Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünün konuşulup tartışıldığı 2009 yılında ‘KCK’ adı altında başlatılan operasyonlarda binlerce siyasetçi gözaltına alınarak tutuklandı. Kürt siyasi hareketi tarihinde, Kürtlerin toplu olarak yargılandığı en büyük dava olan ve 7 yıldır süren KCK ana davasında 27 Mart’ta karar çıkması bekleniyor.

Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla KCK’nin, 29 Mart 2009 yerel seçimleri sonrasında ortaya çıkan siyasi sonuçları dikkate alarak, 13 Nisan 2009’dan geçerli olmak üzere 1 Haziran’a kadar tek taraflı ateşkes kararı aldığını açıklamış, ateşkes ilanı öncesinde dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İran ziyareti dönüşünde 11 Mart 2009’da uçakta “Kürt sorununda iyi şeyler olacak” açıklamasını yapmıştı.

AKP hükümeti hemen ardından ‘Kürt açılımı/demokratik açılım’ adı altında bir proje başlattığını duyurdu. Aynı dönemde devlet ile KCK heyeti arasında Oslo’da görüşmelere başlandı. Bir tarafta bu gelişmeler yaşanırken diğer bir taraftan ise 14 Nisan, 17 Haziran, 11 Eylül ile 25 Aralık 2009 tarihlerinde ‘KCK’ adı altında yapılan 4 ayrı operasyonda aralarında Kürt siyasetçiler, insan hakları savunucuları, STK temsilcileri, gazeteciler, aydın ve avukatların bulunduğu 151 kişi gözaltına alındı, 103’ü tutuklandı.

ATEŞKESE OPERASYONLA CEVAP

Yerel seçimlerde DTP’nin bölge illerindeki seçim zaferinin ardından ilan edilen ateşkes devreye girdikten bir gün sonra 14 Nisan’da Diyarbakır’da ‘KCK’ adı altında Kürt siyasetçilere yönelik başlayan; tüm illere yayılan, sivil toplum örgütü yöneticileri, aydın, yazar, gazeteci ve avukatlara kadar uzanan yoğun gözaltı ve tutuklama operasyonları başlatıldı. 2009 yılından başlayıp günümüze kadar devam eden KCK ana davasının soruşturması, 2007 yılının Şubat ayında Diyarbakır’da yapılan bir ‘ihbar’ üzerine başlatıldı.

İki yılı aşkın süre devam eden soruşturma kapsamında DTP’nin binaları, yerel yönetim büroları, siyasi faaliyetler, toplantılar, telefon görüşmeleri dinlenerek kayıt altına alındı. ‘KCK’ adı altında yapılan operasyonlarla kapatılan Demokratik Toplum Partisi (DTP) ve BDP'nin tüm siyasal faaliyetleri ceza soruşturmalarının hedefi haline getirildi. İlk olarak 14 Nisan 2009’da ‘KCK’ adı altında Diyarbakır’da başlatılan operasyonda “KCK/Türkiye Meclisi (TM) yöneticisi” oldukları ileri sürülen 72 siyasetçi gözaltına alındı. Mahkemeye sevk edilen ve aralarında DTP’nin eş genel başkan yardımcılarının da bulunduğu 52 kişi tutuklandı.

‘KCK’nin tek taraflı olarak 1 Haziran’a kadar ilan ettiği ateşkesi, 15 Temmuz 2009’a kadar uzatma kararı almasının ardından ‘KCK’ operasyonlarının ikinci dalgası için düğmeye basıldı. Diyarbakır merkezli 11 ve 17 Haziran’da başlatılan operasyonlarda DTP’li yöneticiler ile seçilmişlerin de aralarında bulunduğu 18 kişi tutuklandı. Tüm gelişmelere rağmen ‘KCK’, 15 Temmuz’da süresi dolan ateşkesi 1 Eylül’e kadar erteledi. Hükümet adına sürecin koordinatörlüğünü yürüten dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay, ‘açılım sürecinin’ olumlu gittiği yönünde açıklamalar yaptı. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, ‘KCK’ operasyonlarıyla üye ve yöneticileri tutuklanan DTP’nin Eş Genel Başkanı Ahmet Türk ile 5 Ağustos 2009’da görüştü. Ardından Abdullah Öcalan, Kürt sorununun çözümünü 10 temel ilke başlığında topladığı 156 sayfalık ‘Yol Haritası’nı 15 Ağustos’ta devlete sundu. KCK ateşkesi 1 Eylül’e kadar uzatma kararı alması ardından 11 Eylül’de ‘KCK’ operasyonunun 3’üncü dalgası başlatıldı. Operasyonda belediye başkanları ve il genel meclisi üyelerinin de aralarında bulunduğu 19 kişi gözaltına alınırken, 10’u tutuklandı.

