Gazeteci Celal Başlangıç, Ortaköy’deki gece kulübü katliamı, Kürt siyasetine yönelik baskıları ve Ahmet Şık’ın tutuklanmasını köşesine taşıdı.

Başlangıç, “Bu ülkede Kürt siyasetçilerin, muhaliflerin, yandaş ya da yanaşma gazeteci olmayanların Noel Baba'nın kafasına silah dayayan vandallar kadar özgürlüğü yok. Muhalif siyasetçiler, gazeteciler olmadık gerekçelerle gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Şu günlerde yaşadığımız süreç hukuk tarihinin kara sayfalarına yazılacak örneklerle dolu” ifadelerini kullandı.
 
Gazeteci Celal Başlangıç’ın Gazete Duvar’da yayınlanan, “Keşke Noel Baba'nın kafasına silah dayasalardı!” başlıklı yazısı şöyle:

Bu ülkede Kürt siyasetçilerin, muhaliflerin, yandaş ya da yanaşma gazeteci olmayanların Noel Baba'nın kafasına silah dayayan vandallar kadar özgürlüğü yok. Muhalif siyasetçiler, gazeteciler olmadık gerekçelerle gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Şu günlerde yaşadığımız süreç hukuk tarihinin kara sayfalarına yazılacak örneklerle dolu.

Kardan adam ama biraz farklı. Sağ elini kaldırmış zafer işareti yapıyor. Sol elini yumruk yapıp havaya kaldırmış
 
Ankara’daki HDP Genel Merkezi’nin önünde öyle duruyor.
 
Eli telsizli iki sivil yaklaşıyor bu “siyasi” kardan adama.
 
Biri vurup zafer işareti yapan kolunu kırıyor. Diğeri de havada yumruk olan elini indiriyor aşağıya.
 
Muhtemelen güvenlik kameralarına takılan bu görüntüyü HDP Genel Merkezi bir notla servis ediyor:
 
“Kardan adamımıza dönük ‘yaramaz polislerin’ saldırı anı. Tutuklamadıklarına mı şükredelim, bilemedik…”
 
Böylece bir kardan adamın dünyada ilk kez polis tarafından “etkisiz hale” getirilişine tanık oluyoruz.
Havaya kalkmış sol yumruğa mı düşmanlar, yoksa dünyadaki bütün toplumların ortak diline dönüşmüş zafer işaretine mi kızıyorlar? Kim bilir belki de kardan adama Noel Baba muamelesi yapıyorlar. Malum Reina katliamına kadar Noel Baba’ya saldırmak pek moda olmuştu İslamcılar arasında.
 
Ama zafer işareti yapmak da artık bu ülkede pek öyle yabana atılacak suçlardan değil.
 
Biri diş hekimi, diğeri esnaf olan iki arkadaş Urfa’dan Mardin’e gezmeye gidiyorlar. Midyat’ta fotoğraf çektirirken bir de zafer işareti yapıyorlar. Hemen müdahalede bulunuyor polisler. İki “yerli turisti” gözaltına alıyor. Avukatları Tugay Bek’in anlatımına göre gözaltında öldüresiye dövülüyorlar.
 
Neredeyse yılın son günü haklarında dava açılıyor Evrensel’in haberine göre:
 
“Mardin’de Ömer Kara ve Kamran Ali isimli iki kişi, Midyat İlçe Emniyet Müdürlüğü önünde zafer işareti yaptıkları için gözaltına alındı ve ‘Örgüt propagandası yapmak’la suçlandı. Haklarında dava açılan Kara ve Ali’nin üç yıla kadar hapsi istenirken suçlamaya gerekçe olarak dört gün önce yaşanan bombalı saldırı gösterildi.
 
