Prof. Mesut Yeğen'in, Taraf Gazetesi’nde CHP’nin Kürt Sorunu'na yaklaşımındaki değişikliği ele alan yazısının tamamı aşağıda:

Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa seçilmesiyle başlayan CHP’nin büyük dönüşümü seçim beyannameleriyle tamamlandı. ‘Yeni CHP’ hazır; alıcılarını bekliyor.

Sahi, ne oldu CHP’de bu son birkaç ayda?

Benim anladığım şu: “Değişiyormuş gibi yapalım” diyenler “değişiyormuş gibi dahi yapmayalım” diyenleri mağlup etti. Yeni CHP gürültüsünün ardında olan biten bundan ibaret.

Yanlış anlaşılmak istemem. CHP zinhar değişmez diyenlerden değilim. Her toplumsal varlık gibi CHP de değişebilir elbette. Ancak malum, toplumsal varlıkların kimi zor, kimi kolay değişir. Yine malum, kendi rutinine gömülmüş kalmış varlıklar biraz zor değişir; hele de söz konusu rutini değiştirmeye koyulmuş irade zayıf ya da sahte bir iradeyse. CHP’nin durumunda söz konusu olan da bu. Ne CHP’nin yirmi senelik rutininin kendiliğinden bozulacağı var, ne de yeni CHP diyenlerde bu rutini bozacak niyet ve cesaret.

CHP rutini

CHP’nin yirmi senelik rutini şu oldu: Arka planında İstanbul sermayesinin Anadolu sermayesini tedip işinin olduğu bürokratik elitle yeni muhafazakâr elit arasındaki çatışmada İstanbul sermayesinin ve bürokratik elitin yanında olmak (Doğan Medya ve TSK müttefiki olarak CHP): Anadolu sermayesiyle yeni muhafazakâr elitin tedibi işinde gayri meşru araçların kullanımına onay vermek (28 Şubat ve 27 Nisan muhibbi olarak CHP): mezkur gerilimin tezahür biçimlerinden muhafazakâr görünürlüğün stigmatize edilmesine destek olmak (Nur Serter olarak CHP): eğitimsiz, muhafazakâr ve yoksul çoğunluktan ‘hoşlanmamak’ (Bekir Coşkun olarak CHP): Kürt meselesinin (1930’larda olduğu gibi) tedip ve tenkille hallolunmaya çalışılmasına onay vermek (Onur Öymen olarak CHP).

Yirmi senelik bu rutinin sonunda CHP, vesayet rejiminin, bürokratik elitin partisi oldu. CHP’ye kitle partisi hüviyeti kazandırmaya devam eden ve ağırlıkla kentli ve eğitimli orta sınıflarla Alevilerden oluşan kalabalıklaraysa dindarlardan, eğitimsizlerden, yoksullardan, Kürtlerden, gayri-Müslimlerden, özcesi memleketin iktisadi-kültürel statükosunu değiştirmeyi talep edenlerden ‘endişeli olmak’ düştü. Özetle, CHP’nin yirmi senelik rutininin esası servetin ve tanınmanın yeniden bölüşümünü talep edenlerin karşısında statükoyu savunmak oldu. Sanıldığının aksine, endişeli modernlerden ziyade, modernlikten, (değişen) hayattan endişelilerin partisi oldu CHP.

CHP rutini bu. Peki CHP’de son zamanda olan biten bu rutinin bozulacağına işaret ediyor mu? Başka çaresi olmadığından mecburen bu işe inanmış görünenlere bakılırsa tabii ki; bana kalırsa pek değil. Görebildiğim her türden işaret şunu gösteriyor: Birkaç isim müstesna, yeni CHP kadrolarının söz konusu rutini kırmaya niyeti yok. Parti yönetiminin bütün yaptığı bu rutini bozmaya niyet etmiş gibi görünmekten ibaret.

Niyet

‘Yeni CHP’ nidalarının ardında bütün olan bitenin “CHP rutinini bozmaya niyet etmiş gibi görünmek” olduğunun işareti çok. Başörtüsü, vesayet meselelerinde verilen işaretlere hiç girmeyeyim; daha iyi takip ettiğim Kürt meselesinde verilen işaretlerden bahsedeyim.

Malum, ‘yeni CHP’, Kürt meselesinde de yeni şeylere niyet etmiş görünüyor. CHP’nin Kürt meselesinde yenilenme niyetinin işareti olarak seçim bildirgesi gösteriliyor. Bildirgenin Doğu ve Güneydoğu’da Tam Demokrasi başlıklı bölümünde şunlar taahhüt ediliyor: “baskılara son verip toplumsal barışı kurmak”, “Kürt yurttaşlarımızın kimliklerini yaşamalarının önündeki engelleri çoğulcu ve özgürlükçü demokrasiyle aşmak”, “faili meçhuller için komisyon kurmak”, “talep eden yurttaşlara anadil öğrenimi olanağı sunmak”. Yerel Yönetimler başlıklı bölümde de Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Şartına konulan çekincelerin kaldırılacağı taahhüt ediliyor.

