Gazeteci Fehim Taştekin, Halep’teki gelişmeleri ve Şeyh Maksud’un Suriye ordusu ve Kürtler arasındaki kritik önemini yazdı.

Taştekin, “Halep’in doğusunda Nusra Cephesi (Şam’ın Fethi Cephesi), Ahraru’ş Şam ve Nureddin Zengi gibi grupların çekilmesiyle Şeyh Maksud mahallesi, Suriye ordusunun kontrol ettiği bölgelerin tam ortasında bir adaya dönüştü. Böylece Kürtler rejimle verecekleri sınav açısından kritik bir eşiğe geldi. Şeyh Maksud artık “Suriye yönetimiyle iş birliği mi yoksa çatışma mı” sorusuna yanıtın arandığı bir test alanı” ifadelerini kullandı.

Fehim Taştekin’in Al Monitör’de yayınlanan, “Şeyh Maksud’daki Kürt düğümü” başlıklı yazısı şöyle:

Halep’in doğusunda Nusra Cephesi (Şam’ın Fethi Cephesi), Ahraru’ş Şam ve Nureddin Zengi gibi grupların çekilmesiyle Şeyh Maksud mahallesi, Suriye ordusunun kontrol ettiği bölgelerin tam ortasında bir adaya dönüştü. Böylece Kürtler rejimle verecekleri sınav açısından kritik bir eşiğe geldi. Şeyh Maksud artık “Suriye yönetimiyle iş birliği mi yoksa çatışma mı” sorusuna yanıtın arandığı bir test alanı.
 
Bu sorunun yanıtı tamamen Kürtlerin ‘Rojava’ olarak kavramsallaştırdığı Suriye’nin kuzeyinde ‘demokratik özerklik’ ya da ‘demokratik federasyon’ modellerinin ne denli karşılık bulacağına bağlı.
 
Rusya, Halep’teki büyük savaşın hazırlıkları sürerken Kürt temsilcilerle Suriye yönetimini 15 Eylül’de Himeymim üssünde buluşturup özerklik konusunda bir yakınlaşma sağlamaya çalışmıştı.
 
Al-Monitor’a konuşan Kürt yetkililere göre bu toplantıdan bir sonuç çıkmadığı gibi bu konuda Ruslarla yeni bir temas da olmadı. Kürtler hem Afrin hem de Şeyh Maksud’un bir cehennem arenasına dönüşmemesi için Rusya ve Suriye yönetimiyle temasta kalmaya önem veriyor.
 
Şeyh Maksud’u sürekli ateş altında tutan silahlı gruplara karşı Suriye ordusu ile YPG arasında yaşanan bu çakışma basitçe “Kürtlerle rejim iş birliği yapıyor” şeklinde çerçevelense de durum o kadar basit değil. Dostluk ve düşmanlığın ayna anda yan yana durduğu bir durumdan söz edilebilir.
 
Bu durumu çarpıcı bir şekilde resmeden olay 28 Kasım’da silahlı grupların çekildiği Bustan El Başa semtindeki Ziraat binasında YPG ve Suriye bayraklarının yan yana dalgalanmasıydı. Tabii hiçbir şey göründüğü gibi olmayabilir.
 
Kürt haber kaynakları ordunun rolüne değinmeden Hellok, Bustan El Başa, Haydariye, Hananu, Şeyh Faris, Baidin, Ayn El Tel ve İnzarat mahallelerinin YPG-YPJ tarafından özgürleştirdiği tezini işliyor. Yaygın olarak tekrarlanan gerçek şu: Suriye ordusu ve milis güçler cephe hattının batısında Haydariye’den, Kürtler de doğuda Şeyh Maksud’dan ilerleyerek ortada bir yerlerde buluştu.
 