Mardin 3. Ağır Ceza Mahkemesine sunulan iddianamede, 8 Haziran tarihindeki saldırıdan dört gün sonra Kara ve Ali’nin emniyet müdürlüğü önünde zafer işareti yaparak fotoğraf çektirdikleri, bunun üzerine iki polisin kimlik kontrolü yapmak istediği yer aldı. İddianameyi hazırlayan savcılar Kara ve Ali’nin zafer işaretiyle fotoğraf çektirerek bombalı saldırıyı övdüğünü savundu ve ‘Saldırıyı bir zafer olarak gördüklerini açıkça gösterdikleri, şüphelilerin bu şekilde PKK terör örgütünün propagandasını yaptıkları anlaşılmıştır’ yorumunu yaptı.”
 
Avukat Bek de şaşırmış bu iddianameye:
 
“OHAL’le birlikte her geçen gün bizi şaşırtan yargı kararları ve iddianamelerle karşı karşıya kalıyoruz ama bu bizi son derece şaşırtan bir iddianame oldu. Şahısların ne saldırıdan haberleri var ne de olayla ilgileri bulunuyor. Turistik geziye geliyorlar. Serbest kaldıktan sonra da bu olayı unutmaya çalışıyorlar. Öyle ki bir daha emniyet ve adliyeye gitmemek için gördükleri işkence hakkında suç duyurusunda bile bulunmuyorlar.”
 
YILLAR ÖNCE TAKİPSİZLİK VERİLEN SUÇLAMADAN TUTUKLAMA
 
İçinde yaşadığımız sürecin hukuksuzluğun tavan yaptığı, adil yargılanma hakkının tümüyle ortadan kalktığı bir iktidar dönemi olarak tarihin kara sayfalarına geçeceği kesin.
 
Siyaset ve medya dünyasında gözaltı, tutuklama hızlanarak devam ediyor, hatta artık kitleselleşiyor. Hedefte olanlar da belli; yandaş ve yanaşma olmayan gazeteciler, sivil Kürt siyasetçiler, muhalifler, sosyalistler… Çember giderek genişliyor, artık laikliği savunanlar da gözaltı ve tutuklama furyasının hedefine dönüşüyor.
 
Son olarak Diyarbakır’da tutuklananlardan biri de Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Başkanlık Divanı eski üyesi Edip Yaşar oldu. İşin ilginci Yaşar’a emniyet sorgusunda yöneltilen ve tutuklanmasına gerekçe olarak gösterilen suçlamalar yıllar önce yaptığı telefon görüşmeleri, katıldığı toplantılar ve basın açıklamaları.
 
Örneğin 2009 yılında Tüm-Bel-Sen Diyarbakır Şube başkanlığı döneminde yaptığı basın açıklaması yedi yıl sonraki sorgusunda suçlama olarak yöneltilmiş Yaşar’a. Beş yıl önce bir PKK’linin cenaze törenine katılması da başka bir suçlama konusu olmuş.
 
Hatta, 1habervar.com’un yılın son günü servis ettiği habere göre, yıllar önce takipsizlik kararı verilen dosyalar bile yeni suç unsurları gibi önüne konulmuş Yaşar’ın:
 
“Yaşar’ın tutuklanma gerekçelerinden biri de DTK Başkanlık Divanı üyesiyken sivil toplum örgütü temsilcileriyle yaptığı telefon görüşmeleri oldu. Edip Yaşar hakkında yıllar önce takipsizlik kararı verilen bazı suçlamalar da Yaşar’ın tutuklanma gerekçesi sayıldı. Bu suçlamalardan biri de 2012 yılına ait. Roboski Katliamı’yla ilgili yaptığı bir konuşmadan dolayı başlatılan soruşturma kapsamında 2012’de ifade veren Yaşar’a o dönem yaptığı konuşmalar tekrar soruldu. Dört yıl öncesine ait olan ve takipsizlik kararı verilen bu suçlama Edip Yaşar’ın tutuklanma gerekçelerinden biri olarak gösterildi. Yaşar’ın tutuklanma gerekçeleri arasında son dört yılla ilgili herhangi bir suçlama olmaması dikkat çekiyor.”
 
