PKK yöneticilerinden Mustafa Karasu Almanya’da yayınlanan Yeni Özgür Politika gazetesindeki köşe yazısında Antep’teki IŞİD saldırısının arkasında MİT olduğunu, amacın hem Kürtleri sindirmek, hem de Türkiye’nin Rojava politikalarını hayata geçirmek olduğunu savundu.

Türkiye'nin Cerablus'a girmesinden önce yazılan yazıda Karasu, "Antep’teki katliam Türkiye’nin Suriye ve Rojava politikasında bir araç olarak kullanılacaktır. IŞİD saldırılarından en fazla biz zarar görüyoruz söylemiyle hem kendini temize çıkarmaya çalışacak, hem de “bu tür olaylarla karşılaşmamam için benim tampon bölge kurmam gerekir” diyecektir. Böyle bir gerekçeyle Suriye içine girmeyi, sonra da Rojava Devrimine karşı saldırılarını arttırmayı hesaplamaktadır" ifadelerini kullandı.

Karasu “AKP iktidarı şimdi Esad’a “ben PYD ve QSD’ye senin çıkarın için de karşıyım, Suriye’de bir tampon bölge kursam da bu sana karşı değildir, PYD’ye karşıdır” diyerek Suriye’yi ikna etmeye çalışmaktadır” diye yazdı.

Yazının yayınlanmasından sonra Cerablus’a Türkiye’nin müdahalesi dikkat çekti.

“Türk devletindeki Kürt karşıtlığı çok derindir. AKP de Erdoğan da bunu kabul ettiği için iktidarda kalmaktadır. Tayyip Erdoğan ve AKP varlıklarını demokrasiye değil de Kürt Özgürlük Hareketi’ni ezmeye bağlamışlardır” diyen Mustafa Karasu’nun yazısı şöyle:

ROJAVA POLİTİKASI AKP GERÇEĞİNİN AYNASIDIR

Antep’te bir katliam yaşandı; çoğu çocuk ve kadın onlarca Kürt katledildi, yüzlercesi yaralandı. Bu katliamı IŞİD’in yaptığı söyleniyor. IŞİD, AKP’nin taşeron ve provokasyon örgütüdür. Türkiye içindeki rolü budur. Bu katliam, AKP’nin politikasına hizmet için yapılmıştır. Türkiye’de IŞİD adına yapılan tüm eylemler AKP iktidarının bir siyasi amacına ya da propagandasına hizmet için yapılmıştır. Türkiye’de ve dünyada AKP’ye muhalif kesimler hedeflenmiştir. Antep katliamını değerlendirirken bu durumu gözden kaçırmamak gerekir. 

Türkiye’de IŞİD’in cephe gerisi, lojistik destek merkezleri, Suriye dışı ile ilişki kurma yerleri, Türkiye’deki örgütlenme dayanakları Antep, Urfa ve Hatay’dır. Bunu dünyada bilmeyen, duymayan kalmamıştır. Öyle ki, Suriye’deki savaş buralardan yürütülmüştür. Savaşın bir tarafı olan Esad yönetimi bunu yıllarca dillendirmektedir. En iyi savaşanlar birbirini tanır. Bu nedenle Suriye’nin söyledikleri bir gerçektir. Zaten Suriye’nin sınır komşusu olacak, bu kadar mevcut yönetim düşmanlığı yapacak, ama Suriye’deki muhaliflere destek vermeyecek! Kimse buna inanmıyor. Zaten Türkiye de bunu inkar etmiyor. Ama ben ılımlı muhaliflere destek veriyorum, diyor. 

Türkiye Suriye’de IŞİD’e de, El Nusra’ya da, Ahrar El Şam’a da ve diğer muhaliflere de destek vermektedir. Türkiye bu muhalifler arasında kendisine göre bir işbölümü yaptırmıştır. Gerektiğinde bazı şehir ve kasabaları birinden alıp diğerine verdirmektedir. ABD’yi karşısına almak istemediğinden Halep ve İdlip çevresinde ABD’nin de kabul edebileceği güçlere destek vermektedir. Türkiye birbiriyle savaşan muhalif güçlerin tümüyle de ilişkilidir. Bir gün diğerine, başka bir gün diğerine ağırlık vermekte, ama hiçbiriyle ilişkisini koparmamaktadır. Buna da maharet ve ince politika demektedir. Sanki bu durumu dünya görmüyormuş gibi kafayı kuma gömmektedir. 

Türkiye hala Suriye’de savaşın içindedir ve tüm çeteleri de kullanmaktadır. Belki çok teşhir olduğu için IŞİD’le açık ilişkilerini sınırlandırmıştır; ancak IŞİD içindeki MİT üzerinden yönlendirmeye ve kullanmaya devam etmektedir. Öte yandan IŞİD’le o kadar kirli ilişkiler içine girmiştir ki, IŞİD bir yönüyle de AKP iktidarını rehin almıştır. Bu ilişki çerçevesinde AKP IŞİD’i, IŞİD AKP’yi kullanmaktadır. 

