Murat Belge, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın IŞİD'e karşı savaşan PKK güçleri için 'Bizim için IŞİD neyse PKK'da odur' sözlerini eleştirdi.

"Müzakere ettiğiniz herkesle canciğer olmanız beklenmez, zaten olamazsınız. Ama bir yandan adama sövüp bir yandan da müzakere edemezsiniz" diyen Belge, barış bekleyen halka verilen mesajın Erdoğan'ın 'Bizim için IŞİD neyse PKK’da odur' olduğunu yazdı.

'Peki, bu neyin politikasıdır?' diye soran Murat Belge'nin Taraf'ta yayımlanan 'Niçin Böyle' başlıklı yazısı şu şekilde:

Nedir bu nefretin kaynağı?

Ben sahnede cereyan eden bu olayların bir seyircisiyim; gözümün önünde olup bitenleri anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyorum. Ya bunun bir parçası, hattâ “mimarı” olanlar, işleri ve sözleriyle bu olayların oraya ya da buraya yönelmesinde birinci derecede rol oynayanlar? Onlar da bir gün durup “Ben burada ne rol oynuyorum?” diye soracaklar mı? Ve “tabii ki ve her zamanki gibi ben haklıyım”dan başka cevapların da mümkün olduğunu görebilecekler mi?

“Bizim için IŞİD neyse PKK da odur.”

Bu, Tayyip Erdoğan’ın sözü. O bunu söyler söylemez onun cephesi koro halinde bunu tekrarlamaya başladı. Kendisi de tekrarladı.

Bu ülkede milyonlarca Kürt yaşıyor. Yıllardan beri anlatmaya çalıştığımız gibi, her birinin PKK olgusuyla bir şekilde bir ilişkisi var. Seveni var, sevmeyeni var, çok kızanı var vb. Ama “benim gözümde IŞİD neyse PKK da odur” diyeni çıkacağını pek sanmıyorum. Büyük çoğunluğunun bir akrabasının PKK ile bir ilişkisi vardır. Olmuştur.

Yani “kitle psikolojisi”nden anlamaksa sözkonusu olan, bu “eşitleme” ya çok yanlış, ya da --ne amaca hizmet edecekse-- bir provokasyon.

Sözün “zamanlama”sına bakınca, durum daha vahim: “Bizim için aynı” denen IŞİD kapıya dayanmış, Kobane’yi ele geçirmeye çalışıyor; ele geçirdiği zaman ne yapacağını şimdiye kadar ele geçirdiği yerlerde göstermiş. Kobane’de yaşayan bazı insanların Suruç’ta yaşayan akrabaları var. Yani insanlar soluğunu tutmuş, kaygıyla izliyor; durum parlak değil. Tam o sırada beyanat geliyor.

“Bizim için IŞİD neyse PKK da odur.”

Bunu söyleyen zatın şimdiye kadar IŞİD’e gösterdiği “teveccüh”, derecesi yorumcudan yorumcuya değişse de, yalnız Türkiye’de değil, dünyada tartışılan, araştırılan bir konu.

Zaten sözün muhtemelen ilk kaynağı, dünyadaki bu ilgiye karşı bir “kendini savunma refleksi”: “IŞİD’e yeterince sert tutum takınmadım diye beni eleştiriyorsunuz! Ya siz PKK’ya sert tutum takındınız mı?”

Bu karşılaştırma da doğru değil. Dünya, PKK gibi bir ulusal dava temelinde kurulmuş örgütlerle ideoloji, inanç uğruna adam doğrayan örgütleri birbirinin “muadili” olarak görmez. Ulusal dava temelinde kurulmuş örgütlerin (ETA, IRA vb.) bayağı kötü işleri olabilir (PKK’nın da olduğu gibi), ama bunlar kelle kesmeyi “hobby” haline getirmemişlerdir, insanları diri diri toprağa gömmek veya diri diri fırına atmak gibi âdetleri yoktur.

Bunların hepsi bir yana, “Barış Süreci” diye bir şey ilân eden sizsiniz. Böyle bir başlığın vaad ettiklerinden hiçbirini yapmış değilsiniz ama bu sözün verdiği ciddi bir umut, yarattığı bir iyimserlik var. Bu “Süreç”te şimdiye kadar olanlar hakkında kamuya açıklanan, kamuoyunun bildiği şey, Abdullah Öcalan’la birtakım görüşmeler yapıldığı. Abdullah Öcalan, PKK’yı kuran kişi. Onunla bir şeyler müzakere ediyorsunuz.

Ve tam o sırada:

“Bizim için IŞİD neyse PKK da odur.”

Müzakere ettiğiniz herkesle canciğer olmanız beklenmez, zaten olamazsınız. Ama bir yandan adama sövüp bir yandan da müzakere edemezsiniz. Adamın meşrebi geniş olabilir, aldırmayabilir. Ama bu durumda o adamın sürdürdüğü müzakerenin konusu olan milyonlarca insan var. Bu insanların bir kısmı “Benim değerlerime söven adamla neyi ‘müzakere’ edeceğim?” sorusunu sorabilir.

Evveliyatını karıştırmayalım, 35 yıllık 12 Eylül uygulamalarından geçerek bugünlere gelmiş ve “barış” bekleyen bir halk var. Onlara verdiğiniz mesaj:

“Bizim için IŞİD neyse PKK’da odur.”

Yarattığı etkiyi de gördük. Şimdilik, otuz küsur ölü.

Peki, bu neyin politikasıdır?