KÜRT SİYASETÇİLERİN KELEPÇELİ FOTOĞRAFLARI SERVİS EDİLDİ

Bir tarafta görüşmeler yapılırken diğer tarafta ‘KCK’ adı altında Kürt siyasetçilere yönelik gözaltı ve tutuklama operasyonları, sürece olan güvensizliği, hükümetin çözüm konusundaki samimiyetini sorgulanmasını da beraberinde getirdi. Burada devreye giren Öcalan, “Demokratik siyasette ciddi bir tıkanma yaşandığını” belirterek, sürecin önünün açılması için Barış Gruplarının Türkiye'ye gelmesi çağrısında bulundu. Öcalan’ın çağrısı üzerine 19 Ekim 2009 tarihinde Kandil ve Mahmur Mülteci Kampı'ndan 4'ü çocuk 34 kişiden oluşan Barış ve Demokratik Çözüm Grubu, Silopi'deki Habur Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye giriş yaptı. ‘Habur süreci’ olarak adlandırılan gelişmeyi ilk önce olumlu karşılayan hükümet, daha sonra bu tavrını değiştirdi. Avrupa’daki Barış Grubu, Türkiye’ye gelemedi. Habur’dan Türkiye’ye girenler ise tutuklanarak, ağır cezalara çarptırıldı.

2009 yılında başlatılan ‘KCK’ operasyonlarının son ve en büyük dalgasında Diyarbakır başta olmak üzere İstanbul, Ankara, Siirt, Van, Şırnak, Batman, Urfa ve Mardin olmak üzere 9 ilde 25 Aralık’ta eş zamanlı operasyonlar düzenlendi. Operasyonda 10 DTP’li belediye başkanı olmak üzere toplam 76 siyasetçi gözaltına alındı. Aralarında DTK Eş Başkanı Hatip Dicle ile 7 belediye başkanının da bulunduğu 23 kişi tutuklandı. Bu operasyonda gözaltına alınan siyasetçilerin Diyarbakır Adliyesi'ne getirilip tek sıra halinde dizilerek, elleri kelepçeli bir şekilde fotoğraflarının çekilmesi tartışmalara neden oldu. Bu fotoğraf karesi davanın sembolü haline geldi. Gelen tepkiler üzerine İçişleri Bakanlığı, bu fotoğrafı çekenler hakkında soruşturma başlattığını açıkladı. Ancak bu soruşturmanın açılıp açılmadığı konusunda avukatlar herhangi bir bilgi veya belgeye ulaşamadı.

DAVA İÇİN ÖZEL SALON HAZIRLANDI

Davanın iddianamesi, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü TEM Şube Müdürlüğü içinde hazırlanan özel odada, ‘FETÖ/PDY’ soruşturması kapsamında meslekten ihraç edilen dönemin özel yetkili cumhuriyet savcısı İsmail Aksoy tarafından 7 ayda hazırlandı. Savcı, 7 bin 578 sayfalık iddianamede, 12 BDP’li belediye başkanı, 2 İl Genel Meclisi Başkanı ve 2 belediye meclis üyesi için 36,5 yıla kadar hapis istedi. 11 kişi hakkında ise “Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak” suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet; diğer 124 sanık için de 5 ile 15 yıl arasında değişen hapis cezaları isteniyor. Yaklaşık 500 klasör ve 7 bin 500 sayfalık iddianameden oluşan dava dosyasının tamamına yakını ortam dinlemeleri, tape kayıtları, telefon dinlenmeleri ve gizli tanık ifadelerinden oluşuyor. Davanın iddianamesi Özel Yetkili Diyarbakır 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi. Sanık sayısı fazla olan dava için Diyarbakır Adliyesi’nde uygun salon olmaması nedeniyle uygun salon arayışına giren Adalet Bakanlığı ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Diyarbakır adliye binalarının arasındaki boş alana, yeni bir salon yapma kararı aldı. Çelik ve betondan 600 metrekare alan üzerine inşa edilen 500 kişilik salonda ses sisteminin yanı sıra, hareketli kameralar da konuldu.