CHP’nin Kürt meselesinde yeni şeylere niyet ettiğinin göstergesi olarak selamlanan bu taahhütler bana daha ziyade CHP’nin Kürt meselesinin esasına bulaşmayacağının, Kürt meselesindeki yirmi senelik rutini bozacakmış gibi yapacağının taahhüdü gibi görünüyor. İzah edeyim.

Şurası doğru: 2011 bildirgesinde yer bulan bu taahhütlerle eski CHP’nin işi dahi olmazdı. Ama şu da doğru: Eski CHP’nin Kürtlerden muhabbet görmek gibi bir derdi de yoktu. Yeni CHP’ninse böyle bir derdi var ya da böyle bir derdi olduğuna dair bir görüntü oluşturmak istiyor. Ancak enteresan bir durum var: Yeni CHP, Kürtlerden muhabbet görmek istiyor ama Kürt meselesinin esasına ilişmeden.

Kürt meselesinin esası görmek isteyen herkesin gözü önünde duruyor. Kürt meselesi, Cumhuriyetin dil ve idare siyasetinin kökten bir biçimde yenilenmesine dair, işin içine silahın da dahil olduğu, bir siyasi itirazdan başka bir şey değil. Böyle olması hasebiyle de halli için şu araçlar gerekiyor: Siyasi af yoluyla PKK’nın yasal bir aktöre dönüşünün önünün açılması, Kürtçe eğitim yoluyla Cumhuriyetin dil siyasetinin, bir tür özerklik yoluyla da Cumhuriyetin idare siyasetinin yenilenmesi. Kürt meselesinin esası buyken, siyasi aftan söz etmeden faili meçhul komisyonu kurmayı vaat etmek, Kürtçe meselesini, “isteyen yurttaşlar Kürtçeyi devlet okullarında öğrenir” diyerek halletmeyi taahhüt etmek, özerklik meselesinin yerel yönetimler şartına konulan çekincelerin kaldırılmasıyla halledileceğini sanmak, “ben Kürt meselesiyle ilgileniyormuş gibi yapayım, siz beni meselenin esasıyla uğraşıyormuşum varsayın” demekten başka bir şey değil.

Dokümanlar

Yeni CHP’nin Kürt meselesi mesaisinin CHP rutinini bozacakmış gibi yapmaya sınırlı bir jestten öteye gitmeyeceğinin tek işareti taahhüt edilenlerin meselenin esasına dokunmaması değil. CHP dokümanlarına egemen ruh da bu durumu teyit ediyor. Bu ruhun gezindiği en önemli metin CHP’nin 2011 seçim bildirgesi. Bildirge, esasta CHP’nin özgürlükçü bir demokrasinin peşinde olduğunu ve “Kürt yurttaşları[n] kimliklerini yaşamalarının önündeki engelleri[n] çoğulcu ve özgürlükçü demokrasiy[le] aşılacağını taahhüt ediyor. Yalnız bir sorun var gibi: CHP, bir yandan özgürlükçü demokrasiyi kurup, Kürt yurttaşların kimliklerini yaşamalarının önündeki engelleri kaldıracağını beyan ederken, diğer yanda da Atatürk ilkelerine ve altı ok ilkesine bağlı kalacağını taahhüt ediyor. İlm-i simyanın peşinde olmak bu olsa gerek.

Eğitim meselesiyle ilgili söylenenler de CHP’nin Kürt meselesinde yenilenmeye niyeti olmadığını gösteriyor. Bildirge, CHP’nin “ilköğretim[in] Türk ulusal eğitiminin genel amaçları doğrultusunda yeniden gözden geçirilece[ğini] ve Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, demokratik ve laik değerleri benimsemiş, insan hak ve özgürlüklerine saygılı yurttaş işlevini ön plana çıkaracağını” beyan ediyor. Dikkat: Kürt meselesini Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı kalarak ve Türk ulusal eğitiminin genel amaçları doğrultusunda halledeceğini beyan eden bir CHP var karşımızda.

CHP’nin terör bahsinde söyledikleri de ortada yeni bir CHP olmadığını gösteriyor. Terör, Güvenlik ve Huzur başlıklı bu bölümde “terörden zarar gören yurttaşlarımızın mağduriyetlerini giderecek her türlü önlemi[n]” alınacağı duyuruluyor. Malum, Türkiye’nin bu bahisteki en büyük meselesi doksanlarda yerinden edilen bir milyonun üzerinde yurttaşla ilgili. Yine malum, söz konusu meseleye dair 2003 tarihinde bir yasa çıkarıldı: “Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun”. Bürokrasi, meclis, müesses nizam meselenin terörden doğan zarar meselesi olmadığını, terörle mücadeleden doğan zarar meselesini olduğunu ikrar etmiş, CHP ise bu faciayı adlandırmak için terörden doğan zarar demeye devam ediyor. Birileri yeni CHP mi demişti?

