ZEYNEP KURAY / ANF

1990’lı yıllarda işlenen failli meçhul cinayetler kapsamında hazırlanan ve Mehmet Ağar, Korkut Eken ile İbrahim Şahin‘in de sanık olarak yer aldığı iddianame Ankara 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. O dönem yaşanan vahşetlere tanıklık edenlere ise bir yenisi daha eklendi. “Ölüm Listesi “ olarak adlandırılan listede yer alan onlarca kişiden biri olan Kürt yapımcı ve yönetmen Senar Turgut, 1990 yıllarında Kürt işadamları, aydınları ve siyasetçilerine yönelik gerçekleştirilen vahşi infazların soruşturmasına tanıklık etmek istiyor.

Senar Turgut, öldürülen Kürt İşadamı Behçet Cantürk’ün kendisine, dikkat etmesi gerektiğini, hedefte olduğunu ve acilen yurtdışına çıkması gerektiğini söylediğini, kendisinin de aynı listede yer aldığını hatırlatınca, dönemin Özel Harekat Daire Başkanı Mehmet Eymür ve dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın 1 Milyon Dolar karşılığında listeden ismini sildirdiklerini, kendisi açısından artık sorun olmadığını belirttiğini anlattı.

Senar Turgut şöyle devam etti:

“Ben ise ona her ne kadar da bu adamlara güvenmemesi gerektiğini hatırlatsam da beni dinlemedi. Bu Behçet Cantürk’ü son görüşümdü. Pasaportuma el konulduğu için sahte pasaportla yurtdışına çıktıktan kısa bir zaman sonra, Behçet’in öldürüldüğü haberini aldım. İki ay sonra Türkiye’ye tekrar döndüğümde Behçet Cantürk’in abisi Nizam ile görüştüm. Bana kardeşini öldürtenin bizzat Mehmet Eymür olduğunu söyledi.

SENAR TURGUT İLK KEZ ANLATI

Senar Turgut 1990’lı yıllarda işadamları teker teker öldürülürken yakın arkadaşları Adnan Yıldırım, Savaş Buldan ve Behçet Cantürk’ün ısrarları sonucunda yurtdışına çıkmasıyla infaz edilmekten son anda kurtulmuştu. 15 cinayet davasının görüleceği Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne tanıklık etmek isteyen Turgut, namlunun ensede olduğu o yıllarda yaşadıklarını ilk kez ANF’ye anlatı.

Tarih 4 Kasım 1993’tü. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller İstanbul’da Holiday Inn Oteli’nde ellerinde PKK’ye haraç veren işadamlarının ve sanatçıların listesi olduğunu iddia etti. Çiller’in, “Onlardan hesap soracağız” diye biten konuşmasından sonra Kürt işadamları teker teker infaz edilmeye başlandı. Bu listede yer alan ve infaz edilmekten son anda kurulan Kürt aydınlardan biri de yönetmen Senar Turgut’tu.

YASAKLANAN İŞKENCE SAHNELERİNİN GERÇEĞİNİ YAŞATTILAR

Senar Turgut’a yönelik baskıların başlangıcı Rıfat Ilgaz’ın hayatını konu alan “Karartma Geceleri” filminin yapımcısı olmasıyla başladı. Film, işkence sahneleri yer aldığı gerekçesiyle yasaklanırken, filmin yapımcısı Turgut ise bir toplantı için gittiği Van‘da filmden dolayı aynı işkencelere maruz kaldı.

Turgut bir ay boyunca Van Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele bürosunda yaşadığı işkenceleri şöyle anlattı, “Van havalimanında İstanbul’a dönecekken etrafım özel timler tarafından sarıldı. Yanımda beni yolcu etmeye gelen SHP Milletvekilleri Mehmet Ali Eren ile Adnan Erkmen da vardı. Milletvekilleri ne kadar karşı gelseler de apar topar gözaltına alındım. Van Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele’ye getirildiğimde yaptığım film gerekçe gösterilerek, “Sen solculuk, Kürtçülük propagandası yapıyorsun. Polisi kötülüyorsun. PKK ile ilişkin nedir?” diye sorguya çektiler. Daha sonra gözlerim kapatılarak elektrikten, falakaya günlerce çok ağır işkencelerden geçirildim.

