türkiye İran üzerinden Kürtleri halletmeye çalışıyor. Bölgesel bir plan bu. Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmak istiyorlar. İran bu saldırıyla ABD ve İsrail'e de yakınlaşma, işbirliği mesajı veriyor. Yine Ahmedinejat, mollalar, Amerika ve İsrail'e karşı Türkiye'ye de mesaj veriyor, yanına çekmeye çalışıyor.”

HER İKİ TARAF DA BENİ İDARE EDİYOR

Öcalan, içinde bulunduğu koşullarda pratik önderlik yapamayacağını belirtirken şöyle devam etti: “Ben burada pratik önderlik yapamayacağımı, bu şartlarda bunu sürdüremeyeceğimi söylemiştim. Her iki taraf da bana bir şeyler söylüyorlar. Devletin-AKP'nin zaten ne yaptığı ortada. Her iki taraf da beni idare ediyor. Aslında bu bir şantajdır. Kandil beni taşeron olarak kullanıyor. Devlet de heyeti taşeron olarak kullanıyor. Her iki taraf da beni taşeron olarak kullanıyorlar.

BENİM YAPACAKLARIM BİTTİ

Her iki tarafın beni taşeron olarak kullanmasına son veriyorum. Bugün itibariyle buna son veriyorum. Benim yapacaklarım bitti. Bundan sonra benim rolümü sürdürmem için sağlık, güvenlik ve özgür hareket alanının sağlanması gerekiyor. Artık bunlar olmadan hiçbir şey yapmıyorum. Bu şekildeki pozisyonum devlete de, Kürtlere de zarar veriyor. Bazıları da “Öcalan bu şartlarda orada yönetemez, yapamaz, içeriden pratik önderlik yapılamaz.” diyordu. Doğru söylüyorlar. Bu koşullarda barış görüşmesi yapılamaz.

BENİM DURUMUM MANDELA’YA BENZİYOR

Benim durumum Güney Afrika'daki Mandela'ya benziyor. Durumum onunki gibidir. Desmond Tutu, Mandela'ya, “özgür olmadan bu işe girişmeyin, tehlikelidir” diyordu. Doğru söylüyordu. Ama sonra Mandela'nın önünü açtılar. Ben de özgür olmadan, özgür hareket etmeden bu barış işine girişmem, kalkışmam. Bundan sonra doğru değil. Biliniyor, Güney Afrika'da Mandela'ya gerekli koşulları sağladılar, o da rolünü oynadı.

DE CLERK ROLÜNÜ OYNAYACAK KİMSE YOK

Türkiye'de De Clerk rolünü oynayacak kimse de yok. Bırakın De Clerk'i, Erdoğan şu anda Çiller rolüne soyunmuş. Operasyon üzerine operasyon yapıyor. Heyet de üzerine düşeni yapmadı. KCK de üzerine düşeni yapmadı. Bu şekilde yol da alamıyoruz. Ayrıca zarar da veriyor. “Devletin ali menfaatleri” deniliyor ya, devlete de zarar veriyor. Kürtlere de zarar veriyor. Bu şekilde bu koşullarda daha fazla sürdürmem Kürtlerin yararına değil.

HER İKİ TARAFIN DA İŞLERİNİ KOLAYLAŞTIRDIM

Ben her iki tarafın da işlerini kolaylaştırdım, onlara öneriler sundum, onlara çözüm yolunu gösterdim, protokoller sundum, işlerini kolaylaştırıcı adımlar attım. Daha ne yapayım? Daha fazlasını ayda yılda bir burada bir saat konuşarak mı yapacağım! Daha ne yapayım? Ama her iki tarafın da tavırları başka. Beni de burada taşeron gibi kullanıyorlar. Her iki taraf da beni idare ediyor. Ben idare edilecek birisi değilim. Bunu böyle bilsinler. Ben Kürtlerin onuruyla oynanmasına izin vermem, buna hiçbir şekilde müsaade etmeyeceğim.