Ağırlıklı olarak 7 Haziran seçimleri sonrasında başlayan, 1 Kasım seçimlerinin ardından hızlanan ve içinde bulunduğumuz süreçte “kitlesel bir gözaltı ve tutuklama” dalgasına dönüşen bu sürecin hedefinde HDP’sinden DBP’sine kadar bütün Kürt siyasal hareketinin kadroları var. İl başkanlarından belediye başkanlarına, ilçe başkanlarından yönetim kurulu üyelerine kadar yayılan bir yelpazede sürüyor gözaltılar ve tutuklamalar.
 
HDP Milletvekili ve Parti Sözcüsü Ayhan Bilgen’in verdiği sayıya göre sırf 2016’nın son 15 gününde gözaltına alınan Kürt siyasetçilerin sayısı 800’ü aşmış durumda.
 
Bu gözaltı furyasına tutulanlardan biri de HDP İstanbul İl Eşbaşkanları Doğan Erbaş ve Aysel Güzel’in de aralarında bulunduğu 10 yönetici.
 
Gözaltındaki HDP yöneticilerinin avukatları 15 gündür ne savcıyla görüşebiliyorlar ne de yazdıkları itiraz dilekçelerine yanıt alabiliyorlar. Avukatları Selin Yıldırım “Soruşturma numarasına bile kendi çabalarımızla ulaştık. Savcı katibine dosyayı görmek istediğimizi söylediğimizde ise ‘Dosya emniyette oluşturuluyor’ cevabını aldık. Katibin bu cevabı HDP yöneticilerinin spontane gelişen bir operasyonla alındığının itirafı. İnsanları 15 gündür gözaltında tutuyorlar, oysa ellerinde dosya bile yok. Bu şekilde gözaltı sürecini tekrar tekrar uzatarak dosya oluşturmaya çalışıyorlar” diyor. (ANF / Zeynep Kuray)
 
Şu anda 20 günü aşmış durumda HDP İstanbul yöneticilerinin gözaltı süreci. Bakalım Olağanüstü Hal’in KHK’larla getirdiği 30 günlük gözaltı süresi nasıl bir dosya oluşmasına yetecek!
 
HABERLERDEN, TWİTLERDEN ‘TERÖRİST GAZETECİ’ ÇIKARTMAK
 
Elbette sadece Kürt siyasilere, muhaliflere, hatta sıradan insanlara yönelik değil bu gözaltı, tutuklama ve dava açma furyası. Yeni yıla 145 gazeteci tutuklu olarak cezaevinde, altı gazeteci de gözaltında girdi.
 
Olağanüstü Hal ilan edildiğinden bu yana gazetecilere pek uygulanmayan 30 günlük gözaltı süreci bu kez altı gazeteci için gündeme gelecek gibi görünüyor.
 
Gözaltındaki ve cezaevindeki gazetecileri yakından izleyen CHP Medya Komisyonu üyesi ve gazeteci kökenli milletvekili Barış Yarkadaş bir haftadan fazla süredir gözaltında tutulan ve yeni yıla Vatan Emniyet’te giren altı gazetecinin durumunu değerlendirirken “Yargı çürümüş, her yeri tel tel dökülüyor” saptamasını yapıyor:
 
“İstanbul ve Diyarbakır’da bir hafta önce altı gazeteci gözaltına alındı. Tunca Öğreten, Mahir Kanaat, Ömer Çelik, Metin Yoksu, Eray Sargın ve Derya Okutan yedi gündür hücrede tutuluyor. Ve bu gazeteciler, insan kaçakçılığı yaptıkları iddiasıyla gözaltına alınan kişilerle aynı hücreyi paylaşıyor. Avukatlarının itirazları ise dikkate bile alınmıyor. ”
 
Yarkadaş’ın anlattıkları arasında ilginç bir bilgi dikkati çekiyor. Gazeteciler “Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın maillerini RedHack adlı oluşumla birlikte yasadışı bir şekilde paylaştırmak” suçlamasıyla gözaltına alınmış. Ancak bu suçlama önceki gün değişmiş. Avukatlarına önce terör örgütüne ilişkin bir soruşturma kapsamına sokulduğu söylenmiş. Ancak daha sonra RedHack terör örgütü kapsamında olmadığı için bu kez gazeteciler “terör suçu” kapsamına sokuluyor.
 
