İstanbul Barosu eski Başkanı Yücel Sayman ve Türk Tabipler Birliği eski 2. Başkanı Metin Bakkalcı, Bayrampaşa Cezaevi ’ndeki müdahalede görev alan 1 asteğmen, bir astsubay ve 37 asker hakkında 10 yıl sonra Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi ’nde açılan davada “tanık” olarak ifade verdi.

 

2000 yılında cezaevlerindeki tutuklular F Tipi cezaevlerine nakillerine itiraz ederek, nakillere direndiler. Ardından ölüm oruçları başladı… Beraberinde güvenlik güçleri operasyon başlattı ve onlarca mahkum, iki de asker öldü.

 

O zamanlara damgasını vuran bu olay tarihe devletin verdiği isim nedeniyle "Hayata Dönüş Operasyonları" olarak geçti. Şimdilerde ise operasyonun adının Tufan olduğu bilgileri çıktı.

 

“O GÜN ÖLÜM ORUÇLARI SONA EREBİLİRDİ”

 

Yücel Sayman, operasyondan 8 saat öncesine kadar cezaevinde görüşmelerini sürdürdüğünü belirterek, şunları söyledi:

 

“Bir gün önce dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk beni aradı ve son bir görüşme yapmamı söyledi. 18 Aralık sabahı 08.00’de cezaevine gittim. Saat 20.00’ye kadar aralıksız görüştüm. Anlaşma olanağı vardı. Bir mutabakat gündeme geldi ama diğer komisyon üyelerinin de orada olması gerekiyordu. Adalet Bakanı ‘Çok geç’ dedi. Sabaha karşı da operasyon yapıldı. Operasyon olmasaydı o gün ölüm oruçları sona erebilirdi.”

 

O zamanların canlı şahidi Prof. Dr. Yücel Sayman, “F tipi cezaevlerine nakil 1 yıl uzatılsaydı tutuklular ölüm orucunu bırakacaklardı” dedi. Operasyonları vahşet olarak nitelendiren Sayman, o dönemde Bülent Ecevit’in de operasyondan yana olduğunu düşündüğünü söyledi.

 

Yücel Sayman, operasyon öncesi dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’le görüştüğünü, Türk`ün operasyon taraftarı olmadığını ancak İçisleri Bakanı ve Sağlık Bakanı için aynı şeyi düşünmediğini ifade etti.

 

Sayman sözlerine ”hukuk sisteminde ölümü ödül ya da ceza olarak adlandırmak yanlış olur” diyerek son verdi.

 

“BU OPERASYONUN EMRİ MGK TARAFINDAN VERİLDİ”

 

Metin Bakkalcı da ölüm oruçlarını görüşmeyle sonlandırma olanağının bulunduğunu belirterek, “Operasyondan sonra dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan 1 yıldır maketler üzerinde hazırlık yaptıklarını söyledi ” dedi.

 

Bakkalcı, ölüm oruçlarına neden olan F tipi cezaevleriyle ilgili sorunun operasyon olmadan da çözülebileceğini söyledi. Metin Bakkalcı, dönemin Ceza ve Tevkif Evleri Müdürü Ali Suat Ertosun ’un kendisine “Bu operasyonun emri MGK tarafından verildi” dediğini iddia etti.

 

ÖRDEKÇİ AİLESİ MÜHADİL OLMAK İSTEDİ

 

Duruşmada, Murat Ördekçi'nin annesi Fatma Ördekçi ve ağabeyi Mehmet Ördekçi müdahillik talebinde bulundu.

 

Katliam sırasında C-11 koğuşunda bulunan Emin Gökturna, Türker Kazak ve Mehmet Boztepe de yaşadıklarını anlattı ve şikayetçi oldu. Mağdurlar aynı zamanda, sanıklarla yüzleşmek istediklerini dile getirdi.

 

Mağdur Gökturna, sabaha karşı silah sesleriyle uyandıklarını belirterek, "Yukarıdan çatı deliniyor. Aşağıya bir şeyler atılıyor. Böyle ayaklanma, mahkum isyanı olur mu? Hangi mahkum uyurken ayaklanma yapabilir" dedi. Atılan gazlar nedeniyle koğuşta yangın çıktığını, buna müdahale edilmediğini, bir itfaiye erinin tesadüfen kendilerini fark etmesi sonucu, yanmaktan kurtulduklarını anlattı.

