Tuğba Tekerek / Taraf

 

Sedat Selim Ay’ın İstanbul Terör Şefi olarak atanması, işkenceden geçmiş ve işkencede sevdiklerini kaybetmiş insanların yaralarını tekrar kanattı. Ay, o koltukta oturduğu her gün kanama devam ediyor. Mahkeme dosyalarına bakınca, insanların “hatıra”larını dinleyince, karşınıza kırılan boyunlar, bir işkence yöntemi olarak göğüse kalçaya dokunan eller çıkıyor. Eşi Süleyman Yeter’i, 1999’da Ay’ın başında olduğu TİM’in yaptığı işkence sonucu kaybettiği Adli Tıp raporuyla sabit olan Ayşe Yumli Yeter de “Bu nasıl adalet” diye soruyor. Bir dönem Tekstil-Sen Başkanlığı ve Ezilenlerin Sosyalist Platformu Başkan Yardımcılığı yapmış olan, yaklaşık bir yıldır Fransa’da yaşayan Yumli’ye göre “Ay derhal görevden alınmalı.”

 

Eşiniz Süleyman Yeter’in gözaltına alındığı gün neler oldu?

Biz Süleyman’la evden çıktık. Sabah beraber otobüs durağına geldik. Süleyman bana gazeteye uğrayacağını söyledi. Orada ayrıldık. Normalde sonra Anadolu yakasına geçecekti, o akşam eve gelmeyeceğini söyledi. Öğleden sonraydı yanlış hatırlamıyorsam, haber aldım. Eşzamanlı operasyon olmuş. Dayanışma Gazetesi’ne baskın yapılmış. Birlikte gözaltına alınan arkadaşların sonradan bana aktardığına göre gelen polisler tutanak düzenliyorlar, Süleyman’ın adı tutanakta yok. Kimlikler toplanıyor, Süleyman da kimlik veriyor ama Süleyman’ın adı kayda geçmiyor. Arkadaşları “Süleyman’ın adı yazılmazsa imza atmayız” diyorlar. Bunun üzerine yeni tutanak düzenleniyor. Derken, Terörle Mücadele’ye götürüyorlar. Toplam bir buçuk gün... 5 martta alınıyor eşim. Bir buçuk gün içerisinde katlediliyor, işkenceyle.

 

Gözaltına alınırken aklınıza kötü bir şey olabileceği geliyor muydu?

Hayır. O dönem işkencelerin yoğun olduğu bir dönem aslında. Ben de 95 ve 96 yıllarında yoğun işkencelerden geçtim, Sedat Selim’in TİM 3’te görev yaptığı dönemlerde. Hem Sedat Selim Ay’ı tanıyorum, hem de onun işkence biçimini çok yakından biliyorum. Bütün bunlara rağmen, eşimin gözaltında işkenceyle katledileceği hesabını yapamadım.

 

Sedat Selim Ay’ın eşinizin öldürülmesindeki rolü ne?

Eşimin katledildiği dönem Sedat Selim Ay’ın şef olduğu dönem. Süleyman gözaltındayken karşısına bir ajan çıkartıyorlar, ona bazı bilgiler vermesini, aksi takdirde öldürüleceğini söylüyorlar. Hem Dayanışma Gazetesi’nde tutanak olayına hem karşısına bir ajanın çıkartılmasına baktığınızda Süleyman’ın öldürüleceğine dair planın olduğunu görmek mümkün. Tüm kozlar açıktan oynanıyor. Süleyman’a öldürüleceği söyleniyor. Süleyman işçi sınıfı içerisinde sevilen, sayılan, önder biri. Süleyman’ın öldürüleceği çok öncesinden planlanmıştı. Sedat Selim Ay TİM’in başında olan biri olarak bu planı yapanlardan biridir.

 

Ay, “Yeter’in sorgusuna girmedim, sorumlu değilim” diyor.

Bir ekibin içinde yetenekleriyle öne çıkan insanlar olur, görevlendirme ona göre yapılır. Sedat Selim Ay sürekli yükselen biri. Neden bir insan yükselir? Yaptığı işte uzmanlaşır, profesyonelleşir. İşin adabını bilir. Sedat Selim Ay da işkence konusunda işin adabını bilen biridir. Deneyimlidir. Hem işini iyi yapacak, hem de “Ben o dönemde komiserdim çok söz sahibi değildim” diyecek. Hayır, tamamen yalan, külliyen yalan.

 

Ay sorguya girmiş mi?

