Abdullah Öcalan, AKP’yi “provokasyonlar ve komplolardan vazgeçmeye” çağırarak, “Artık bu halkın iradesini hiçbir güç engelleyemez” dedi. Öcalan, “Devletin ciddi kurumlarına sesleniyorum, ciddi olsunlar, halka yapılan bu saldırıları durdursunlar. Bu yapılanlara engel olsunlar” dedi.

Abdullah Öcalan’ın Çarşamba günü yapılan haftalık olağan görüşmesinde gündemdeki konulara ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. ANF’nin haberine göre Öcalan, TÜSİAD’ın yeni anayasa önerilerine ilişkin şunları söyledi: “TÜSİAD'ın yeni anayasa konusundaki önerileri fena değil. Bu konuda benim söylediklerimle örtüşüyor. Bu anayasa taslağı benim önerdiğim anayasa taslağına yakın, tam inceleyemedim ama bazı eksiklikler de olabilir. Türkiye'de bu aşamada gelinen noktada TÜSİAD bile böyle bir anayasa önerisi yapmak durumuna gelmiştir. Ben de daha önce değinmiştim, demokratik anayasayı biz de ileri sürmüştük, ulus ve vatandaşlık tanımının bir etnisiteye bağlı olmadan yapılması gerektiğini belirtmiştik. Özgürlükler de ülkesel bütünlük de önemlidir. İkisi birbirine karşıt şeyler değil, ikisini de önemsiyorum, ikisi birlikte de olabilir.”

TATLISES OLAYI PLANLI KOMPLO

“İşte bugün yaşananlar da dahil olmak üzere bu aydınları tehdit etme meselesi, Bengi'nin Sebahat'in meselesi, sonra bu türkücü Tatlıses olaylarının hepsi planlıdır, tahrik yöntemi kullanılarak sivil polisler eliyle provokasyon yaratılıyor, bunların hepsi planlı komplolardır.”

KİMSEYİ TEHDİT ETMİYORUZ

“Daha önce de söyledim biz buradan kimseyi tehdit etmiyoruz, kimse hakkında ölüm kararı vermedim, vermem de. Bizde böyle bir gelenek yok. Bu aydınlar meselesinin bu şekilde ortaya çıkarılarak büyütülerek sunulması tesadüf değildir, planlıdır. Daha başka bazı isimleri de davet ediyorlar. Ben kimseye gelmeyin de demiyorum. Ama amaç BDP'ye karşı kendilerine bağlı yapay bir Kürt partisi oluşturmaktır. İşte bu marjinalleşmiş, etkisi olmayan federasyonu savunan bu partilere izin vererek, sözümona “işte her şey tartışılıyor, konuşuluyor, çözülüyor,” diyecekler. BDP'ye yönelik KCK adı altında tutuklamalarla legal siyaset alanında doğacak boşluğu bunlarla doldurmak istiyorlar. Bazı partileri bu temelde yeniden canlandırmak istiyor olabilirler. Buna bazı isimleri de katmak istiyorlar. Bunların bu çabalarının hepsi boştur. Eğer gerçekten demokratik çözümden yanaylarsa, dürüstlerse, katkı sunmak istiyorlarsa, buyursunlar gelsinler. Kürtlerin ortak siyasi platformlarında, DTK'da kendi farklı düşüncelerini özgürce ifade edebilirler. HAK-PAR ve KADEP de gelip DTK'da kendilerini temsil edebilirler. Hatta Hizbullah'ın çözüm isteyen samimi kesimleri de gelip DTK'da sorunun çözümüne katkı sunabilirler. Çünkü DTK bütün Kürtler için bir şemsiye ve çatıdır. Kürtler DTK bünyesinde; diğer sol, sosyalistler, ezilenler, dini azınlıklar, emekçiler, feministler, çevreciler, tüm demokrat grup ve çevreler ise Demokratik Anayasa Konferansı çerçevesinde bir araya gelip, demokratik anayasa çözümü için çalışmalılar. Demokratik Ulus Bloğu da demiştim. 1920'lerden bu yana cumhuriyetten dışlanan kesimlerin bloğudur bu. Bu belirtiklerimi sadece seçime dönük olarak ifade etmiyorum, bu yaklaşımımız ilkesel ve stratejiktir. Aydınların, demokratların, sosyalistlerin bunu bilerek bu tarihi süreçte rol almaları gerekiyor. Bunun tarihi sorumluluğu vardır, bu sorumluluğa uygun davranmalılar.”

TAVİZ POLİTİKASI, TRT 6…

“Yeni dönemin-konseptin siyasi tasfiyeyle birlikte uygulanan ikinci yöntemi de taviz politikasıdır. Bir yandan bu tasfiye için her tür şiddet uygulanırken öte yandan sözde atılan küçük adımlarla, Kürtçe kurslara, Kürtçe türkü şarkıya izin vererek, TRT-6'i kullanarak sorunu çözdük diyorlar! Onlara göre çözüm bundan ibaret. Yeni Şafak'ta hergün bu temelde “sorunu çözdük, Kürt meselesi bitti” diyorlar. Diğer bazı gazetelerde de bazı yazarlar sürekli konuyu bu şekilde ele alıyorlar. Oysa Kürt sorunu hala dağ gibi önümüzde duruyor. Bu aydınlar da bu taviz politikalarına, bu oyuna alet oluyorlar. Ben bu politikalara alet olmalarını eleştirince de “tehdit etti” diyorlar. Ama halk her şeyi görüyor.”

“Bu konseptin uygulayıcılarına ve AKP'ye göre aslında bu iş 2010'da seçim öncesinde seçimler başlamadan halledilecekti, seçimlere de böyle gidilecekti. Planlama buydu. Bizi tasfiye edip kendine bağlı Kürtlerle çözüm geliştireceklerdi güya. Gördüler ki bizi tasfiye edemediler. Kürt sorunu da önlerinde duruyor. Bu noktada önemle şu hususu belirtmek istiyorum: bana altın tepsi içinde bir devletçik sunsanız bile ben bu şekilde asla kabul etmem. Çünkü ilkesel olarak devletin, ulus-devletin bir çözüm olmadığını biliyoruz. Demokrasiyi, demokratik anayasal çözümü esas alıyoruz. Ben demokratik çözümden yanayım diyorum.”

AKP’Yİ UYARIYORUM, ARTIK BU PROVOKASYONLARDAN VAZGEÇ!

“AKP'yi uyarıyorum, artık bu provokasyonlardan, komplolardan vazgeç. Aydınların sözde tehdidi meselesinin sürekli gündemde tutulması, halka yapılan saldırılar, devam eden tutuklamalar, işte bu Bengi ve Sebahat'a ilişkin olaylar, son olarak bu Tatlıses olayı, bunların hepsi polis tarafından hazırlanan provokasyondur, komplodur, planlıdır. Bizim türkücülerle Tatlıses’le ne işimiz olur? Önce saldıracaksın, tahrik edeceksin, sonra da yok işte taş attı, tokat attı diye kıyamet koparacaksın! Sen bir milyonluk ordunla 30 yıldır bu halka soykırım uyguluyorsun, katlediyorsun, her türlü şiddeti uyguluyorsun, hapsediyorsun, bu ağır saldırı ve tahriklere karşı bir taş-tokat atıldı diye ortalığı ayağa kaldırıyorsun. Bu ahlaksızlıktır. Ben zaten gerillanın önüne zor geçiyorum. Ben önüne geçmezsem günde 1500 insan ölür. Devletin ciddi kurumlarına sesleniyorum, ciddi olsunlar, halka yapılan bu saldırıları durdursunlar. Bu yapılanlara engel olsunlar.”