1991 yılında Kamuoyunda “Şartlı Salıverilme Yasası“ olarak bilinen yasanın uygulanması sırasında birçok eski hükümlü (Bunlardan bazıları idam cezasına çarptırılmışlardı) önce cezaevlerinden tahliye edildiler. Bu insanlardan bir bölümü eski siyasi düşüncelerine uygun çalışmalara devam ettikleri için yeniden tutuklandılar ve eski cezalarının geri kalan kısmı da yeni cezalara eklendi. Eskiden idam cezası olan hükümlüler yeni uygulamaya göre “Ağırlaştırılmış müebbet hapse“ mahkum edildi. Bunların içinde Muzaffer Öztürk’ün durumu “örnek“ durumunda.

Muzaffer Öztürk, 1979 yılında TİKKO yöneticiliğinden tutuklu Orhan Bakır’ı İzmir’de Ege Üniversitesi Diş Hekimliğine muayene için götürüldüğü sırada kaçıranlardan biri olarak gözaltına alındı. 12 Eylül cuntası sonrasında askeri mahkemelerde yargılanarak idam cezasına çarptırıldı ve ceza Askeri Yargıtay tarafından onaylandı.

Değişik cezaevlerinde yıllarca idam edilmeyi bekleyen Muzaffer Öztürk 1991 yılında “Şartlı Salıverilme“ yasası uyarınca serbest bırakıldığında 12 yıl 4 ay hapis yatmıştı. Hapisten çıktıktan sonra düşüncelerini değiştirmediği için, herhangi bir şiddet eylemine karışmasa da 1993 yılında üst üste gözaltına alındı. Daha sonra yeniden tutuklandığında “İnfazı yakılarak“ ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

Muzaffer Öztürk’ü yakından tanıyan arkadaşları onun ve aynı durumda olan öteki siyasi mahkumların durumlarını kamuoyuna duyurabilmek ve yöneticileri gerek “Şartlı salıverilme yasası“nda gerekse İnfaz yasasında haksızlıklara yol açan maddeleri düzeltmeye çağırmak için bir imza kampanyası başlattılar.

İmza kampanyası 15 Nisan 2011 tarihinde başladı ve 15 Haziran 2011 tarihine kadar devam ettirilecek.

Kampanya sonunda toplanan imzalar bir basın açıklamasıyla Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, Adalet Bakanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na gönderilerek konunun ele alınması için girişimde bulunulacak.

Bugüne kadar 4.200 imza toplayan kampanyacılar değişik partilerden politikacıların konuyu seçim gündemlerinde de ele almalarını ve aynı zamanda halkın desteğini beklemekteler.

İmza vermek isteyenler gerçek isim ve soy isimlerini, yaşadıkları kent veya ülkeyi yazarak bu linkten http://www.gopetition.com/petitions/sadece-bir-ya%C5%9Fami-kurtarmak-istiyoruz/sign.html imzalarını gönderebilecekleri gibi doğrudan [email protected] adresine de e-maille aynı bilgileri gönderebilirler.

Muzaffer Öztürk şimdi kimsenin sorumluluğunu almak istemediği “YAŞAMA DÖNDÜRME OPERASYONU“ sırasında da kafasından kurşun yarası aldı. Olayı onun dilinden aktarıyoruz:

“'Yaşama Döndürme Operasyonu“nda Ümraniye Cezaevi'ndeydim. İkinci günde bazı koğuşların çatılarını delerek içeri girmişlerdi. En geniş alan olduğu için maltaya çıkmıştık, ama maltanın iki yanında askerler kum torbalarıyla barikat kurmuşlardı. Biz de tenekeden elbise dolaplarını kendimize korunak olarak kullanıyorduk, ama bunlar kurşun karşısında hiçbir anlam taşımıyordu. Aniden malta taranmaya başlandı. Birden başımın arkasına dünyanın en büyük balyozuyla vuruldu, yere serildim. Sanırım biraz baygınlık geçirdim, bu süreyi anımsamıyorum. Sonra elimi kıpırdattım, yaşıyordum... Yoğun bir ıslaklık ve sıcaklık vardı başımda, vurulmuştum...

Sırt üstü, tırtıl gibi geriye doğru sürünmeye başladım. Tırtıl kesinlikle benden hızlı giderdi. Arkadaşlar 'Biraz daha hızlan, biraz sola doğru' falan gibi sözlerle bağırıyorlardı. Sonradan ölüm orucunda yitirdiğimiz Nergiz Gülmez ile Düzgün isimli bir arkadaş o kurşun yağmurunun altında ayaklarımdan tutup hızla çekmeye başladılar. Bayılmışım. Ayıldığımda kusuyordum. Yine bayıldım.

Bu kez ayıldığımda başım Nergiz'in kucağındaydı ve o yaralı yerdeki saçları kesmeye çalışıyordu, ama fazla saç kesmek de istemiyordu. Kökü duruyor yoldaş, önemseme kes gitsin, diye espri yapmaya çalıştım, ama yine bayıldım. Ayıldığımda Nergiz yarayı dikmeye uğraşıyordu, ama 'Parçalanmış, tutmuyor' dedi. Bu kez bayıldıktan iki gün sonra kendime gelebildim. Nergiz hiç ayrılmamıştı başımdan. O gün bizim bölümün de duvarları delindi. Gaz bombaları attılar ve direniş bitti. Yaralı olduğum için önce bir ambulansa bindirdiler, ama bir subay geldi, 'Bunun bir şeyi yok, indirin' dedi. Sonradan yaşamını yitiren Muharrem Horuz sert tepki göstererek, beni doktora götürmeleri için direndi. Önce doktora, oradan da hastaneye götürdüler. Hem ringin içinde, hem hastanede özellikle yaraya dipçiklerle vurarak işkence ettiler.“

Facebook Sayfası: http://www.facebook.com/event.php?eid=167608846628407

DEMOKRAT HABER / A. KADİR KONUK