Adı bizde mahfuz olan bir YPG komutanı Al-Monitor’a operasyonun gelişme biçimi ve Ziraat binasındaki bayraklarla ilgili şunları söyledi: “Silahlı gruplar Şeyh Maksud’un etrafındaki mahallelerden çekilince biz oradaki duruma el koyduk. Bu gruplar sürekli olarak Şeyh Maksud’a saldıran örgütlerdir. Bunların çekildiği yerlerdeki boşluğu doldurduk. Şeyh Hıdır, Hananu, Bustan El Başa ve İnzarat temizlendi. Onların bu kadar hızlı çekileceğini beklemiyorduk. Bu bizim için de şaşırtıcıydı. Çok sert çatışma olur diye düşünüyorduk. Daha stratejik yerlere çekildiler. Biz boşluğu doldururken rejim güçleri ile YPG arasında bir bayrak yarışı oldu. Sözünü ettiğiniz Ziraat binasıyla ilgili şunu söyleyebilirim: YPG güvenlik için önemsediğinden o binaya hareket etti, rejim güçleri de aynısını yaptı. Bizimkiler koşup kendi bayraklarını, onlar da kendi bayraklarını astı. Bu iki gücün yan yana bayrak dalgalandırmasından ziyade bir mevzi kazanma yarışıydı. Orada az kalsın çatışma çıkacaktı. Bir sürtüşme yaşanınca bizimkiler çekildi. Anlık bir şeydi ve hemen bayraklar indirildi. Çünkü Şeyh Maksud’un durumu hassastır. Bu yüzden Suriye ordusu ile çatışma istemiyoruz. Bizim hareket noktamız şuydu: Eğer bir çatışma yaşanacaksa bu, Şeyh Maksud’un dışında olmalı. O yüzden Şeyh Maksud’u çeviren mahallelerde kontrol alanını biraz genişlettik. Bunu yaparken de ordu ile karşı karşıya gelmemeye çalıştık. Şimdi biz sadece Bustan El Başa ile Hellok’un yarısını kontrol ediyoruz.”
 
Peki, 26-28 Kasım’daki operasyon sırasında YPG ile Suriye ordusu arasında ne tür bir koordinasyon yaşandı? Bir adım sonrasında Suriye ordusu Şeyh Maksud’u da kontrol altına almak isterse Kürtler ne yapacak?
 
YPG komutanının yanıtı şöyle: “Halep’in doğusunda ortak hareketten ziyade burayı nasıl koruyacağımıza dair aramızda bir iletişim oldu. Bölgede bizim kontrol noktalarımız da var, ordunun da. Biz Şeyh Maksud’a bir saldırı beklemiyoruz. Kürtlerle meselenin müzakerelerle çözülmesi gerekiyor. Elbette Şeyh Maksud Halep’in içinde bir mahalledir. Bu durumun farkındayız. Coğrafi olarak Rojava’dan ayrıdır ama burada hakim olan anlayış farklı değildir. Şeyh Maksud federasyon tartışmasının önemli konularından biridir. Şeyh Maksud ile Afrin arasındaki mesafe Kobani ile mesafeden daha azdır. Nihayetinde Şeyh Maksud’un bağımsız bir yapı olacak hali yok. Devletin oturup Kürt sorununu çözmesi gerekiyor. Halep’in ortasında ada gibi kalacak değil. Ama devlet ısrarcı olursa Şeyh Maksud’ta direniriz. Kürtlerle Şam’ın ne yapacağı biraz da Suriye ile birlikte hareket eden güçlerin (Rusya, İran) tutumuna bağlı. Rusya bu meseleyle ilgileniyor, çözüm bulmak için çabalıyor.”
 