Girip girmediğini bilmiyorum. Ama Sedat Selim o TİM içinde çok yetkili biri. Bir insanın kaybedilme kararını kim alır? TİM’in başındakiler alır, İstanbul Emniyet Müdürlüğü alır, daha üst kurumlar alır. Bu kararlar sadece üç beş kişiyle verilmez. Ayrıca, burada en alt düzeyde bir polisin yaptığı bir öldürme olayı da yok. Çünkü altı doktorun adli tıp raporu diyor ki “İşkenceyle ölmüştür, vücudunun birçok yerinde ekimozlar morarmalar var” ve direkt boynundaki –hani şu dışarıya çıkıntılı kemik var ya– o kemik kırılmış. Büyük bir darbe var, bir polisle boğuşma falan değil. Sadece altta bir polisin acemice yaptığı bir iş değil, planlanmış bir iş. Biz mahkemelerin hepsinde söyledik, “Dönemin Emniyet Müdürü yargılanmalı, TİM şeflerinin tamamı yargılanmalı, Emniyet Genel Müdürlüğü bu işten sorumlu.”

 

Yargılama sürecinde neler oldu?

Önce Özbekistanlı biri tarafından öldürüldüğüne dair bir senaryo yazmaya çalıştılar. Hatırladığım kadarıyla Süleyman’la aynı hücrede kalan bir Özbekistanlı’ya “Onla kavga ettiğini söyle, yoksa elimizdesin, sınırdışı ederiz” diyorlar. Sonra bu planın tutmayacağını anlıyorlar, kalp krizi diye açıklama yapıyorlar. Ama adli tıp raporlarında işkence olduğu kanıtlanıyor. Ama maalesef işkencecilerden sadece üç tanesini yargıladılar. Erol Erşan’a zaten beraat verildi. Mehmet Yutar iyi hâl falan derken cezası dört buçuk yıldan iki buçuk yıla indirildi. Ahmet Okuducu sözde kırmızı bültenle aranıyordu ama İngiltere’de çıktı. Resmi evraklarını Türkiye Konsolosluğu’nda yaptırıyordu. Devletin bilgisi dahilindeydi. Ne Sedat Selim Ay, ne de diğerleri yargılandı. 1997’de başlayan önceki işkence davası 1999’da Süleyman’ın ölümüyle noktalandı. Devlet “İşkence yaparım, işkencecimi korurum, beraat ettiririm. Başka ülkelerde rahat rahat yaşamasını sağlarım” dedi.

 

Eşiniz 1997’de gözaltına alınanların açtığı işkence davasında hem şikayetçi hem tanıktı. Mahkemede işkencecileri teşhis etmeye hazırlanıyordu. Öldürülmesinin bununla ilişkisi olabilir mi?

Tabii, bu, işin önemli bir yanı. 97 işkence dosyası kritik bir doysa AİHM’e gitti zaten, “Gözaltına alınanlar işkence görmüştür. Türkiye tazminat ödemek zorunda” denildi. Asiye Zeybek’in tecavüze uğradığı dosya aynı zamanda. Düşünün ki İstanbul’da Vatan Emniyet Terörle Mücadele’den TİM3 ekibinin büyük bölümü bu dosyada yargılanmış, isimleri bu dosya üzerinden deşifre edilmiş. Dolayısıyla TİM3 bu dosyayı önemsemiş ve dosyada yeralan tüm arkadaşları tehdit etmiştir. “Bunun hesabı sorulacaktır” demiştir. Eşim de bu işkencecileri teşhis edecekti ama maalesef teşhis edemeden katledildi.

 

Siz gözaltına alındığınızda neler yaşamıştınız?

Ben 95’te çok yoğun işkencelerden geçtim. Altı defa düz, bir defa ters askıya alındım. Her defasında üzerimdeki elbiselerim çıkarılmak üzere, sadece iç çamaşırlarımla. Aralarda tazyikli suya maruz kaldım, başım suya sokulup çıkarıldı, cinsel tacize uğradım. Altı düz askının her defasında ayak ve elimin küçük parmağına elektrik verildi. Altı kez...

 

Ay’la karşılaştınız mı o dönem?

İşkenceye gözlerimiz kapalı götürüldük ama belli küçük odalarda da gözlerimiz açıktı. Bayram Kartal’larla Sedat Selim Ay’larla yüzyüze geldik. O işkence anlarında seslerini duyduk, biliyoruz, işkence biçimlerini biliyoruz. İşkencelerde onlar daha merkezi yerlerde duruyordu, sorgu anlarında daha fazla muhatap olduğumuz kişilerdi.

 

Özellikle Sedat Selim Ay’la ilgili hatırladığınız bir şey var mı?

