Ali Duran Topuz, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin 25 Eylül’de düzenlemeyi planladığı bağımsızlık referandumu ve İstanbul Barosu ile Türkiye Barolar Birliği tarafından yapılan referandum açıklamalarını değerlendirdi.

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı  Metin Feyzioğlu’nun, “Kuzey Irak referandumu çatışmalara zemin hazırlar” açıklamasını değerlendiren Topuz, “İstanbul Barosu ile Türkiye Barolar Birliği, Güney Kürdistan’daki referanduma karşı çıktı. İstanbul, hükümete doğrudan çatarken, Barolar Birliği bir üst merci imiş gibi “devlet politikası”nın ilkesini ilan etti. Ben MGK’yı yönetiyor olsaydım, ikisini de davet ederdim” dedi.

Ali Duran Topuz’un Gazete Duvar’da yayınlanan, “MGK’ya iki yeni üye: Feyzioğlu ve Durakoğlu” başlıklı yazısının bir bölümü şu şekilde:

Önce İstanbul Barosu sahne aldı. “IKBY’deki referanduma karşıyız.”

Türkiye Barolar Birliği durur mu, o da hamle etti: “Kuzey Irak’taki referandum uluslararası hukuka ve Irak Anayasası’na aykırıdır. Hiçbir hukuki dayanağı yoktur.” Nerden biliyor? E barolar birliği başkanı “Av. Prof. Dr” unvanına sahip bir kere. Zaten kendisine bağlı İstanbul Barosu’nun metni, self determinasyon diyor, BM şartı diyor, BOP diyor, emperyalizm diyor, puzzle diyor, kırmızı çizgi diyor; Birlik de ayrıntı isteyen oraya baksın gibilerinden çıkışıyor. “Kendi kaderini tayin hakkı”nı, hukuk bilen baro olarak elbet biliyorlar, zaten karşı çıktıkları sadece “Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkı”, konu “etnik” yani, yoksa hukuk başımız üstüne!

Durakoğlu yönetimindeki İstanbul Barosu’nun açıklaması, müthiş, ne ararsan var içinde. Hükümeti beğenmiyor, uyarıyor, alaycı bir tonla ayık olmaya çağırıyor; Barolar Birliği hükümetler üstü bir konuma tek cümlelik bir kibir gösterisiyle yerleşiyor:

“Devletimizin, hükümetlere göre değişmeyen temel politikasının, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması olduğunun altını çiziyoruz.”

BORU DEĞİL, BARO

Biri altını, biri üstünü çiziyor. Hemen söyleyelim ki iki baro da MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Twitter üzerinde yaptığı açıklamanın patetik ve retorik düzeyi karşısında hayli sönük kalıyor; fakat siyasal pozisyonlarını vurgularken sergiledikleri hırs da Devlet Bahçeli’yi hayli sönük bırakıyor. “Hukuk” diyorlar, tabi, hukuk önemli. Boru değil, baro bu, hukuksuz olur mu? İstanbul Barosu, Birleşmiş Milletler’in bir hukuk birimi imişçesine bir uluslararası hukuk tiradı atıyor. Barolar Birliği ise kemale ermiş, “birlik” olmanın ruhuna uygun bir şekilde, sadece otoriter bildirimle yetiniyor: Aykırıdır. O kadar. Zorlasak, cevabı bilebiliriz: O uluslararası hukuk, etnikler arası hukuk değil. Biz etnik olana karşıyız. Vesselam.

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin 25 Eylül’de yapmaya hazırlandığı referandumdan iki gün önce, 22 Eylül’de Milli Güvenlik Kurulu toplanacak. AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin referandumu hakkındaki “devlet kararı”nın o toplantıda alınacağını duyurdu. Acaba İstanbul Barosu ve Barolar Birliği de mi o toplantıya katılsa? Çünkü ikisinin metni birleştirilirse, ortaya güzel bir “MGK bildirisi” çıkar. Yok ama, İstanbul Barosu, hükümeti doğrudan doğruya suçluyor, Barolar Birliği daha yüce gönüllü olduğu için, olmaz da devletin temel politikasının ne olduğunu unuturlar diye, politikanın ne olduğunu söylüyor. Yani artık gitmese de olur, MGK prensibi öğrendiğine göre, “sağ duyu”lu bir karar alacaktır.