ÖLDÜRDÜĞÜM NE İLK NE SON OLACAKSIN

Günlerce yatırılıp ayak baş parmaklarımdan, cinsel organıma kadar elektrik verdiler. Her elektrik seansında beni sürekli tehdit eden bir polisin küfürbazlığı ve kalın sesi hafızama yerleşmişti. Yine ameliyat masası diye adlandırdıkları işkence masasına yatırıldığım bir gün yine aynı polis kulağıma, “Senar Turgut benim öldürdüklerimden ne ilk ne de son olacaksın. Çok insan bu tezgahlardan geçti. Hepsi kendine çok güveniyordu, aylarca direndiler ancak sonunda bülbül gibi öttüler” dedi. O gün öyle bir elektrik vermişler ki bayılmışım. Ayıldığımda bodrum katında bir hücredeydim. Gözlerim açıktı. Polisler panik içindeydi. Islanmış elbiselerimi üzerime koymuşlardı. Kıştı ve çok soğuktu. Günlerce yemek vermemişlerdi. O an hücremden beni defalarca tehdit eden aynı kalın ve küfürbaz adamın sesini duydum. Bir polisle tartışıyordu.

O İŞKENCECİ İBRAHİM ŞAHİN’Dİ

Genelde kimseyi teşhis etmemem için tuvalete götürülürken gözlerin bağlanır, ihtiyacını görmeden önce açılır, ancak hemen akabinde sırtın dönükken kapatılır. Ancak o gün tuvalet ihtiyacımızı karşıladıktan sonra görevli polisi çağırmak için defalarca kapıyı çaldım ancak kimse gelmedi. Ne olduğuna bakmak için kapıyı açtığımda karşımda dolgun, orta boylu bir adam lavaboda ellerini yıkıyordu. Göz göze geldik. Beni görünce panikledi. Polisleri çağırarak, ‘Kim açmış bunun gözlerini’ diye bağırdı. O an kalın ve küfürbaz adamla karşı karşıya olduğumu sesinden anladım. Polisler benim gözlerimi bağlarken şahıs bana, ‘Bak ben sana işkence yapmadım. Yarın öbür gün bir delilik yapma sakın’ diyerek beni uyardı. Ben ise hiç sesimi çıkartmadım. Diyarbakır DGM’ye çıkartıldım ve serbest bırakıldığımda tek derdim bu işkencecilerden birisinin ismini öğrenmekti. İsminin İbrahim olduğunu öğrendiğim polisin soy ismini bulmak için çok çabaladım ancak bulamadım, ta ki bir gün gazetede fotoğrafına rastlayana kadar. O zaman işkencecimin isminin İbrahim Şahin olduğunu öğrendim.”

TURGUT ARTIK HEDEF TAHTASINDA

Gördüğü yoğun işkenceler nedeniyle Bahçelievler Yaşam Hastanesinde uzun bir süre tedavi gören Turgut, ancak bir sene sonra toparlanabildi. 1991 yılında Tarık Akan, Mine Çayıroğlu, Menderes Samancılar gibi tanınmış sanatçıların da rol aldığı Kürtçe Sîyabend û Xecê isimli filmde, çekimler için gittiği Çatak’ta da özel timler onu rahat bırakmadı. Timlerin her gün film setinde rahatsız edilen Turgut, son sahneyi çektiği gün tekrar gözaltına alındı. Turgut, baskılardan korkan Tarık Akan, Yaman Okay ‘ın, “Ne işimiz var Kürtçe filmle’ deyip çekip gittiğini, diğer sanatçıların ise kendisini gözaltından çıkartmak için uğraştıklarını anlattı. Yine Van Emniyet Müdürlüğü Terör ile Mücadele şubesine götürülen Turgut, iki hafta boyunca çok ağır işkencelerden geçirildi. Çıkartıldığı Diyarbakır DGM’de “PKK propagandası yapmak” iddiasıyla tutuklanıp Diyarbakır cezaevine konuldu. Turgut Avrupa’nın yoğun tepkisi üzerine serbest bırakılsa da artık hedef tahtasındaydı.