KATLİAM MİT’İN DENETİMİNDE YAPILDI

Antep katliamının Rojava ile bağlantısı vardır; ancak bu sadece IŞİD’in Minbic’ten atılmasıyla açıklanamaz. IŞİD işin bir yanıdır. Ancak Minbic’in düşmesinden en fazla rahatsız olan Türkiye olmuştur. Kobanê kantonunun dost güçler üzerinden Afrin’le buluşmasını Türkiye istememektedir. Bu nedenle Minbic ile Afrin arasının Demokratik Suriye Güçleri tarafından kontrol edilmesini önlemeye çalışıyor. Bu çerçevede son günlerde Suriye ve Rojava’ya yönelik oyun ve provokasyonlarını arttırmış bulunmaktadır. Rojava Devrimini boğmak için Esad yönetimiyle de ilişki geliştirmeye çalışmaktadır. Zımni olarak Kürt düşmanlığında ortaklığı sürdürmektedirler. Öyle ki, Hasekê’de Suriye tanklarının ve uçaklarının sivil halkı bombalamasına en fazla Türkiye sevinmiştir. Daha önce bu tür durumlarda Esad sivilleri vuruyor derken, şimdi Esad teröristleri vuruyor demeleri, mevcut Suriye rejimiyle nasıl bir ilişki içinde olduklarını ortaya koymaktadır. 

AKP iktidarı şimdi Esad’a “ben PYD ve QSD’ye senin çıkarın için de karşıyım, Suriye’de bir tampon bölge kursam da bu sana karşı değildir, PYD’ye karşıdır” diyerek Suriye’yi ikna etmeye çalışmaktadır. Yine bu konuda İran’ın da desteğini almaya çalıştığı görülmektedir. Suriye ve İran’ın bu durumu ne kadar kabul edip etmediği bilinmemekle birlikte, Türk devletinin böyle arayışlar içinde olduğu izlenmektedir. 

Antep katliamı da Türkiye’nin Suriye ve Rojava’ya müdahale, ya da politik baskısını arttırma amaçlı yaptırılmıştır. Bu katliam MİT yönlendirmelidir. MİT, IŞİD içinde en örgütlü istihbarat gücüdür. Özellikle Antep’teki IŞİD örgütlenmesi içinde birçok MİT elemanı bulunmaktadır. Zaten birçoğu, özellikle Türkiye kökenli olanlar MİT üzerinden IŞİD ile ilişkilendirilenlerdir. Bu nedenle bu katliamın MİT’in bilgisi ve denetimi dışında gerçekleşmesi söz konusu değildir. 

Antep’teki katliam Türkiye’nin Suriye ve Rojava politikasında bir araç olarak kullanılacaktır. IŞİD saldırılarından en fazla biz zarar görüyoruz söylemiyle hem kendini temize çıkarmaya çalışacak, hem de “bu tür olaylarla karşılaşmamam için benim tampon bölge kurmam gerekir” diyecektir. Böyle bir gerekçeyle Suriye içine girmeyi, sonra da Rojava Devrimine karşı saldırılarını arttırmayı hesaplamaktadır. Bir taraftan kendisi, diğer taraftan çeteler Suriye Demokratik Güçlerine saldıracaklardır. Nitekim bu katliamdan sonra Suriye’nin Kuzeyindeki durumun Türkiye’ye nasıl zarar verdiği işlenmektedir.

Zaten Tayyip Erdoğan her ağzını açtığında “Güneyimizde Türkiye’ye tehdit olacak oluşumlara izin vermeyiz” demektedir. Kürtlerin özgür ve demokratik yaşamını kendisi için bir tehdit olarak görmektedir. Kürtler üzerinde soykırımcı sömürgeci politika izlerken, Güneyinde oluşacak özgür Kürt varlığı bu politika için bir tehdittir. Çünkü Rojava ve Kuzey Suriye’de oluşacak özgür ve demokratik Kürt yaşamının Bakurê Kurdîstan’a örnek olmasından korkmaktadır. Bu nedenle Rojava düşmanlığını bırakmamaktadır. Tüm Kürt düşmanlarıyla birleşip Kürtlerin en doğal hakları olan varlıklarını koruma ve özgür yaşama kavuşmasını engellemeye çalışmaktadır.

Antep katliamı böyle bir Kürt düşmanlığının sonucu gerçekleşmiştir. AKP iktidarı Kürt düşmanlığı yerine Kürtlerin varlığını tanıma politikası yürütseydi bu katliam gerçekleşmezdi. Bu açıdan bu katliamın failini başka yerde aramak yanlıştır. Bu katliamı IŞİD yaptı demek, gerçekliğin üstünü örtmekten başka anlam taşımaz. Bu açıdan bu katliamın neden yapıldığını ve yaptırıldığını anlamak gerekiyor. 

