Mahkeme kararı ile kayyım atanan, genel merkezi İstanbul’a taşınan ve Mart 2017’de toplanan olağanüstü genel kurulla yönetimi değişen İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği’nin (MAZLUM DER) İstanbul Şubesi, OHAL Dönemi Hak İhlalleri raporu yayımladı.

Raporda, 15 Temmuz 2016 sonrası ilan edilen olağanüstü hal ile birlikte başlatılan soruşturmalar, kötü muamele, toplu cezalandırma gibi konular yer aldı.

Raporda “Darbe sonrasında başlatılan ve yer yer cadı avına dönüştürülen soruşturmalar ile somut delil olmaksızın birçok kimse hakkında örgüt üyeliği nedeniyle hukuki takibat başlamıştır” ifadeleri yer alırken hakkında soruşturma başlatılan kişilerin büyük mağduriyet yaşadıkları aktarıldı:

“Şüphelinin bile haberdar olmadığı dosyaların medyaya sızması hem yargı üzerinde baskı oluşturmakta hem de şüphelinin kamuoyu nezdinde peşinen mahkûm edilmesine yol açmaktadır. Bu durum OHAL öncesinde ‘cemaat yargısı’nın ihdas ettiği ve OHAL döneminde de tekrarlanan/vazgeçilmeyen kötü bir alışkanlıktır.”

‘TOPLU BİR CEZALANDIRMA ARACINA DÖNÜŞTÜ’

Cumhuriyet’ten Sinan Tartanoğlu’nun haberine göre, raporda hak ihlalleri sıralanırken bu ihlaller başlıklar halinde sıralandı. Raporda öne çıkan başlıklar şöyle:

İnsanımız, darbelerden çektiği kadar OHAL uygulamalarından da çekmiştir. 15 Temmuz sonrası ülke adeta KHK’larla yönetilir hale gelmiştir. Darbe sonrasında başlatılan ve yer yer cadı avına dönüştürülen soruşturmalar ile somut delil olmaksızın birçok kimse hakkında örgüt üyeliği nedeniyle hukuki takibat başlamıştır.

KHK’larla ve KHK’lere dayanılarak idari tasarrufla ihraç edilen kişiler ve aileleri düşünüldüğünde toplumun büyük bir kısmının bu durumdan etkilendiği açıktır. Ek tedbirlerle birlikte ihraçlar, aileleri de etkileyen toplu bir cezalandırma aracına dönüşmüştür.

Çıkarılan KHK’lerin hem uluslararası insan hakları ilkelerine uygun olması, hem de OHAL süresi sonunda yürürlükten kaldırılması büyük önem taşımaktadır. Bu hususun güvence altına alınması için de Anayasa Mahkemesi’nin KHK’leri en azından temel hak ve özgürlükler bağlamında denetlemesi ve insan hakları ihlallerine yol açan düzenlemeleri iptal etmesi gerekir.

İş yükü ve soruşturmaların genişliği gibi mazeretler, temel hak ve hürriyetlerin kısıtlandığı tutukluluk hallerinde geçerli kabul edilemez. Kişilere karşı devletin değil devlete karşı kişilerin korunduğu bir sistemde ortaya çıkan bu ve benzeri sorunlarda birey endeksli çözümler üretilmelidir.

Raporda, “FETÖ üyelerinin haberleşme aracı” olarak bilinen Bylock mesajlaşma programı de ele alınırken kötü muamelenin endişe yarattığı vurgu yapıldı:

Bylock delili karşısında kişinin lehine olan delillerin dikkate alınmaması, salt Bylock delilinin genelgeçer bir tutuklama nedeni sayılması ve böylece özgürlüklerin kısıtlanması hukuka ve insan haklarına aykırıdır. Lehe olan delillerin varlığına rağmen, aleyhe görülen bir delilin varlığının tek başına yeterli görülmesinin hukukun genel ilkelerine aykırılık oluşturacağı tartışmasızdır. Uygulamada böyle örneklerin sıklıkla yaşandığı görülmektedir.

OHAL sürecinde yeniden işkence ve kötü muamele iddialarının gündem edilmesi endişe vericidir. Bazı durumlarda şüphelinin bile haberdar olmadığı dosyaların medyaya sızmasıdır ki, bu durum hem yargı üzerinde baskı oluşturmakta hem de şüphelinin kamuoyu nezdinde peşinen mahkûm edilmesine yol açmaktadır. Kamuoyu vicdanında mahkûm edilmiş bir kişiye karşı yargı süreçlerinde ne kadar adil davranılabileceği ciddi bir soru işaretidir. Bu durum OHAL öncesinde “cemaat yargısı”nın ihdas ettiği ve OHAL döneminde de tekrarlanan/vazgeçilmeyen kötü bir alışkanlıktır.

28 Şubat’ın “brifingli yargısı” ve “paralel yargı” tarafından haksız bir şekilde hükme bağlanmış olan kimi davaların, yargı yükü mazeretinin arkasına sığınarak OHAL yargısı tarafından da onanmasıdır.

MAĞDURİYETLER VE 3 ÖRNEK

FETÖ soruşturmaları nedeniyle birçok insanın mağdur olduğu raporda yer alırken bu mağduriyetler de örnekler üzerinden açıklandı. Raporda 3 mağduriyete ilişkin şu örnekler yer aldı:

19 yaşında üniversite öğrencisi 16 yaşındaki imam hatip öğrencisi iken Bylock kullandığı gerekçesi ile tutuklanmıştır. Suç isnadının yapıldığı tarihte hukuken çocuktur. Lehe olan delilleri dikkate alınmadan tutuklanmıştır. 3 aylık tutukluluk süresinden sonra tahliye edilmiştir. Ancak, üniversitede sınavlarına giremediği için dönem kaybına uğramıştır.

Üniversitede öğretim görevlisi olan T.K. hakkında F.S., FETÖ/PDY örgütü üyesi olduğu şeklinde tanıklık yapmıştır. Bunun üzerine T.K. 1 yıla yakın tutuklu kalmış, bu süre zarfında sözleşmesi de yenilenmediği için görevinden alınmıştır. T.K.’nin annesi cezaevi ziyareti dönüşü trafik kazasında vefat etmiş, ardından T.K. tahliye edilmiştir. Bu arada T.K. hakkında “FETÖ/PDY örgütü üyesidir” diye tanıklık yapan aynı üniversitede çalışan F.S.’nin kripto FETÖ’cü olduğu kuruma gönderilen bir yazı ile belirtilmiş ve hakkında soruşturma başlatılmıştır.

Bylock kullandığı iddiası ile tutuklanan ve aleyhinde başkaca hiçbir delil olmayan Z.K., telefonuna iradesi dışında Bylock yüklendiği anlaşılınca serbest bırakılmıştır. Ancak Z.K. hakkında hâlâ kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmemiş, dolayısıyla bir anlamda delilsiz kalan dosya soruşturması yürütülmeye devam edilmektedir.