1960’ların ortasında, Türk-İslam sentezcisi gazeteci ve Adalet Partisi (AP) Milletvekili Osman Yüksel Serdengeçti’nin Cebeci’deki evinde toplanan bir grup, Cumhuriyet’le birlikte yeraltına itilmiş olan İslamcı hareketin siyasal hayata girmesinin yollarını tartışmıştı. Önce hepsi de Türk-İslam sentezcisi olan Yeni Türkiye Partisi (YTP), Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) ve Millet Partisi’nin (MP) birleştirilmesini planlamışlar, ancak MP’nin buna olumlu yaklaşmaması üzerine yeni bir parti kurmaya karar vermişlerdi.

“Toy, sofu, çalışkan”

Bu gruba daha sonra, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı olan Profesör Necmettin Erbakan da dâhil olmuştu. 1926’da Sinop’ta doğan, 1948’de İTÜ Makine Mühendisliği Bölümü’nü bitiren Necmettin Erbakan için okulun mezunlar albümünde şu satırlar yazılıydı: “Toylardandır. Sofudur, dindardır ve çalışkandır. Hayatının yarısını namaz, yarısını da projeler işgal eder. Sınıfının yarısını kendisi, yarısını da arkadaşları işgal eder. Proje ve raporları, Saatli Maarif Takvimi gibi geniş izahlıdır. Herkesin bir sayfada bitirdiği konuyu o kırk sayfada özetler. Kendisine cıvata nedir diye sorarsanız, izaha demir filizlerinin naklinden başlar ve o kadar anlatır ki, nihayet namaz vakti gelir ve sonunu dinleyemezsiniz...”

Gümüş Motor fiyaskosu

Okulu bitirdikten sonra bir süre İTÜ’de asistanlık yapan Necmettin Erbakan 1953’te Almanya’daki Aachen Teknik Üniversitesi’nde doktora yapmıştı. Doktorasını yaparken Alman ordusuna tank imal eden Deutz Motor Fabrikası’nda çalışmış,1953’te İTÜ’de doçent, 1965’te de profesör olmuştu. Akademik çalışmaları sırasında iş hayatına da giren Erbakan 1956-1963 arasında kurucuları arasında olduğu Gümüş Motor firmasında genel müdürlük yapmıştı. Fabrikanın hissedarlarının çoğu Erbakan’ın da mensubu olduğu Nakşibendî Tarikatı’na bağlı olan Gümüşhaneli Tekkesi müritleriydi. Firma adını da tekkeden almıştı. Tarikatın şeyhi Mehmet Zahid Kotku da hisse sahibiydi. 1963’te yanlış yatırımlar ve hatalı üretimlerden doğan mali problemlerdeki rolü nedeniyle şirketteki görevinden istifaya zorlanan Erbakan’ın kamuoyunun dikkatini çekmesi, 1969 yılında “Anadolu burjuvazisi”ni örgütlemek için kullandığı TOBB’deki görevinden kendi deyimiyle ‘komprador-Mason bir azınlık” tarafından indirildiğinde, kendisini odasına iki gün kilitlemesiyle olmuştu. Erbakan’ın ne kadar inatçı bir siyasi kişilik olduğu bu eyleminden belliydi.

Anadolu sermayesinin desteği

Kendilerini “Bağımsızlar Hareketi” olarak adlandıran grubun arkasında Nakşibendîler, Nurcular ve Kadiriler de vardı. Harekete sonradan Milli Görüş Hareketi’ adının takılması da bu dinî hareketlerin Avrupa’daki örgütlenmelerinin Avrupa Milli Görüş Teşkilatları (AMGT) adıyla örgütlenmesinden kaynaklanmıştı. Bağımsızlar veya Milli Görüş Hareketi, parti kurma işini tamamlayamayınca, Necmettin Erbakan boş milletvekili kadrosunu doldurmak için yapılan 2 Haziran 1968 seçimlerinde AP’nin Konya milletvekili adayı olmak istemiş, bu talebi reddedilmişti. Ekim 1969’da yapılacak genel seçimlerde yeniden AP’den aday olmak isteyen Erbakan, AP tarafından ikinci kez reddedilince bu kez Konya bağımsız milletvekili adayı olarak seçimlere katılacaktı. Konyalı tüccarlar ve Anadolu sermayesinin büyük esnaflarının desteğiyle milletvekili seçilen Erbakan ve arkadaşları, 26 Ocak 1970’de MNP’yi resmen kurdular. Erbakan’ın deyimiyle “gül kokanların, cennet kokanların” partisi MNP’nin kuruluşunu ilan eden basın toplantısında, “partiye Masonların ve Siyonistlerin alınmayacağı” ilan edilmişti.