KÜRT SİYASETÇİLERE VE TÜRK YETKİLİLERE…

Kürt siyasetçileri şunu bilmeli. İkide bir “biz halkı tutamıyoruz, biz kitleyi zor durduruyoruz, kitle patlama noktasındadır. Sorun çözülmezse devrimci halk savaşını başlatırız, savaşa da barışa da hazırız” diyorlar. Seni tutan mı var, yapar mısın yapmaz mısın sen bilirsin. Ama bu şekilde daha fazla benim üzerime yıkma. Türkiye de, ikide bir “bitireceğiz, şöyle bitireceğiz” diyor. Sen de bitireceksen bitir.

HÜKÜMETE: BİTİRECEKSEN BİTİR, NE DURUYORSUN?

Hükümet, bitirmek için ne yapıyorsa yapsın; özel timleri, polisi devreye sokuyormuş, bilmem dört kuvveti bir kuvvete bağlıyormuş, üçüncü kuvvet yaratıyormuş, ne yapıyorsanız yapın. İşte dün başbakanlıkta yine zirve yapmışlar. Ne karar aldıklarını bilmiyorum. Ama bu şekilde ben yokum. İşte “Sri Lanka gibi olacak” diyorlar. Üç yüz uçağı kaldırıp Kandil'i bombalayıp bitireceklerini söylüyorlar, yapacaksan ne duruyorsun! Örgüt de hazırsa Sri Lanka olmadığını ispatlar o halde.

AKP SAVAŞ İSTİYOR, ÇÖZÜM İSTEMİYOR

Ben taşeronluk yapmayacağım. Heyete de söyledim, Erdoğan'a da çağrı yaptım. Gerillayı güvenli bir alana çekeceğim demiştim. Ama buna dahi imkan tanımadılar. Ben daha ne yapayım. AKP savaş istiyor, çözüm istemiyor. Bu şekilde, Başbakanın o çokça değer verdiği anaların gözyaşları böyle dinmez. Anaların gözyaşını dindirmek için silahlı güçleri güvenli bir yere çekeyim diyorum, buna bile cevap vermiyorlar. Tersine her gün operasyonlar var, çatışmalar yaşanıyor, asker, gerilla ölüyor. Kanın aktığı yerde barış nasıl gelişir? Hükümete açık mektubumdur. Eğer gözyaşının dinmesini istiyorsanız, gerillayı güvenli bir yere çekmemin yolunu açın. Böyle yaparsanız bir hafta içinde çözeriz.

SAVAŞ GÜMBÜR GÜMBÜR GELİYOR

Savaşın gümbür gümbür geldiğini bunu durduracak tek kişinin ben olduğumu söyleyenlere diyorum: Ben burada ayda yılda bir yaptığım bir iki saatlik görüşmeyle mi bunu başaracağım. Yapabiliyorsa bu koşullarda gelip kendileri yapsın. Bu koşullarda kim bir şey yapabilir. Öcalan'ın rolünü oynaması için Hükümetin adım atması lazım, irade göstermesi lazım. Onlar da üzerine düşeni yapmalılar. Hem bu koşullarda hem de tek taraflı nasıl olacak? Liberal aydınlara sesleniyorum, böyle şey olur mu? Her şeyi bana yüklüyorlar. Her şeyi benden bekliyorlar. Bu koşullarda ne yapabilirim? Elimde çözmek için sihirli bir değnek yok ki? Bir hayvanı dürtmek için bile elinizde bir değnek olmalıdır. Benim şu anki durumum, susuz bir havuzda yüzmeye benziyor. Havuzun içinde su yok ama bana yüz diyorlar, sürekli yüz diyorlar. Nasıl yüzeyim bu şekilde, böyle şey olur mu? Ben bu şartlarda daha fazla ne yapabilirim ki! Bu neden görülmüyor? Ama başka sorumluluk alan da yok. Benden susuz havuzda yüzmemi istiyorlar. Hatta benden havada yüzmemi bekliyorlar.