1996’da alındığımda beni hücrelerin olduğu bölgeden gözlerim kapalı şekilde çıkarttılar. Geniş bir salona götürdüler, gözümü açtılar. Karşımda uzun bir oturak, üzerinde yedi sekiz polis var. O zaman karşımda o iki işkenceciyi de görmüştüm. Bayram Kartal ve Sedat Selim. Bir polise yüzüğümü almasını söylediler. Biri geldi, yüzüğümü çıkardı, Bayram Kartal’a götürdü. Bayram Kartal baktı içine, sonra önüme attı. Bayram Kartal ve Sedat Selim Ay dahil olmak üzere kahkahalarla güldüler. Bayram Kartal döndü “Sırf zevk olsun diye seni askıya alacağım” dedi. “Tamam” dedim, “Ne yapacaksan yap.”

 

Demin “cinsel taciz” dediniz. Bununla neyi kastediyorsunuz?

Zaten her askıya götürülürken elbiselerimizi çıkarmamız isteniyordu. Ben çıkarmadım, kendimi işkenceye hazırlamak gibi bir durumum olmadı. Bir ara tuvalete götürüldüm, tazyikli su... Ve kovaya başımın sokulup çıkartıldığı anda iç çamaşırımı açıp ön taraftan çekiştirip baktılar. Yine... Ayaktayım bu arada, gözlerim kapalı, bir odadayım, önce bir tanesi el hareketi yaptı, biri göğsüme biri kalçama. Biri bıraktı, diğeri devam etti. Boğuşuyoruz bu arada. Ben “Ne yapıyorsunuz” diyorum, “Alçaksınız, aşağılıksınız.” Boğuşma esnasında ben kendimi yerde buldum. Aynı şeye devam ediyorlardı. Sonra kendime kendime, “Ya Ayşeciğim” dedim “Bunların istediği bu zaten, seni rahatsız etmek, germek... Hayır, böyle yapma, rahat ol.” Sonra hareketsizce durdum, o boğuşma denen şeyi bıraktım. Bir süre sonra ellerini çekmek zorunda kaldılar....Gibi...

 

Sedat Selim Ay’ın İstanbul Emniyet Müdür Yardımcılığı’na getirilmesi size ne hissettiriyor?

Bu benim için korkunç bir acı. Ve nice işkenceden geçmiş insanların, devrimcilerin, yurtseverlerin ya da bu işkencecilerin elinde çocuğunu kaybetmiş insanların yaşadığı acıyı ben de yaşıyorum. AİHM bu davalardan Türkiye’yi tazminata mahkum etti. Tanıkların bir çoğu işkencecilerin adlarını söyledi, başta Sedat Selim Ay olmak üzere. Ama maalesef devlet işkencecilerine sahip çıktı. Bugün de bu devam ediyor. İstanbul terörle mücadele şefliğine Sedat Selim Ay getirildi. Bu nasıl adalet? Ben adalet istiyorum, yıllardır adalet istiyorum. Burada adalet yok, burada insan hakları yok, burada AKP hükümetinin işkenceci zihniyetinden başka birşey yok. Hâlâ devam eden tutuklamalar, işkenceler, Üçüncü Yargı paketi kapsamında tahliyelerin üstüne bir de bu... Hem işkencelerden geçmiş bir insan hem de eşini kaybetmiş bir aile olarak söylüyorum: Sedat Selim Ay ve benzer işkenceciler bir an önce görevden alınmalı. Bir çok mahkeme var bunların ceza aldığı. Ve hâlâ açılmayan o kadar çok dava var ki. Bunlar işkence yapıp izleri belli olmasın diye masaj yapan işkenceciler. Ben yedi defa askıdan geçirildim, askıdan sonra masaj yaptılar izleri belli olmasın diye. Adli Tıp’a çıkmadan önce morluklarım geçsin diye bekletiyorlardı. Benim gibi adli tıplarda anlatmamıza rağmen gerçekleri raporlandıramayan dolayısıyla bunların halihazırda yargılanmadığı o kadar çok dosya var ki.

 

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç atama kararıyla ilgili “eksiklik” ve “özensizlik”ten bahsetti, görevden alma işareti verdi. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz?

Bu sözün arkasından gerçekten pratik bir durum açığa çıkacak mı görevden alınma olacak mı, çok emin değilim. Gelişmeleri kaygıyla izliyorum. Biz tabii ki meselenin peşini bırakmayacağız, AKP hükümetini rahatsız edeceğiz. Sedat Selim Ay biran önce görevden alınmalı, hükümet o yarım ağızlı sözün arkasında durmalı, diyorum ama durmayacağını düşünüyorum. Eğer duracaksa da bizim basıncımızla duracak.