48 sayfada tek bir Kürt sözü yok

CHP’nin Kürt meselesinde yaptığının yeni bir şeyler yapıyormuş görünmekten ibaret olduğuna işaret eden en önemli dokümansa partinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Ekonomik Kalkınma ve Stratejik Hedefler başlıklı raporu. DPT mahreçli bir bürokrasi metnine benzeyen bu şık rapor bölgenin ekonomik panoramasını çizip, muhtemel CHP iktidarının neler yapacağını anlatıyor; 48 sayfada, tek bir kez bile Kürt kelimesini kullanmadan. Durumu bir kez daha tekrar edeyim: Fındık üreticisinden, çay üreticisine hemen herkesle ilgili broşür, hemen her meseleyle ilgili bir rapor hazırlayan CHP, sıra Kürt meselesine gelince içinde Kürt kelimesi geçmeyen 48 sayfalık bir bölgesel kalkınma raporuyla yetinmiş. Hülasa, Doğu ve Güneydoğu Raporu da CHP’nin Kürt meselesinin esasıyla halleşme niyeti olmadığını gösteriyor.

Doğrusu, CHP dokümanlarının açıkça gösterdiği bu durumu aslında Kılıçdaroğlu defalarca beyan etti. “Kürt meselesi”, “Kürt” tabirlerini kullanmaktan her defasında özenle sakınan Kılıçdaroğlu, Kürt meselesindeki kati teşhisini Van’da duyurdu. Ortada, dille, kimlikle değil, açlıkla, işsizlikle ilgili bir mesele vardı Kılıçdaroğlu’na göre. Van’da gençler Kılıçdaroğlu’ndan iş istemiş ama kimse, ‘ben Kürtçe konuşamıyorum’ dememişti. Kılıçdaroğlu’nun teşhisinde ya benim anlayamadığım bir derinlik var ya da durum şu: Kılıçdaroğlu’nun BDP’den, PKK’dan, DTK’dan, onlara muhabbet gösteren yüzbinlerce Kürtten ya haberi yok, ya da bu yurttaşları ve taleplerini Kürt meselesi içinde değil de, terör meselesi içinde düşünüyor.

Cesaret

CHP’nin Kürt meselesi siyasetinin yeni bir şeyler yapmak niyetindeymiş gibi görünmekten ibaret olduğuna işaret eden bu analize karşı şu denebilir: CHP’lilerin yeni bir CHP’ye niyetleri var aslında ama cesaretleri yok. Olabilir!

Doğrusu, CHP’lilerin yerinde kim olsaydı cesaret edemezdi bu rutini kırmaya. Ne de olsa, yirmi senenin sonunda CHP seçmenlerinin çoğu yukarıda sözünü ettiğim rutinin doğruluğuna iman etmiş durumda. Bu durumda, yeni CHP diyerek yapılacak bir hamle mevcut seçmeni de kaçırabilir.

Dolayısıyla, doğrudur, yeni CHP’nin “değişiyormuş gibi yapalım” tavrının arkasında “CHP’nin asıl seçmenini ürkütmeyelim” kaygısı yatıyor olabilir. Bu doğruysa, bütün hesap, “değişiyormuş gibi yapalım” siyasetinin başarılı olması, yeni seçmen getirmesi karşılığında, mevcut CHP seçmeninin ‘öz yeni’ CHP’ye onay vermesini beklemek üzerine kurulu. Bu durumda, ortada açık bir paradoks var: CHP yenilenmedikçe yeni seçmenle buluşamıyor, yenilenirse mevcut seçmeni kaybedebilir. Durum buysa, “CHP’nin yenilenmeye niyeti var ama cesareti yok” demenin anlamı yok, çünkü bu cesaret gösterilmedikçe yeni bir CHP’ye niyet edilmiş olunmayacak.

Kaldı ki, ortada bir cesaret sorunundan ziyade, bir niyet sorunu olduğunun işareti daha çok. Yeni CHP’nin mimarları, parti meclisini, milletvekili aday listelerini bildiğince oluşturduğu gibi, yeni bir CHP’yle seçmen karşısına da çıkabilirdi. Bu olmadığına göre, yeni CHP’nin bu kadar yeni olduğunu kabul etmekten başka çare yok. Hem zaten yeni CHP’nin mimarları arasında CHP’ye değişiyormuş gibi yapmaktan fazlasını yakıştırabilecek, çok değil üç, beş kişi gören oldu mu?

*Şehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi / [email protected]