Nuray Mert, diken.com.tr’deki yazısında Oral Çalışlar ve onun gibi düşüne bazı eski solcuları eleştirdi. Mert, bazılarının ‘Yıkılalım Kürtlerin mücadelesinin üzerine, nasılsa onlar da şu aralar iktidarla karşı karşıya gelmemeye gayret ediyorlar, biz de aradan sıyrılır, hem essahtan bir pozisyon alıyor oluruz, hem risk almayız, bir de fazladan Kürtlerin sempatisini toplarız…’ diye düşündüğünü yazdı.

İşte o yazı:

KULAK ASMAYIN DÜŞÜNCE TACİRLERİNE!

Kerameti kendinden menkul bir takım ‘eski solcular’ın eskimeyen sol düşmanlığı üzerinde durmamak lazım diyorum ama, bazen yanlış yaptığımı düşünüyorum.

Zira, mesele sol siyasetin geçmişini, geleceğini hakkaniyetli tartışıp tartışmama meselesi değil, ‘eski solcu’ unvanıyla, ‘sol düşmanlığı’ üzerinden ‘yeni siyasal pozisyonlar’ geliştirmek. Bu yeni pozisyonlar mevcut otoriter gidiş açısından azımsanamayacak işlevler üstlendi. O nedenle perhizi bozup yazmak vacip oldu.

Her şeyden önce, bu bazı eski solcular, zamanında Kemalizm savrulması batağına saplanmış (eski tabirle) ‘fraksiyon’ların mensubu oldukları için, dahası ancak yaşları iyice kemale erdikten sonra kendileriyle hesaplaşmaya giriştikleri için, artık daha da ilerleyen yaşlarına rağmen hala ergen tepkiselliğinden kurtulabilmiş değiller.

İkinci olarak, kendi saplantılarını ‘yansıtma’ üzerinden rehabilite olmaya çalışıyor olsalar gerek, karşılarındaki herkesi Kemalizm ve eski sol hastalıklarla suçlamaktan bıkıp usanmıyorlar. Nerden baksanız hastalıklı bir durum…

Ama olay bu kadar masum değil. Zira özellikle de ‘Yeni Türkiye’de bu tutum kendi halinde bir sayıklama olarak kalmıyor. Yeni iktidar tablosuna eklemlenme imkanı veya hiç olmazsa onun gazabından kurtulma çaresi olabiliyor.

Güçlü bir iktidara eklemlenme çabası meşrebi yatkın olanlar için güçlü bir eğilimdir, diğer taraftan pek çokları için güçlü bir iktidarın gazabından sakınma çabası yaygın bir zaaftır.

Yeni otoriter düzene laf edemiyor, ama hala ‘eleştirel aydın’ kisvesinde tedavülde kalmak istiyorsanız, çoktan tarihe gömülmüş statükoyla dövüşür geçinip gidersiniz. Hikaye bu kadar basit.

Şimdilerde, ‘yeni Türkiye düzeni’nin değirmenine su taşımanın bir yolu da, Kürt barış sürecinin ardına gizlenmek; oradan etrafa taş atıp bir taşla birçok kuş vurma çabası.

Son zamanlarda, yukarıda tarif ettiğim evsafa sahip zevat, iktidar destekçileriyle birlikte yeni bir cephe açmış vaziyette. Özetle söyledikleri şu: ‘Madem iktidar partisi Kürt barış süreci başlattı, iktidara karşı her itiraz barış sürecine karşı olmak demektir.’

O kadar da değil… Bu kafaya göre mevcut sürece dair en ufak bir kuşkusu olan herkes ‘Kürtleri savaşa davet etmektedir.’

Öylesi de vardır elbet. Ama tam olarak kimdir bu dillere dolanan ve ‘Kürtleri savaşa davet eden solcular’ çok merak ediyorum.

Sol adı altında derin bağlantılar içinde olanlar olabilir, ama onlara kim kulak asar ki? Peki, bunların dışındakiler kim? Nerde yaşıyor ve yaşatılıyorlar?

Bu insanlar kim bilmiyorum ama her onları diline dolamış zevatı adıyla sanıyla takdim edebilirim. Hemen birini söyleyeyim; mesela son yazısında yukarda söylediklerimi özetleyen (Radikal, ‘İyi ki Kürtler varmış…’) Oral Çalışlar. Şimdi o zevattan da aynı şeyi bekliyorum.