YAKALAMA EMRİ MEĞER İNFAZ EMRİYMİŞ

1993 yılında Çiller‘in İstanbul Bakırköy’deki Holiday Inn otelinde Kürt işadamları Behçet Cantürk, Adnan Yıldırım, Savaş Buldan’ın da içinde yer aldığı ölüm listesini açıkladığını film çekimi için bulunduğu Amerika’da öğrendiğini anlatan Turgut, o an bu tehditlerin gözdağı olduğunu düşünerek dikkate almadığını ifade etti. Ancak 1 hafta sonra dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in aynı liste üzerine tehditler savurması sonrası listedeki isimlerin teker teker infaz edilmeye başladığını belirten Turgut, durumun ciddiyetinin o zaman farkına vardığını söyledi. Turgut yaşananları şöyle aktardı, “Ölüm listeleri giderek yayılmaya başladı. Özellikle Diyarbakır, Bingöl ve Lice’de o dönem gerilla ve askerler arasında yoğun çatışmalar yaşanıyordu. Ben o sıralar bir toplantıya katılmak üzere Almanya’ya giderken, Atatürk Havalimanında yolum polisler tarafından kesildi. Bingöl’de yakalamam olduğunu söyleyen polisler beni havalimanı karakoluna götürdü. Avukatım Şenay Gün haberi alır almaz Andan Yıldırım ve Savaş Buldan ile birlikte tutulduğum karakola geldi. Avukatım yakalanma gerekçesini sorduğunda polisler hiçbir bilgilerinin olmadığını söylüyordu. Yakalama gerekçesini öğrenmek üzere Bingöl’e çekilen faksta sadece yakalama emri dışında bir şeyin yazılmamış olması bizi iyice şüphelendirdi. İnfaz sırası bana gelmişti.

Savaş ve Adnan hemen araya girerek kefaletle beni bıraktırdılar. Ancak polisler pasaportuma el koyarak ertesine güne kadar bana müddet verdi. Tabii ki ertesi gün havalimanına gitmedim. Beni bırakan komiser ve polisler ise açığa alındı. Daha sonra avukatımın yaptığı araştırmalar sonucunda Bingöl’de böyle bir yakalama emrinin olmadığı ortaya çıktı. Meğer yakalama emrim infaz emriymiş.

6 ŞAHISTAN BİRİ AYHAN ÇARKIN’DI

Her gün bir infaz haberi geliyordu. Bir gün yaz aylarında Ankara‘da Şahin Erörs, siyasetçi Süleyman Uçar ve sekreterim bürodayken ben şans eseri çıktıktan yarım saat sonra, eli silahlı sakallı 6 kişi tarafından bürom basıldı. Kendilerini polis olarak tanıtan şahıslar fotoğrafımı göstererek beni sormuşlar. Arkadaşlar da benim İstanbul’da olduğumu söyleyerek bürodan çıkmalarını sağlamışlar. Daha sonra o 6 kişiden birinin tetikçi Ayhan Çarkın olduğunu öğrendim. İki ay sonra aynı adamlar bu kez İstanbul’daki büromu bastılar. Korkudan ne iş yerime ne de evime uğrayabiliyordum. Adamların peşimde olduklarını biliyordum.

EYMÜR VE AĞAR’DAN ‘LİSTEDEN İSİMLERİ SİLDİK’ YALANI

Adnan Yıldırım ve Savaş Buldan yurtdışına çıkmam için her gün beni ikna etmeye çalışıyordu. Ben de onlara eğer benimle gelirlerse gideceğimi söyledim. Ancak onlar bunu kabul etmediler. O günlerde Bakırköy’de bulunan büroma gelen İşadamı Behçet Cantürk, bana dikkat etmem gerektiğini, hedefte olduğumu ve acilen yurtdışına çıkmam gerektiğini söyledi. Kendisinin de aynı listede yer aldığını hatırlatınca bana, dönemin Özel Harekat Daire Başkanı Mehmet Eymür ve dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın 1 Milyon Dolar karşılığında listeden ismini sildirdiklerini, kendisi açısından artık sorun olmadığını belirtti. Ben ise ona her ne kadar da bu adamlara güvenmemesi gerektiğini hatırlatsam da beni dinlemedi. Bu Behçet Cantürk’ü son görüşümdü. Pasaportuma el konulduğu için sahte pasaportla yurtdışına çıktıktan kısa bir zaman sonra, Behçet’in öldürüldüğü haberini aldım. İki ay sonra Türkiye’ye tekrar döndüğümde Behçet Cantürk’in abisi Nizam ile görüştüm. Bana kardeşini öldürtenin bizzat Mehmet Eymür olduğunu söyledi.