MNP’nin kuruluşu üzerine CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, “İyi olmuş parti kurdukları, bakalım elli sene sonra oranları kaça düşmüş öğreniriz” demişti. AP’den istifa eden Hüsamettin Akmumcu ve Hüseyin Abbas’ın katılımıyla MNP, TBMM’de üç sandalyeye sahip olunca, İnönü Malatya’da tekrar konuştu: “Bir mühendis efendi çıkmış, İmam Gazali’yi ve İmam Rabbani’yi okutacağız diyerek, iktidara geleceğini ümit ediyormuş. Böyle şey olmaz!”

Milli Nizam Marşı

MNP’nin amblemi “şahadet parmağı havada sağ el” idi. Bir de parti marşı vardı: “Hür Dünya’nın göbeğine/ Milli Nizam yazacağız/ Kuşların göz bebeğine/ Milli Nizam yazacağız/ Yola, ağaca, pınara/ Esen yele yağan kara / Yağmur yüklü bulutlara/ Milli Nizam yazacağız/ Koç burcuna, yay burcuna / Bebeklerin avucuna/ Minarelerin ucuna/ Milli Nizam Yazacağız/ Herkes duyacak, bilecek/ Gizlenmez gayri bu gerçek/ Yaprak yaprak, çiçek çiçek/ Milli Nizam yazacağız.”

Necip Fazıl Kısakürek ve Eşref Edip gibi İslam entelektüellerinin sahneye çıktığı Ankara Büyük Sinema’da 8 Şubat 1970 günü yapılan kuruluş toplantısında, Necmettin Erbakan Milli Nizam Partisi kurucuları takdim olundu. Erbakan ise asıl kurucular olarak Nizamülmülk’le başlayıp Sultan Hamid’le biten upuzun bir liste sundu izleyicilere. Kronolojik olarak karışık sunulan 13 kişilik listede Ulubatlı Hasan bile vardı.

Antisemitizm şampiyonu

Ruşen Çakır’ın deyimiyle, MNP İstanbul’un Fethi, Viyana Kuşatması gibi söylemleriyle “Osmanlıcı”; Kurtuluş Savaşı’na yaptığı göndermelerle “Milli Bağımsızlıkçı”; ayetlerden yaptığı alıntılarla “İslamcı”; ve sanayileşme söylemiyle “Modernist” bir partiydi. Ancak bunların yanı sıra ciddi bir antikomünist, antisemitik bir dili vardı. Erbakan ve arkadaşları ileriki yıllarda “Beynelmilel Yahudilik”, “Beynelmilel Siyonizm”, “Nil’den Fırat’a Büyük İsrail”, “Ortak Pazar Siyonizmin bir oyunudur”, “Ortak Pazar’a girmek Türkiye’nin İsrail’e bir vilayet olmasıyla sonuçlanabilir”, “İsrail Güney Amerika’ya nakledilmelidir”, “Terörün kökünü ararsak, Tevrat’a kadar gitmek gerekir” gibi fikirlerin mucidi olarak, antisemitizm tarihçemize önemli katkılar yaptılar.

Gönderen de getiren de asker

Partiyi ortaya çıkaran o yıllarda sert biçimde ilerleyen kapitalistleşme süreci idi. Tarımsal üretimin egemen olduğu bir düzenden sanayi kapitalizminin egemenliğine geçilirken taşrada ekonomik durumları her geçen gün bozulan küçük sermaye grupları, küçük toprak sahipleri, küçük esnaf ve zanaatkârlar; büyük kentlerde her geçen gün daha da yoksullaşan muhafazakâr emekçi kesimler ile çıkar çatışması yaşayan sermaye kesimlerinin bir bölümü, nihayet Cumhuriyet’in katı laikleştirme politikalarından rahatsız dindar kesimler MNP’nin kitle tabanını oluşturdular. Bu kesimler çıkarları ve beklentileri çoğu zaman birbirine zıt olsa da kurtuluşlarını Erbakan’ın “İslam kardeşliği” sosuyla süslenmiş millileşme (sanayileşme) hamlesinde gördüler.