30 YILDIR HERKES TÜM YÜKÜ OMZUMA ATMIŞ

30 yıldır herkes tüm yükü omzuma atmış. 30 yıl dışarıda 13 yıldır da burada sırtımda taşıyorum. Benim bu önderlik tarzıma alışmışlar. Benden, benim bu önderlik tarzımdan sürekli yardım almaya alışmışlar. Beni sürekli çalıştırıyorlar. Ama artık kendilerine daha fazla yardımcı olamam. Böyle anlayışı kabul etmiyorum. Bu şekildeki gerillacılığı kabul etmiyorum. Savaşırlar mı savaşmazlar mı, güçleri var mı yok mu ne yaparlar bilemem. Ama ben bunu bu şekilde daha fazla da devam ettiremem. Gerilla da süreci iyi anlamalıdır, gerekirse kimseyi dinlememeli, değerlerimize bağlı olmalı, ona göre süreci sahiplenmelidir. Siyasetçiler de doğru dürüst karar vermeli ve kararlarını da uygulamalıdır.

BUNDAN SONRA BU KOŞULLARDA BEN YOKUM

Ben heyete de bu şartlarda daha fazla sürdüremeyeceğimi anlatmıştım. Heyetle herhalde bir kez daha görüşürüm. Bu kararımı onlara da anlatacağım. Bundan sonra her iki taraf anlaşabilirlerse anlaşsınlar. Bundan sonra bu koşullarda ben yokum. Kendi aralarında anlaşıyorlarsa anlaşırlar, savaşıyorlarsa savaşırlar, ben karışmıyorum.

ROL ALMAMI İSTERLSERSE ÜÇ ŞARTIM VAR

Benim rol almamı isterlerse üç şartım var; sağlık, güvenlik ve özgür hareket etme. Bu üç şartı sağlayabiliyorlarsa ben devam ederim. İki taraf da rolüm konusunda anlaşırlarsa, sağlık, güvenlik, özgür hareket alanı yaratırlarsa, rolümü oynarım. Bu şartları sağlayamıyorlarsa ben daha fazla devam etmeyeceğim.

BİR TEK ANANIN DAHİ GÖZYAŞI DÖKMESİNİ İSTEMİYORUM

Ben bir tek ananın dahi gözyaşının dökülmesini istemiyorum. Bir ananın gözyaşının dökülmesi bana acı veriyor. Türkiye kamuoyunun şunu bilmesini istiyorum. Ben Başbakan'a “çözüm için gerillaları bir yerde toplayalım”, “sorunu hemen bir haftada çözelim” demiştim. Ama Başbakan'dan ses yok. Başbakan'ı itham ediyorum. Barış istemiyor, her türlü kolaylığı sağlamamıza rağmen barışa yanaşmıyor. Daha ne yapabilirim?

KÜRT AYDINLARA ELEŞTİRİ

Tarih, Kürt tarihi inceleniyor ama bugün derinlemesine ele alınmıyor. Celadet Ali Bedirhan, meseleyi iyi biliyordu, iyi anlamıştı, iyi araştırmıştı. Mustafa Kemal'e mektup da yazmıştı. Ama elinden bir şey gelmiyordu. O dönem cılız kaldı. Fazla bir şey yapamadı. Ama ben bu şartlarda her şeye rağmen dünya kadar şey yaptım. Bu görülmüyor mu? Bir şeyler yazan, bir şeyler anlatan yazar arkadaşlar var ama onlar da derinliğine anlayamıyor, yetersiz kalıyor. Birbirlerine benziyorlar. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş.

Bazı Kürt aydını geçinenler de hala sırtımdan geçiniyorlar, hala beni kullanarak varlar. Bazıları burada iken her şeylerini biz karşılıyorduk. Her türlü imkanı sağlıyorduk. Bunlar Avrupa'da da bizim sırtımızdan geçindiler. Şimdi de 13 yıldır benim sırtımdan yaşatıyorlar kendilerini. Hiçbir şey yapmıyorlar ama yine de bana saldırıyorlar. Şu anda bile sırtımdan geçiniyorlar. Bu sayede Türkiye'ye dönüyorlar ve hala bana saldırıyorlar!”