Ama durun, hemen kendilerine yardımcı olayım. İktidar destekçisi bazıları bu savaşçılardan birinin ben olduğumu doğrudan veya dolaylı olarak yazıp durdu. Mesela bugüne kadar yazdıklarım ve söylediklerim dikkate alınıp bir sonuca varılsa ben bunlardan biri sayılır mıyım?

Acaba Kürtlerin savaşmasından, benim gibi biri ne umabilir? Ne olursa olsun iktidar karşıtlığı mı? Ama, sırf iktidar zora düşsün diye insanların ölmesini içine sindirmek mümkün olabilir mi?

Böyle bir şeyi başka birine nasıl kolaylıkla isnat edebilirsiniz? Sahi siz ne söylediğinizin farkında mısınız?

Çalışlar’ın solcu dostlarından biri, ‘İyi ki Kürtler varmış yoksa ne yapacaktık…’ demişmiş. Oysa, Kürtlerin özgürlük mücadelesine destek vermek başka şey, bir kez daha Kürtlerin üzerine yıkılmak başka şey.

Demokrasiyi, özgürlükleri savunmak adına bir şey yapmamak için ne güzel gerekçe!

‘Yıkılalım Kürtlerin mücadelesinin üzerine, nasılsa onlar da şu aralar iktidarla karşı karşıya gelmemeye gayret ediyorlar, biz de aradan sıyrılır, hem essahtan bir pozisyon alıyor oluruz, hem risk almayız, bir de fazladan Kürtlerin sempatisini toplarız…’

Bazı kafalar böyle çalışıyor olabilir mi? Ben de şahsen bu asalak solcu ve/veya demokrat tipinden müştekiyim.

Kürtlerin savaşmasını isteyen varsa, böylesi bir cinayeti içine sindirebiliyorsa, bunu karanlık hesaplarla yapıyor olmalı. Bu çok ama çok ağır bir isnat.

Diğer taraftan, ilk ve tek HDP Danışma Kurulu toplantısında da söyledim, sonradan da yazdım; seçim sürecinde CHP ile ittifak veya CHP’ye destek vermek benim aklımın yatacağı şeyler değildi. Ama, HDP’nin başarısızlığından CHP’ye ‘tatava yapmadan’ oy verenleri sorumlu tutmak da anlaşılır şey değil.

Bir kere bu insanlar kaç kişi ki seçim sonucunu belirleme güçleri olsun?

İkincisi bu insanlar velev ki Kemalist bilinçaltları veya bilinçüstleriyle hareket etmiş olsunlar, onların bileceği iş.

HDP’nin asıl meselesi, neden Kürtlerin dışında kimseyi üçüncü bir yola ikna edememiş olması. Asıl buna kafa yormak lazım.

Bu tıpkı, solcuların başarısızlıklarından CHP’yi sorumlu tutmaları gibi ve onun devamı hastalıklı bir mantık. CHP eleştiriden azade olmamalı, ama solun başarısızlığından neden sorumlu olsun? Söyleyecek güçlü bir sözü olan çıkar ortaya, sesi bile çıkamayan, en iyi ihtimalle eskimiş bir dünyanın derinliklerinden ses veren CHP’yi iter geçer.

Bunun yerine, şimdi HDP de sorunu başkaları üzerine yıkma yoluna sapacaksa, durumu umutsuz demektir.

Diğer taraftan, ‘Her şeye rağmen HDP bir üçüncü yol açabilir’ demek, bu yolda çaba sarfetmeye devam etmek başka şey, ‘Her şeye rağmen HDP başarılı oldu’ demek başka şey….

İkincisi basbayağı kendini kandırmak veya HDP’yi, ona yakın duranları kandırmaya çalışmak. Bakın, Başbakan bile HDP’ye arka çıkar oldu, ‘Bazıları arkadaşlarını sattı, CHP’ye oy verdi’ deyiverdi. Artık bir durup düşünmek gerekmez mi?

Kısacası, ikitidarın stratejisi belli, otoriter rejimi pekiştirmek adına Kürt barış sürecini rehine almak. Bu şartlarda, bazı eski solcuların Kürt barış sürecine dair, yeni cephe açma gayreti fazlasıyla iktidarın stratejisiyle örtüşüyor. Fazladan, ‘Baskın basanındır’ mantığıyla farklı düşünenleri zan altında bırakma gayreti içindeler.

Benim gibilere bu numaralar sökmez. Eminim, derdi ‘Türklere de, Kürtlere de daha fazla özgürlük’ olan, kendinden şüphesi olmayan kimseye sökmez.

Yine de, ‘Aman yanılıp kulak asmayın bu kaşarlanmış düşünce tacirlerine’ demek isterim.