KAMUOYU DA SİZİ TARTIŞACAK

İstanbul Barosu açıklamasında bir muhteşem cümle var, “İstanbul Barosu olarak, bu referandumun uluslararası hukuk boyutunun kamuoyunda tartışılmadığını teyid ederken…” diye başlıyor, sonra da “bu bağlamdaki” değerlendirmelerini kamuoyuna sunuyorlar. Hemen belirtelim: İstanbul Barosu yönetim kurulu olarak, demelisiniz; çünkü İstanbul Barosu’nda sizin gibi düşünmeyenlerin sayısı baro yönetim kurulunun sayısının yüzlerce kat üstünde. İstanbul Barosu metnini okuyunca referandumun Erbil’de değil de Diyarbakır’da yapılacağı kuşkusuna kapılmak mümkünse de, hükümetten daha öngörülü olduğu iddiasında bir yapıyla karşı karşıya olduğumuza göre, ses etmemek daha doğru olur. Ama işte serde baro üyeliği olunca, sormadan duramıyor insan: Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içinde avukatlık faaliyeti yürüten şahısların mesleki çıkarlarını korumak üzere kurulmuş bir meslek teşkilatının, Irak içindeki bir federe bölgenin hazırlandığı bir referandumun, o ülkeyle komşu olmaktan başka ilişkisi olmayan bir ülkenin kamuoyu tarafından yeterince tartışılmamış olmasındaki üzüntüsünün sebebi nedir? Devlet Bahçeli’nin sebepleri, örneğin, anlaşılır: Türk milliyetçisi bir siyasal hareketin lideri olarak, Türkiye’de gönlünü kazanarak siyasal gücün artıracağı seçmenin duygularına sesleniyor. İstanbul Barosu ve Barolar Birliği nereye sesleniyor? Kime? Hangi sıfatla? Temsilcisi oldukları avukatlık, yani savunma mesleğinin bundan yararı ne olacak? Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi referandumu yapıp “bağımsızlık” arzusu yüzde 50 artı bir oranında kabul gördüğünde, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde savunma mesleğini yürüten avukatlar bal kabağına mı dönüşecek? Peki referandum kamuoyunda tartışılıp tartışılıp bir sonuca varıldığında, IKYB Başkanı Mesut Barzani, “Türkiye’deki baro başkanları haklı, ben bunları düşünemedim, vazgeçtim” mi diyecek? Ya da referandumda “Hayır” çıktığında (Gülmeyin, söz temsili, diyorum) Türkiye’ye birden bire hukuk mu gelecek?

NE OLMUŞTU?

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Feyzioğlu, 25 Eylül’de Kuzey Irak'ta yapılması planlanan referandumun Irak anayasasına ve uluslararası hukuka aykırı olduğunu savundu.

Fevzioğlu, referandumun bölgede istikrarı daha da bozabileceğini öne sürerek, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) tüm itirazlara rağmen 25 Eylül’de yapmayı planladığı bağımsızlık referandumunun hiçbir hukuki dayanağı olmadığını savundu.

Referanduma ilişkin açıklamasında “Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin 25 Eylül’de yapacağını ilan ettiği referandum uluslararası hukuka ve Irak anayasasına aykırıdır” diyen Feyzioğlu, şöyle konuştu:

“Hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Komşumuz Irak’ın toprak bütünlüğünü parçalamayı hedefleyen ve etnik kökene dayandırılmak istenen yeni yapının, başta Kerkük’te olmak üzere, içinden çıkılmaz etnik ve mezhepsel çatışmalara sebebiyet vereceği açıktır. Bu çerçevede, referandumun yapılmasının, bölgemizde istikrarı daha da bozacağına, yeni ve büyük uyuşmazlıklara, hatta silahlı çatışmalara zemin hazırlayacağına dair düşünce ve kaygılarımızı kamuoyunun bilgisine sunuyoruz. Aklı selimin galip gelmesini diliyoruz.”

Yazının tamamına ulaşmak için tıklayınız.