EN ACI VEDA

Bir süre İstanbul’da kalan Turgut, arkadaşları Adnan Yıldırım ve Savaş Buldan’ı son görenlerden. Hayatının en acı vedasını anlatan Turgut, “Her zamanki gibi Yeşilköy’deki Polat Oteli’nde buluştuk. Adnan’ın arkadaşları da vardı. Otel lobisinde oturuyorduk. Birden karşımızda oturan yaşlıca, zayıf bir adamın bizi izlediğini fark ettim. Bunu Adnan’a söylediğimde iyice paranoyaklaştığımı ifade ederek güldü. Ancak adam benim onu fark ettiğimi anlayınca, hızlı adımlarla çıkıp gitti. Bunun üzerine biz de hemen otelden ayrıldık. Adnan ve Savaş arabalarına binerken, kendilerine çok rahat davrandıklarını söylememe rağmen, onlar hala benim için endişeliydiler. Benim tekrar yurtdışına çıkmam gerektiğini söyleyip duruyorlardı. Bu onları son görüşümdü” diye konuştu.

POLİSLERİN GÖTÜRÜDÜĞÜNÜ GÖREN TANIK: FETTAH

Bu görüşmeden sonra Avrupa’ya giden Turgut, her gün istisnasız Adnan Yıldırım ve Savaş Buldan’ı arabadaki mobil telefonlardan arayıp iyi olup olmadıklarını soruyordu. Ancak o gün, aradığında bu kez telefonu kimse açmadı. Daha sonra Adnan Yıldırım, Savaş Buldan ve Hacı Koray’ın geç saatlerde Çınar otelin Casinosu’nda sivil polislerce emniyete ifade verme bahanesiyle her birinin ayrı araçlara bindirilerek götürüldüğünü öğrendi. O gece Casino’da Adnan Yıldırım, Savaş Buldan ve Hacı Koray ile birlikte Yüksekovalı Fettah isimli bir kişi de olduğunu belirten Turgut, “Sivil polisler Adnan ve Savaş’ı almaya geldiklerinde şans eseri Fettah lavabodaymış. Ancak çıktığında Adnan, Savaş ve Savaş’ın akrabası olan Hacı’nın götürüldüğünü gördüğünde aşağı inmemiş. Eve döndüğünde ise hemen Adnan ve Savaş’ın ailelerine haber vermiş. Telefonda görüştüğüm Savaş’ın abisi Nihat Buldan bana emniyeti aradığını, telefonu açan polisin Adnan, Savaş ve Hacı’nın emniyette olduğunu doğruladığını söyledi. Daha sonra emniyet bu hususu inkâr etti. Adnan, Savaş ve Hacı’nın sivil polisler tarafından götürüldüğü gece, koskoca Çınar otelindeki güvenlik kameraları da ne hikmetse bozuk çıktı” dedi.

DAVAYA TANIK OLARAK MÜDAHİL OLMAK İSTİYORUM

Turgut, aradan 20 yıl geçtiğini ancak Kürdistan coğrafyasını kana bulayan JİTEM’ciler gibi Kürt işadamlarını, aydınlarını, siyasetçilerini infaz edenlere de dokunulmadığını hatırlattı. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Mehmet Ağar, Korkut Eken ve İbrahim Şahin’in yargılanmasının geç kalınmışsa da önemli bir gelişme olduğunu belirten Turgut, 15 cinayet davasının görüleceği mahkemeye tanık olarak müdahil olmak istediğini söyledi.