Bir soruşturmadan çok bir “intikam gözaltısı”na dönüşüyor altı gazetecinin durumu, sanki birileri “Damat-Bakanın mailleriyle ilgili haber yaparsın ha, al sana 30 gün gözaltı” diyor.
 
Elbette Ahmet Şık’ın tutuklanması da ayrı bir hukuki garabet. Dosyasında üç örgüt birden görünüyor; PKK- DHKP-C, FETÖ… Bir de bundan evvelki Ergenekon tutuklamasını hesaba katarsak sanki Ahmet’in tutuklanmadığı tek bir terör örgütü kalıyor; IŞİD… Onun için de bir dahaki sefere hayırlısıyla…
 
Ahmet’in yayınlandığı zaman soruşturma konusu olmayan, dava açılmayan, hatta açılsa bile hakkında takipsizlik kararı verilen eski haberleri, röportajları ile twitleri bir araya getirilip üç ayrı terör örgütü üyeliği suçlamasıyla tutuklandı Ahmet Şık.
 
Bir iddiaya göre hazırlamakta olduğu ve AKP’nin içini hayli sarsacak bir haber nedeniyle apar topar gözaltına alınıp tutuklandı.
 
Yayınlanmayan kitabı yazdığı için tutuklanan bir gazeteci olarak tarihe geçmişti Ahmet Şık.
 
Şimdi de hazırlamakta olduğu ancak henüz yazmadığı haberden dolayı tutuklanan bir gazeteci olarak tarihteki müstesna yerini alacak.
 
Daha da ilginci kendi selamını kendi alan adam olarak da tarihe geçecek.
 
Çünkü tutuklu gazetecilere mektup ve tebrik kartı yasağı olduğu için cezaevlerindeki gazetecilerin 100’den fazla arkadaşı bir araya gelip çektirdikleri fotoğrafla içeriye selam göndermişlerdi. Hiç değilse meslektaşları o günkü gazetede göreceklerdi yeni yıl kutlama mesajlarını.
 
İşte o gün o fotoğraf karesine girip cezaevlerindeki meslektaşlarına selam gönderenlerden biriydi Ahmet Şık. Ertesi gün gözaltına alınıp tutuklandı. Böylece de kendi selamını kendisi alan ilk gazeteci olarak tarihe geçti.
 
Günlerdir Noel Baba’ya yumruk atan takkeli ve sakallı adam afişleri, sünnet edilen Noel Baba görüntüleri pek moda. Buna en son “tüy diken” de Aydın’daki Alperen Ocakları olmuştu.
 
Efe kıyafetli göstericiler “temsili” Noel Baba’yı döve döve götürüp Mehter Marşı eşliğinde bir de silah dayamışlardı kafasına.
 
Görüntüler sosyal medyada hayli tepki çekti. Ama bu nefret gösterisiyle ilgili bir soruşturma bile açılmamıştı. Ta ki yılbaşı gecesi Reina’da 39 kişi katledilinceye kadar.
 
Katliamdan sonra Noel Baba’nın kafasına silah dayayan 10 kişi gözaltına alındı. Suçları da “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama”ydı. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ndeki ifadelerinin ardından savcılık kararıyla serbest bırakıldılar.
 
Bütün bu yaşanan olmayacaktı; Kürt siyasetçi, AKP muhalifi ya da yandaş ve yanaşma olmak yerine gerçek gazeteciliği seçmeselerdi ne gözaltına alınacaklardı ne de tutuklanacaklardı.
 
Keşke bütün bunları yapacaklarına Noel Baba’yı önce bir güzel dövüp sonra da kafasına silah dayasalardı…