Kapitalizmi, ahlaksızlık, namussuzluk ve rüşvetle özdeşleştiren MNP’nin, kapitalist tekellerin partisi diye nitelediği AP için çok ciddi bir tehlike haline gelmesi ile Kemalist rejimin temel direklerinden laiklik ilkesine meydan okuması birleşince, MNP’nin sonu geldi. 12 Mart 1971 Muhtırası’nın etki alanındaki Anayasa Mahkemesi jet hızıyla karar verdi ve 20 Mayıs 1971’de partiyi kapattı. MNP yöneticileri hakkında herhangi bir ceza davası açılmadı ama Necmettin Erbakan, “sağlık nedenleri” ile İsviçre’ye gitti (kendi deyimiyle “Hicret etti”) ve 2,5 ay ortalığın yatışmasını bekledi. İstanbul sermayesinin örgütü TÜSİAD’ın tam bu günlerde kurulması herhalde tesadüf değildi.

Ancak Erbakan’ın gidişi değil dönüşü çok tartışıldı. Çünkü iddialara göre 12 Mart darbesinin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur ile Orgeneral Turgut Sunalp İsviçre’ye giderek, Erbakan’a Türkiye’ye dönüp parti kurması için her türlü güvenceyi vermişlerdi. Amaçlarının AP’yi durdurmak olduğu da söylendi, dini komünizme ve sola karşı dalgakıran olarak kullanmak olduğu da söylendi. Bu bağlamda ABD’nin ünlü Yeşil Kuşak Projesi ile ilişkilendirildi. Hakikaten 1971’de kapatılan TİP’in yöneticilerinin siyasi yasağı sürerken, MNP’lilerin siyasi yasaklarına son verilmesi hakikaten ilginç bir durumdu. Sonuçta, MNP’nin kadroları, benzer bir tüzükle, 11 Ekim 1972’de, Süleyman Arif Emre’nin genel başkanlığında Milli Selamet Partisi (MSP) adıyla yeni bir parti kurdular.

“Kıbrıs Fatihi” Erbakan

Kuruluş çalışmaları içinde yer alan Erbakan, partiye resmen 1973’ün mayıs ayında katıldı. 20 Ekim 1973 seçimlerinde ağırlıklı olarak kentlerden oy alan parti yüzde 11,8 oyla 48 milletvekilini Meclis’e sokmayı başardı. Seçimlerin galibi ise yüzde 33 oy alan CHP idi. Seçimlerden sonra partinin genel başkanı olan Erbakan, 25 Ocak 1974’te CHP lideri Bülent Ecevit’le koalisyon hükümeti kurdu ve Başbakan Yardımcılığı’na getirildi.

Bu dönemde, “Milli Görüş”e anlam kazandırmak için “Yeniden Büyük Türkiye”, “Maddi ve Manevi Kalkınma” sloganları ortaya atılmıştı. Bunların bize anlattığı, Erbakan’ın derdinin kapitalizmle değil, onun ahlakıyla ilgili olduğuydu. Sonuçta işin maddi yanında (“Ağır Sanayi Hamlesi”, “Milli, Güçlü, Süratli, Yaygın Kalkınma”) diğer partilerle aynı paydada buluşulmuş, manevi yanında (“Ahlak”, “Saadet”, “Maneviyat”) ise retorik düzeyde bir tepki konulmuştu. Nitekim Erbakan’ın “maddi kalkınma” projelerinin hiçbiri işlemedi. “Fabrika yapan fabrikalar” sloganı ile temeli atılan 200 fabrikadan sadece 70’i işletmeye açılabildi, gerisi paslı tabelalar olarak kaldı. Bu yüzden de Şeyhi Zait Kotku ve akıl hocası Necip Fazıl Kısakürek tarafından ciddi biçimde eleştirildi.

Buna karşılık, Nakşibendî, Kadîrî ve Nurcu kadrolar devlet mekanizmasında daha çok yer aldılar. Ancak gerek bakanlıkların paylaşılması sırasında tarikatlar arasında çıkan kavgalar, gerekse 15 Mayıs 1974 günü hükümetin Meclis oylamasına sunduğu Genel Af Yasası’na Erbakan cezaevindeki solcuları çıkarmamak için hayır oyu verilmesini isterken, bazı MSP milletvekillerinin evet oyu vermesi üzerine hem parti, hem de koalisyon hükümeti ciddi bir krize girdi. Üstüne üstlük 1974 Kıbrıs Harekâtı ile “Kıbrıs fatihi” unvanını almayı başaran Erbakan, Ecevit’in ve TSK’nın Kıbrıs’tan erken çekilmesine itiraz edince 17 Kasım 1974’te koalisyon hükümeti dağıldı.

