Dünyaca ünlü hukukçu ve siyasetçi Prof. Dr. Norman Paech, Kürt illerinde süren abluka ve operasyonlara, Haziran ayından itibaren tırmanan savaş ortamına ve özyönetim talebine yönelik baskılara dair değerlendirmelerde bulundu.

Dicle Haber Ajansı’na konuşan Prof. Paech, gördüğü manzarayı "barbarlık" olarak tanımlayarak, Kürtlerin özyönetim talebinin demokrasinin gereği olduğunu ve bunun er ya da geç gerçekleşeceğini söyledi.

Yasak ve yıkımın yaşandığı Kürt illerini ziyaret eden Prof. Dr. Norman Paech’in değerlendirmelerinden öne çıkan başlıklar şöyle:

BÖLGEDEKİ ABLUKA VE YIKIM

"Belirli aralıklar buraya geliyorum. Fakat bu son gelişimde gördüğüm manzara yeni bir durumdu. Derin bir barbarlık. Açıkçası böylesini ve bu kadarını beklemiyordum. Sadece binalara yapılan yıkım, tahribat değil, insanlara karşı yapılan yıkım, aşağılama. Örneğin insanların yakınlarının cenazesini alamaması, ölü bedenlerin teşhis edilemeyecek durumda olması ya da insanların bedeninin çıplak halde kamuoyunun önünde sergilenmesi gibi. Tüm bunlar inanılmaz bir barbarlık

"Tanık ve mağdurların anlatımlarından sonra maalesef fark ettik ki bizim basınımız yaşananları doğru anlatmıyor. Bu durum karşısında şaşkınız. Mesela sokağa çıkma yasağı sırasında ellerinde beyaz bayraklarla çıkmak isteyen insanların üstüne ateş açıldığını korkunç bir şekilde öğrendik. Bu bir savaş suçudur. Bu uluslar arası hukuka aykırıdır. Biz, bunun hesabı nasıl verilir ve nasıl telafisi olur diye düşünüyoruz.

"Türkiye, yüzlerce defa yaptığı hak ihlalleri yüzünden mahkum edildi. Ancak Türkiye, çoğu zaman bu kararların sonuçlarını yerine getirmeyerek boşa çıkardı. En son Cumhurbaşkanı'nın Anayasa Mahkemesi kararını tanımadığına dair söylemleri de buna işaret ediyor zaten. Burada önemli olan ve bizim dikkat etmemiz gereken şudur; Türkiye'nin bu kararların gereğini yapması hususunda takipçisi olmamız gerekir.

AVRUPA’NIN SESSİZLİĞİ

"Bu büyük bir skandaldır. Mesele Avrupa'nın kendini sadece olayın dışında tutması meselesi değildir, pratikte susarak bu katliamların ortağı olduğunu gösteriyor. Bizler, Federal Almanya hükümetine yaptığımız çağrılarda bu savaşın durması için derhal bir şeyler yapılmasını talep ettik. Fakat şunu görmemiz gerekiyor; NATO yirmi yıldan fazladır Türkiye'nin Kürtlere karşı yürüttüğü bu politikaya ve savaşa karşı hiçbir itirazda bulunmadı. Durum şimdi de farklı değil, üstüne üstlük şimdi 'Yeter ki mülteci akınını durdurun, istediğini her şeyi yapabilirsiniz' manasına gelen bir anlaşma da söz konusu. Bu skandaldır, sinizmdir. Avrupa ülkelerinin tepkisizliği, sahip oldukları ve savundukları değerlerle de bağdaşmamaktadır.

ROJAVA ÖRNEĞİ

“Kürtlerin yaratmak istediği toplum modeli git gide daha fazla vücut buluyor. Bundan ötürü sancılı bir dönemden geçiliyor. Bu örnek olabilecek toplum modeli (Rojava) bizim toplumumuzda bir rezonansa sahiptir, fakat Erdoğan açısından ise tehlikeli olarak değerlendiriliyor. Ben şahsım adına bu vadinin sonunda, her devletin içinde otonom bir Kürt yapısının oluşacağına inanmaktayım. Bu Suriye'de de olur ya da Türkiye'de de. Aynı zamanda Kürtlerin burada o toplumları da demokratikleştiren bir gerçekliğe işaret ettiğine inanıyorum. Bu benim perspektifim ve aynı zamanda da umudumdur.

ÖZYÖNETİM

"Özyönetim modelini, Avrupalı devletler çeşitli geniş boyutları ile uygulamaktadır. Bunu Türkiye ve Suriye içerisinde talep etmek son derece haklı ve doğaldır. Fazlaca gerekçelendirmeye de gerek yoktur. Kimin nasıl yaşayacağına kendisinin karar vermesi uluslar arası hukuk ve insan hakları değerleri açısından elzemdir. Üstelik de en aşağıdan en yukarıya kadar olmazsa olmazıdır. Ben Kürtlerin bu talebinin yakın zamanda gerçekleşeceğine inanıyorum.

“ULUSLARARASI MAHKEMEYE TAŞIYACAĞIZ”

“Gözlemlerimizi Avrupa'ya gittiğimizde kamuoyuyla paylaşacağız ve bu yönde hükümete baskı yapacağız. Yapılan katliamları uluslararası mahkemeler gündemine almasa bile biz uluslararası bir mahkeme kurup bu yaşananları belgeleri ile beraber anlatıp, uluslararası hukuk açısından bunun ne anlama geldiğini tartıştıracağız.”