 

'ÖRDEKÇİ KAN KAYBINDAN ÖLDÜ'

 

Gökturna, Murat Ördekçi'nin havalandırmada bacağından vurulduğunu, sürekli ateş altında oldukları için müdahalede bulunamadıklarını, bu nedenle kan kaybından öldüğünü belirtti. Gökturna, çatıdan ateş açanların kar maskeli olduğunu, diğerlerinin ise yüzlerini görebildiklerini belirterek, "Yüzleşmek isterim" diye konuştu.

 

Mağdur, Türker Kazak da, yaşadıklarını vahşet olarak tanımladı, "Bir devlet, kendi halkına bu vahşeti nasıl yapabilir mi?" diye sordu, "Önce toz atıldı, sonra üzerine su sıkılıyordu. Su sıkıldığı zaman tozla birleşince insan ateşte yanmış gibi oluyordu, yüzler lime lime oluyordu. Deri yanıyor, giysiler yanmıyordu" dedi.

 

Mağdur Mehmet Boztepe de, Murat Ördekçi'nin yaralandıktan sonra 12 saat bekletildiği için kan kaybından öldüğünü anlattı. Operasyon sırasında cezaevi savcısı ve yönetimi ile görüşme talebinde bulunduklarında, "Buraya Cumhurbaşkanı gelse, görüşemezsiniz. Burada artık söz bizde" yanıtını aldıklarını anlattı.

 

SADECE BİBER GAZI KULLANILMIŞ!

 

Bu arada, mahkeme heyeti, dosyaya gelen belgeleri okudu. Buna göre mahkemenin talebi doğrultusunda Jandarma Genel Komutanlığı'ndan gelen cevabi yazıda, personel listesinin olmadığı belirtildi. Jandarma Genel Komutanlığı ayrıca, mahkemenin kimyasal gaz kullanılıp kullanılmadığı yönündeki sorusuna verdiği yanıtta, "envanterde kimyasal silah bulunmadığını, sadece toplumsal olaylar ve cezaevi olaylarına müdahalede kullanılan göz yaşartıcı gaz ve hapşırma etkili biber gazı kullanıldığını" iddia etti. Jandarma, operasyona katılan birliklerde G3 piyade tüfeği, G5 makineli tabanca, top ve kalkan bulunduğunu ileri sürdü.

 

Jandarmadan gelen başka bir yazı ile tutanakta sicil numarası bulunan iki kişiden birinin olay sırasında Van İl Jandarma Komutanlığı Gürpınar Cepkenli Güçlendirme Karakolu'nda, diğerinin de Diyarbakır İl Jandarma Komutanlğı'nda görevli olduğu ortaya çıktı. Belgeye göre, 3 sicil numarası da sahte.

 

Emniyet Genel Müdürlüğü'nden gelen yazıda ise olay anına ilişkin video kaydı olmadığı ileri sürüldü.

 

Avukatlar, jandarma ve emniyetin, personel listesi ile kamera kayıtlarını göndermeyerek mahkemeden delil sakladığını belirtti. Bu nedenle ilgili kurumlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Avukatlar ayrıca, operasyonu yöneten komutanlardan Zeki Bingöl'ün, diğer tanıkların ve mağdurların duruşma salonunda dinlenmesini istedi.

 

Ali Ekber Düzova'nın avukatı ise müvekkilinin operasyon sırasında vurulan ilk kişi olduğunu, vücudundaki kurşunun hala çıkarılmadığını ve müdahale edilmesi durumunda patlama riski bulunduğunu anlattı. Düzova'nın avukatı, bu nedenle hem yurt dışında yaşayan müvekkilinin ifadesinin alınmasını hem de kurşunun niteliğinin tespit edilmesini talep etti.

 

Talepleri değerlendiren mahkeme heyeti, basına verdiği demeçlerde operasyona ilişkin önemli bilgiler veren yüzbaşı Zeki Bingöl ile dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici ve cezaevi savcısı Fikret Ünalan'ın tanık olarak dinlenmesine karar verdi.

 

Tanıklarla yüzleşme için sanıkların duruşmada hazır bulunmasını isteyen mahkeme, jandarmadan operasyona katılanların listesi ile video ve kamera kayıtlarının istenmesine, gönderilmemesi durumunda suç duyurusunda bulunulacağının ilgili kurumlara bildirilmesine karar vererek, duruşmayı 25 Mayıs 2012 tarihine erteledi.