Milliyetçi Cephe hükümetleri

31 Mart 1975’de, Süleyman Demirel’in başkanlığında 1. Milliyetçi Cephe Hükümeti olarak bilinen AP, MSP, MHP ve CGP hükümeti kurulduğunda Erbakan yine Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı idi. Bu sürecin mimarı Türk-İslam sentezcisi Aydınlar Ocağı, partiye damgasını vuran ise Nakşibendî-Nurcu çekişmesiydi. (Daha radikal bir siyasi tavrı olan Süleymancılar ise MNP ve MSP’den uzak durmuşlardı.) Bu döneme Erbakan’ın “Kadayıfın altının kızarıp kızarmadığına bakacağız” sözü damgasını vurdu. Kadayıfın altının kızarması hükümeti düşürme zamanının geldiğini gösterecekti. Ne kadayıfın altı kızardı, ne de Erbakan hükümeti düşürmeye cesaret edebildi! Erbakan’ın adı, “Kadayıfçı” ya çıktı, hükümeti deviren ise Demirel oldu.

5 Haziran 1977’de yapılan erken seçimlerde geleceğin parlak siyasetçisi Turgut Özal, AP’den gelen teklifi kabul etmeyerek İzmir birinci sıradan MSP milletvekili adayı olmayı tercih etti, fakat seçilemedi. Özal’ın amacının MSP’nin başına geçmek olduğu söyleniyordu. 1977 seçimlerinde Güneydoğu Anadolu’da dikkati çeken bir artış sağladı ancak oy oranı yüzde 11,8’den yüzde 8,6’ya, milletvekili sayısı 48’den 24’e düştü. MSP, Demirel başkanlığındaki 2. Milliyetçi Cephe Hükümeti’ne girdi. 24 milletvekiline rağmen Erbakan’ın MSP’nin “anahtar parti” olduğunu düşünerek taviz vermemesi yüzünden AP epey zor günler yaşadı. TÜSİAD’ın ekonomide ve siyasette bazı düzenlemelerin gerektiği yolundaki müdahalelerinin sonucu olarak 24 Ocak 1980 Kararları’nın damgasını vurduğu bu dönemde siyasi literatüre “Renksizler”, “Batı taklitçileri” gibi kavramları katan, Anıtkabir’e gitmeyi reddeden, 23 Nisan kutlamalarına katılmayan MSP’nin sonunu 12 Eylül 1980 askerî darbesi getirdi.

Şeriat gelecek derken

Darbeden bir hafta önce Konya’da yapılan “Kudüs’ü Kurtarma ve Gençlik Mitingi” sırasında “Dinsiz Devlet Yıkılacak Elbet”, “Şeriat Gelecek, Gözyaşı Dinecek”, “Şeriat İslam’dır, Anayasa Kuran’dır”, “Ne Doğu Ne Batı, Tek Yol İslam” gibi sloganlar atılması, miting sonrasında takkeli, sarıklı, yeşil cübbeli ve boyunlarında tespihler asılı eylemcilerin içki satan dükkânlara saldırması, turistlerin kaldığı otellerin camlarını kırması darbecilere iyi bir malzeme oldu. MSP, cunta tarafından diğer partilerle birlikte kapatıldı. Diğer parti liderleriyle birlikte Zincirbozan’a götürülen Erbakan, 1981’de serbest bırakıldı. MSP davasında Erbakan ve diğer yöneticiler için 36 yıla kadar hapsi isteniyordu ama 4,5 yıl süren MSP davası tüm sanıkların beraatıyla sonuçlandı.