Bir süre önce Şeyh Maksud’a girip yerel aktörlerle görüşmüş olan Suriyeli bir gazeteci de Suriye yönetiminin Şeyh Maksud ile ilgili olası siyasetine dair Al-Monitor’a şu değerlendirmeyi yaptı: “Şeyh Maksud’da etkileyici bir düzen kuruldu. Her mahallede günlük işleri evirip çeviren meclisler var. Meclisleri eş başkanlık sistemiyle bir kadın ve bir erkek idare ediyor. Fakat özerklik meselesi çok sorunlu. Bunun Suriye anayasasına yansıtılması kolay bir iş değil. Yine de ben Suriye ordusunun Şeyh Maksud’a gireceğini sanmıyorum. Kürtler, Türkiye’ye karşı Suriye yönetiminin elinde kalan tek koz. O yüzden fiili durumun süreceğini düşünüyorum. Bu meseleyi müzakere ile çözmenin yoluna bakacaklardır. Kürtlerle çatışmak şu anda Suriye yönetiminin işine gelmez.”
 
Şeyh Maksud kuşkusuz Kürtlerle olası bir müzakerede bütünün bir parçası olarak önemini korurken pazarlıkta Kürtlerin yumuşak karnı olarak da hassasiyet arz edecektir.
 
Kürtlerle Suriye ordusu arasında iş birliğinin olup olmadığı tartışmasının geçtiği bir başka yer ise Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekâtı ile hedefine koyduğu El Bab. Kürtlerin öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Menbic’ten sonra El Bab’ın kuzeyindeki Kürt yerleşimleri üzerinden Afrin’e kadar uzanan bölgeyi güvenli bir kuşağa dönüştürmek istiyor.
 
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ise bunun önünü kesmeye çalışıyor. El Bab yarışı sırasında Fırat Kalkanı Harekâtı’yla desteklenen grupların mevzilerinin Suriye ordusu tarafından vurulması rejimin Kürtlere desteği olarak yorumlanmıştı.
 
Fakat YPG’li komutanın bu konuda da söyledikleri biraz ezber bozucu: “El Bab etrafında ortaya çıkan bazı gelişmeler var. SDG içindeki bazı ortaklarımız (Ceyşul Suvvar), ‘El Bab etrafında Özgür Suriye Ordusu ile çatışmayız’ diye bir hassasiyet geliştirdi. Biz de buna saygı duyduk. Şu anda bölgede fazla bir şey yapamıyoruz. Konjonktür bize karşı. YPG’nin bu alanı kontrol etmemesi konusunda bir ittifak gelişti: Rusya, Suriye, ABD ve Türkiye YPG’yi bu alanda istemiyor. Bu durum karşısında Suriye Ulusal Direniş diye bir grup ortaya çıktı. Bunlarla ilişkimiz var ama bizim güçlerimiz doğrudan o alanda bulunmuyor. Ceyşul Suvvar da yok. Yani o bölgede Türk ordusu ve desteklediği gruplara karşı koyan güçlerin öncülüğünü Araplar yapıyor. Bunlar rejim yanlısı. Bunların geliştirdiği direnç ile bizim çabalarımız çakıştı.”
 
Halep’te Kürtlerle hükümet güçleri arasında Suriye’deki krizin ilk dönemlerinde yer yer çatışmalar yaşanmıştı. Kürtler yönetimle iş birliği yapıldığına dair suçlamaları reddetse de hem Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad hem de Danışmanı Buseyna Şaban birkaç kez Kürtlere yardım ettiklerini ve aralarında koordinasyon olduğunu açıkladı.
 
Altı yıllık süreçte Haseke, Kamışlı ve Şeyh Maksud’da Suriye ordusu ya da hükümet yanlısı milis güçleri ile yaşanan çatışmalar ya da tam tersine paslaşmalar şunu gösterdi: Kürtler Şam açısından cepte olmadığı gibi Şam yönetimi de Kürtler için garanti değil. Düşmanlık ile zorunlu iş birliğinin iç içe geçtiği bu durum, Kürtlerin özerklik inşasında avantaja dönüştürdüğü bir çelişkiydi. Özerkliğin geleceğe aktarılması da bu çelişkilerle oluşacak dengeye bağlı.