KANTONLARIN BİRLEŞMESİNİ ENGELLEMEK

Kuşkusuz bu katliamla birçok amaca ulaşılmak istenmiştir. Bu katliamın bir amacının Kürtleri sindirmek olduğu açıktır. Kürtlere “varlık ve özgürlük mücadelesinden vazgeçmezseniz başınıza hep bu tür şeyler gelir” demektedirler. Kürtlerin kafasında böylece korku karakolları kurmayı amaçlamaktadırlar. Bu zaten Kürtler üzerinde her gün izlenen bir özel savaş politikası olmaktadır. Böylece Kürtlerin iradesi kırılmak istenmektedir. 

Başka amaçlardan da söz edilebilir, ancak güncel olanı kantonların birleşmesinin Türkiye’de yarattığı korkudur. Çünkü bu birleşmenin önünde Türkiye’nin itirazı dışında engel kalmamıştır. İşte bu noktada Türkiye IŞİD ilişkisini devreye koymuştur. Suriye üzerinde politik gücü olanlar üzerinde baskı kurmak, onlara Suriye’nin kuzeyindeki durumun kendisi için önemine ikna etmek için bu katliam yaptırılmıştır. 

Rojava Devrimi ve Kobanê Direnişini IŞİD saldırılarıyla kıramayan Türkiye şimdi başka politika ve ilişkilerle aynı amaca ulaşmayı arzulamaktadır. Bu açıdan Antep katliamını herkes çok boyutlu ele almalıdır. Özellikle Kürt halkı ve demokrasi güçleri bu katliamın Rojava Devrimi düşmanlığı için kullanılacağını görmelidirler. Hiç kimse AKP’nin timsah gözyaşlarına inanmamalıdır. IŞİD hakkında kınama mesajı yayınlamasına da inanmamalıdırlar. AKP’nin Rojava ve Kürt düşmanlığı her türlü kirli işe gireceğini ve her türlü provokasyon yaptıracağını göstermektedir. AKP iktidarı için insanların ve özellikle Kürtlerin yaşamının hiçbir önemi yoktur. AKP’nin politikaları Suriye savaşını derinleştirmedi mi? Başka güçler yanında yüz binlerce insanın ölümünden ve ortaya çıkan yıkımdan Türkiye sorumlu değil midir? 

AKP Özgürlük Hareketi düşmanlığında kararlıdır. Rojava düşmanlığı tüm gerçekleri ortaya sermektedir. Türkiye ve Bakurê Kurdîstan’da demokrasi güçleri mücadeleyi çok boyutlu geliştirip AKP iktidarını bu politikalardan vazgeçirmediği müddetçe Kürt düşmanı politika sürecektir. AKP iktidarının mücadele edilmeden bu zihniyet ve politikayı bırakmayacağı anlaşılmıştır. 

SAVAŞ DIŞINDA BAŞKA YOL DÜŞÜNMÜYORLAR

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı AKP iktidarına, tabii ki bir bütün olarak Türk devletine “siz demokratik siyasal yollardan Kürt sorununun çözümüne varsanız, biz buna hazırız” çağrısı yapmıştır. Ancak bu çağrının olumlu cevap bulmasının çok zayıf ihtimal olduğu daha ilk günden anlaşılmıştır. Antep katliamından sonra hala PKK-IŞİD, PKK-Fethullah ilişkisinden söz edilmesi, özel savaşa dayalı ezme politikasının sürdürülmesinde ısrar edileceğini ortaya koymaktadır. 

Türk devletindeki Kürt karşıtlığı çok derindir. AKP de Erdoğan da bunu kabul ettiği için iktidarda kalmaktadır. Tayyip Erdoğan ve AKP varlıklarını demokrasiye değil de Kürt Özgürlük Hareketi’ni ezmeye bağlamışlardır. Zaten her gün “terörü gündemden çıkaracağız” demeleri, savaş dışında başka yol düşünmediklerini göstermektedir. Ya teslim olursunuz ya da savaşla ezeriz demektedirler. Özgürlük sevdasından vazgeçer ve teslim olursanız o zaman yaşayabilirsiniz, o zaman karakol ve zindan görmezsiniz demektedirler. “YA TESLİMİYET YA SAVAŞ!” Kuşkusuz teslim olalım diyenler çıkmaktadır. Ancak kırk yıldan fazladır büyük mücadele veren bu halk teslim olmayacak, direnerek özgür yaşamına kavuşacaktır. 

Antep katliamından sonra basının tutumu; olayı ele alış biçimi AKP iktidarının gerçek karakterini ortaya koymuştur. Bu nedenle fazla söze gerek yoktur. Önemli olan bu yaklaşım karşısında gösterilen tutumdur. Bu da ya kafalar kuma gömülerek gerçekler görülmeyip gerçeklerden kaçınılacak, ya da tüm demokrasi güçleriyle direnilerek bu Kürt düşmanı faşist irade kırılıp Türkiye’nin demokratikleşmesinin önü açılacaktır. (Kaynak: ANF)