“Adil Ekonomik Düzen”

21 Eylül 1983’de kurulan Refah Partisi, kurucular listesinin Milli Güvenlik Konseyi (MGK) tarafından veto edilmesi üzerine 1983 genel seçimlerine katılamadı ancak, 1984 seçimlerinde yüzde 4,4 oy almayı başardı. Bu dönemin şiarı ise “Adil Ekonomik Düzen” idi. Bu düzenin niteliğini merak edenlere parti broşürü şu cevabı veriyordu: “Gerçek ve tek özel sektörcü parti Refah Partisi’dir. Tek serbest piyasapartisi Refah Partisi’dir.” 1986’da halk oylamasıyla siyasi yasaklar kaldırılınca Erbakan yeniden partinin başına geçti. Siyasi literatüre “Batı taklitçileri”, “Renksizler” gibi terimler katan Erbakan’ın başkanlığında girilen 1987 genel seçimlerinde oylarını yüzde 7,1’e çıkaran parti yüzde 10’luk ülke barajını geçemediği için Meclis’e temsilci gönderemedi.

1991 seçimlerine RP çatısı altında Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi ile ittifak yaparak girdi ve yüzde 17’ye yaklaşan bir oy aldı. Erbakan da Konya’dan milletvekili seçildi. Artık taşranın değil 1960’lardan beri büyük kentlerin çeperlerinde oluşmuş gecekondu mahallelerinin, sosyolojik terimle, varoşların oyuna talipti RP. Nitekim 1995 genel seçimlerinde yüzde 21,4 oy alarak büyük bir patlama gerçekleştirdi. RP artık birinci partiydi. Bu başarı, Erbakan’ın 13 Nisan 1994 tarihinde parti grubunda yaptığı “Refah Partisi iktidara gelecek. Adil düzen kurulacak. Sorun ne? Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı, kanlı mı olacak kansız mı? 60 milyon buna karar verecek” şeklindeki ünlü konuşmasının ardından geldiği için önemliydi. Kısa ömürlü DYP-ANAP koalisyonundan sonra kurulan RP-DYP (Refahyol) Koalisyonu’nda Erbakan Başbakan, Tansu Çiller Başbakan Yardımcısı idi.

Söylem ve eylem farkı

Fransa’da yayımlanan L’Express dergisinin muhabiri Jean-Michel Demetz 14 Haziran 1996’da yayımlanan yazısında Erbakan hakkında şöyle diyordu: “Bebeksi yüzü, beyaz bıyığı ve şişman görünüşüyle, Cezayirli bir sakallıdan ziyade iki savaş arasında yaşayan soylu Belçikalı Kilisesi’nden birini andırıyor. 70 yaşındaki Necmettin Erbakan gösterişli kravatlarının güzelleştirdiği Batılı kıyafetlerine rağmen Avrupa’yı çok endişelendiriyor. Erbakan kendisine uzlaşmaya açık, entegrist düşüncelere muhalif, ılımlı bir İslamcı görünümü vermeye çalışıyor. Bu zengin, yetmişlik delikanlı parlamenter demokrasinin bütün dolambaçlarını biliyor. 70’li yıllarda sol ve sağın yönetimindeki koalisyon hükümetlerine katıldı. İstanbul Kapalı Çarşı’sının kurnaz tüccarını aldatan gevşek havasıyla şarkı söyler gibi konuşarak, davetlilerine vişne suyu ikram ettirirken çevresini etkilemeyi biliyor. Toprak ve dövizden elde ettiği servetin tadını hiç pişmanlık duymadan bir Avrupalı burjuva gibi çıkarıyor. Lüks arabalar, Ege sahilinde yazlık ev, şatafatlı kutlamalar –geçen sene kızının düğününde olduğu gibi– Erbakan, dünya nimetlerinden elini eteğini çekmiş gibi değil. İnsani görünümlü bu İslamiyet endişe verici çizgiler taşıyor.”

“Glu glu dansı yapıyorlar”

Rejimin sahipleri Milli Görüş ideolojisinden mi, yoksa Susurluk Kazası’nın arkaplanının aydınlatılması için başlatılan ve Erbakan’ın “glu glu dansı” diye, RP’li Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın “mum söndü oynuyorlar” küçümsemeye çalıştığı “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eyleminden mi endişeliydiler bilinmez, 28 Şubat 1997 tarihli “Post-modern Darbe” ile İslamcı muhalefet (daha doğrusu İslamcı muhalefetin radikal kanadı) yine sahneden aşağı itilmeye çalışıldı. Aslında ilk hamle başarılı olamamış, “Refahyol” hükümeti ayakta kalmayı başarmıştı. Ama Yargıtay Başsavcılığı RP’nin “laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline geldiğini ve ülkeyi giderek bir iç savaş ortamına sürüklediği” iddiasıyla 21 Mayıs 1997’de dava açınca Erbakan pes etti ve 28 Haziran 1997’de Cumhurbaşkanı’na istifasını sundu. İstifa bile malum odakları yatıştırmadı, nitekim RP 16 Ocak 1998’de kapatıldı. Üstelik bu kez iş sağlam tutulmuş, beyan ve eylemleri ile partinin kapatılmasına neden olan Necmettin Erbakan ve altı arkadaşına beş yıllık siyaset yasağı konmuştu.

