Akademisyen Nazan Üstündağ, Özgür Gündem'deki köşesinde cumartesi günü Diyarbakır'da gerçekleşecek olan Erdoğan-Barzani buluşmasını yazdı. Buluşmanın ardından 300 ailenin evlendirileceği bir düğünün yapılacağına dikkati çeken Üstündağ, "Hakikaten dudak uçuklatıcı derecede şahane bir denklem bu. AKP'nin hayalindeki çözüm böyle bir şey işte; davullu zurnalı, farklılıkları ses farkına, boy farkına, kıyafet farkına indirgemiş, geçmişinden müsterih, hayırsever bir egemenler dansı. Bir edepli eğlence. Bir baş bağlama seansı. Hem siyaset, hem ziyaret, hem ticaret," dedi.

Üstündağ, "Erdoğan ve Barzani'nin düğünlü, dernekli buluşması bir kez daha gülümsetiyor hepimizi. Müzakereden kaçan Erdoğan artık Çillervari bir komedi filminde iyice çöpçatanlığa verdi kendini," diye de belirtti.

 İşte Nazan Üstündağ'ın "Erkekler Buluşuyor" başlıklı o yazısı:

Cumartesi günü Erdoğan ve Barzani buluşuyor. Buluşmalarının ardından 300 aileyi evlendirecekleri bir düğün yapılacakmış. Ayrıca düğünde Şivan Perwer ve İbrahim Tatlıses'in düet yapacakları belirtiliyor.

Hakikaten dudak uçuklatıcı derecede şahane bir denklem bu. AKP'nin hayalindeki çözüm böyle bir şey işte; davullu zurnalı, farklılıkları ses farkına, boy farkına, kıyafet farkına indirgemiş, geçmişinden müsterih, hayırsever bir egemenler dansı. Bir edepli eğlence. Bir baş bağlama seansı. Hem siyaset, hem ziyaret, hem ticaret.

Şivan Perwer'i, Mesud Barzani'yi, İbrahim Tatlıses'i böyle boy boy oturtup, bir tatlı seda. Bir kendinden memnuniyet. Bir mühim adamlar geçidi...

Newroz'a gelmeyen Barzani'nin, şimdi Erdoğan'ın Diyarbakır “çıkarmasına” gelmesi bir yana... Ben hakikaten işin düğün kısmındayım.

Başbakan Erdoağan, her şeyin çaresini evlenmekte, evlendirmekte görüyor. Bir çöpçatan kendisi, onu ona yakıştırıp, yapıştırmakta buluyor çareyi.

Mesela evlenenlerin öğrenim kredilerini affediyor. Evlenenlere TOKİ’den ev tavsiye ediyor. Böyle apartman apartman. Bir araba, bir daire. Kredisi bankadan. Üç çocuk, çocuk parası, anneye esnek iş, babaya sözleşmeli memuriyet. Sonra çocuklar özel okula. Biraz daha kredi. Hatta isterse Kürtçe alabilir krediyi. Barzani posteri falan bile yapıştırabilir arabasına. Bir Şivan bir İbo kaseti koyar teybe. Takdiri de devletten.

Bunların hepsi AKP işte.

Şimdi biz ne istiyoruz? Sorarlar elbet.

***

Dünyanın Bütün Sabahları isimli bir Fransız filmi vardır. 1991 yapımı olan film, 17. yüzyılın sonlarında Fransa'da geçer. Filmde eşini yeni kaybetmiş bir müzik bestecisinin şehirdeki evini bırakıp, küçük bir köyde iki kızıyla başladığı yaşamına tanıklık ederiz. Öylesine muhteşem bir müzisyendir ki, ünü saraylara kadar varır. Müziğini dinlemek isteyen 14. Louis'nin tüm davetlerini ret eder. Üstelik kimseyi talebesi olarak kabul etmez. Ta ki kızının kalbini çalarak hanesine sızan bir başka müzisyenle tanışana kadar. Ona tüm sırlarını verir. Ancak talebe sarayın davetlerine karşı koyamaz, sevgilisini ve hocasını bırakarak bir saray müzisyeni olur. Yıllar sonra geri gelecektir.

Bir bahar günü, çok erken bir sabahta usta ve çırak yürüyüşe çıkarlar. Son karşılaştıklarından bu yana çok zaman geçmiştir. Çırak ustaya sorar: “Ben” der “dünyanın en büyük saraylarında, en şatafatlı insanlara müzik çaldım.” “En iyiydim ben.” “Ama senin gibi değil.”

Usta cevap verir: “Sen dünyanın en iyi müzisyenisin.” “Sen dünyanın en güzel çiçeklerinin, en güzel güllerinin, en güzel kelebeklerinin, en güzel sabahlarının müziğini yaptın.” “Bense sabahı göremeyen çiçeğin, hiç açamayan tomurcuk gülün, kelebeğe dönemeyen tırtılın son anının, hiç gelmeyecek sabahın.” Uçsuz bucaksız kırlar dışında tanıkları yoktur.

***

Her sene verdiğim Sosyolojik Teori dersinde, sömürge sonrası eleştirel yazını anlatmadan önce bu filmi anlatırım. Sonradan filmi seyreden öğrenciler, böyle bir sahnenin filmde olmadığını söylüyorlar. Fark etmez.

Sömürgeye karşı mücadele, hatta belki de iktidara karşı verilen tüm mücadeleler, büyüyememiş çocukların, yaşayamamış evlatların, kaderine kavuşamamış ağaçların, evlerin, kültürlerin, tarihlerin mücadelesidir. Ondandır ki büyüktür, kocamandır, trajiktir, dramatiktir, bilgedir, hem bu dünyadan hem değildir. Düğün salonlarına, hane duvarlarına, özel okullara, apartmanlara sığmaz. Elbette Türkiyelileşemez. Elbette millileşemez, Avrupalılaşamaz, Müslümanlaşamaz, solculaşamaz. Geçmişten gelen bütün yükünü taşıyarak her şeyi ister, her şey olur. Sınırları ihlal eder. Sayın Barzani ve Başbakan Erdoğan düğün dernekli saray salonlarında müzik dinleyedursun.

Erdoğan ve Barzani'nin düğünlü, dernekli buluşması bir kez daha gülümsetiyor hepimizi. Müzakereden kaçan Erdoğan artık Çillervari bir komedi filminde iyice çöpçatanlığa verdi kendini. Bir zamanlar Kürtler'e “ya benimsin ya toprağımsın” diyen Türk zihniyetinin geldiği acayip bir nokta. Bir kayınçom olur musun vaziyeti.