AKP’nin doğum sancıları

1997’de RP’nin kapatılma olasılığına karşı kurulan Fazilet Partisi (FP) 1999 seçimlerinde yüzde 15,4 oy almakla kalmayıp, “başörtülü” Merve Kavakçı’yı Meclis’e sokunca, Yargıtay Başsavcısı tekrar harekete geçti. Yine “laikliğe aykırı” eylemlerden dolayı 22 Haziran 2001’de FP kapatıldı. Bu süreçte Erbakan son derece silik bir profil çizdi, 28 Şubat darbesi hakkında tek kelime etmedi.

FP’nin kapatılması üzerine Milli Görüş Hareketi ikiye bölündü. Erbakan ve çevresinde yer alan “Gelenekçiler”, kapatılan FP’nin genel başkanı Recai Kutan’ın başkanlığında 20 Temmuz 2001’de Saadet Partisi’ni (SP) kurdular. İstanbul Büyükşehir eski Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve çevresinde yer alan “Yenilikçiler”, 14 Ağustos 2001’de Adalet ve Kalkınma Partisi’ni (AKP) kurdular. Böylece kurulu düzene ciddi eleştiri getirmek bir yana, düzenin bir parçası olmayı seçen “İslamcı retorik” partilerinin yerini ilk kez kurulu düzene ciddi eleştiri yapan bir “İslamcı” parti almış oluyordu. Bu yeni parti, artık sadece muhafazakâr kent ya da taşra yoksullarının değil, gözünü dünyaya dikmiş, hırslı kent ve taşra zenginlerinin de partisi olacaktı.

Kayıp trilyon davası

Necmettin Erbakan’ın son yılları epey hareketli geçti; 1997’de kapatılan RP’ye Hazine yardımı olarak verilen 1 trilyon TL’nin hazineye iade edilmemesi üzerine açılan davada “özel evrakta sahtecilik” suçundan iki yıl dört ay hapis cezasına mahkûm edildi. Aynı konuda haklarında fezleke hazırlanan Abdullah Gül ve Abdülkadir Aksu ise milletvekili dokunulmazlığı sayesinde yargılanmaktan kurtuldular. Erbakan’ın cezası AKP’nin TCK’da yaptığı bir değişiklik sayesinde ev hapsine çevrildi, bu ev hapsi de 2008 yılında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından “sürekli hastalık” gerekçesiyle affedildi. Erbakan’ın FP’nin başörtülü milletvekili Merve Kavakçı’ya çok ağır sözler eden Bülent Ecevit için 2006 yılında mevlit okutması buna karşılık son nefesine kadar “28 Şubat” hakkında tek kelime etmemesi birer soru işareti olarak kaldı. 2010 yılında tekrar SP’nin başına geçen Erbakan, 27 Şubat 2011 tarihinde son nefesini verinceye kadar siyasete devam etti. Cenaze törenine iştirak edenler arasında TSK mensupları da vardı.

Özet Kaynakça: Necmettin Erbakan, Milli Görüş-Temel Görüş, Derleyen: A. Lalik, Dağarcık Neşriyat Dağıtım, 1975; Kenan Akın, Milli Nizam’dan 28 Şubat’a Olay Adam Erbakan, Birey Yayıncılık, 2000; Ruşen Çakır, Ne Şeriat Ne Demokrasi, Refah Partisini Anlamak, Metis, 1994; Çakır, Ayet ve Slogan, Türkiye’de İslami Oluşumlar, Metis, 1994, Çakır, Milli Görüş Hareketi, İletişim, 2005; Oral Çalışlar, Refah Partisi Nereden Nereye, Pencere Yayınları, 1997; Türkiye’de Siyasi Düşünce, İslamcılık, (6. Cilt), İletişim, 2005; Serdar Şen, Refah Partisi’nin Teori ve Pratiği: Adil Düzen ve Kapitalizm, Sarmal Yayınevi, 1995. (TARAF)