KÜRTÇE ‘BİLİNMEYEN DİL’ OLDU

Diyarbakır 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde 18 Ekim 2010 tarihinde başlayan dava, Kürt siyasetçilerin Kürtçe savunma talebinin kabul edilmemesi nedeniyle tıkandı. Mahkemenin, Kürtçe savunma talebinin kabul edilmemesini protesto eden Kürt siyasetçiler ve avukatları duruşma salonunu terk etti. Mahkemenin avukatlar hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine 103 avukat hakkında soruşturma açıldı. Kürtçe savunma talebi nedeniyle krizle başlayan ve toplumda büyük tepkilere neden olan davanın başlangıcında mahkeme heyeti, sanıkların Kürtçe savunma talebini önce, ‘Bilinmeyen bir dil’, ardından ‘Mahkemenin anlamadığı bir dil’, daha sonra ‘Kürtçe olduğu tahmin edilen bir dil’ diye tutanaklara geçirdi. Kürtçe savunma taleplerinin kabul edilmemesi nedeniyle, Kürt siyasetçileri uzun süre ifade vermedi. Cezaevlerindeki açlık grevi sonrası başlayan ‘Çözüm süreci’ ile birlikte Kürtçe savunma hakkı tanınması ardından Kürt siyasetçiler ancak 2013 yılında savunma yaptı. Daha önce temsiliyet hakkının engellendiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi (AYM) CHP vekili Mustafa Balbay’ın itirazını kabul etmiş, yerel mahkeme de Balbay’ı 2013 yılında tahliye etmişti. Bu gelişme üzerine ‘KCK’ Ana Davasında tutuklu olduğu sırada BDP’den seçilen Şırnak Milletvekili Selma Irmak 2013 yılında tahliye edildi. Anayasa Mahkemesi'nin, azami tutukluluk süresini 5 yılla sınırlandıran kararı ardından, davada 5 yıla yakın bir süredir tutuklu olan sanıklar, 2014 yılında serbest bırakıldı. Özel yetkili mahkemelerin kapatılması ardından davanın yargılamasına Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi.

DAVA İLE BİRLEŞTİRİLEN DOSYALAR

Ana davanın ilk duruşmasında başka bir dosyadan 2008 yılında tutuklanan Serdar Ziriğ'in dosyası, KCK ana davasıyla birleştirildi. Böylece, 103 olan tutuklu sanık sayısı 104'e, toplam sanık sayısı ise 152'ye yükseldi. İngilizce öğretmenliği yapmak için Türkiye’ye gelen ABD’li serbest gazeteci Jake Richard Hess “KCK” soruşturması kapsamında 11 Nisan 2010 Diyarbakır’da yılında gözaltına alındı.

Serbest bırakılarak sınırdışı edilen Hess hakkında hazırlanan iddianame, önce ana dava ile birleştirildi, daha sonra ayrıldı. Diyarbakır’da 4 Ekim 2011’de “KCK” adı altında BDP’ye yapılan operasyonda gözaltına alınarak tutuklanan aralarında Azadiya Welat Gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni ve gazetenin yazarı Tayyip Temel, dönemin Derik Belediye Başkanı, tutuklu milletvekili Çağlar Demirel, BDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Erkan Pişkin’in bulunduğu 18’i tutuklu 36 kişi hakkında açılan dava, 2013 yılında ‘KCK’ ana davası ile birleştirildi. Belediye eş başkanı seçildikten sonra milletvekili dokunulmazlıkları kalkan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Gültan Kışanak ile Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Ahmet Türk hakkında Diyarbakır’da ayrı yarı açılan dava dosyaları ‘fiili ve hukuki irtibat’ bulunduğu gerekçesiyle 2016 yılında davayla birleştirildi. ‘KCK’ ana davada tutuksuz yargılanan DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel ile Kışanak’ın dava dosyaları, tutuklu yargılandıkları dava dosyası ile birleştirilerek Malatya 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Ayrılan dosyalarla birlikte ‘KCK’ ana davasında sanık sayısı 154’e düştü.

Avukatlar yargılama boyunca ‘KCK’ ana davasının Kürt siyasetçilere yönelik bir ‘kumpas’ olduğu yönündeki tespitini davanın başından beri tekrar etti. Darbe girişimi ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın ‘FETÖ/PDY’ ile ilgili hazırladığı, Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nin kabul edilen “Çatı İddianamesi”nde yer alan bilgiler, avukatların bu tespitlerini destekleyecek nitelikteki tespitlere yer veriyor. Türkiye'nin Fetullah Gülen’in iadesi için ABD'ye gönderdiği 660 sayfalık “FETÖ/PDY” “Çatı İddianamesi”nde örgütün yargıda nasıl örgütlendiği, bugüne kadar yaptığı hukuksuz iş ve işlemlere yönelik çarpıcı tespitlere yer veriliyor.

BALYOZ VE ERGENEKON ‘KUMPAS’; ‘KCK’ SÜRÜYOR

Davanın esası hakkında verilen mütalaaya karşı 21 Eylül 2016’da savunma yapan davanın avukatları, “FETÖ/PDY Çatı İddianamesi”nde yer tespitlere atıfta bulunarak, davanın düşürülmesini ya da yargılamanın durdurulmasını talep etti. Ara kararında avukatların talebini reddeden mahkeme, bu talebinin sanıklar hakkında kurulacak hükümle birlikte değerlendirileceğine karar verdi. Mahkeme, “FETÖ Çatı İddianamesi”nin incelenmek üzere bir örneğinin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından istenmesine karar verdi. Mahkeme, avukatların ‘KCK’ soruşturması ve yargılamasında görev alan kamu görevlileri hakkında ‘FETÖ/PDY’den soruşturma açılıp açılmadığı yönündeki talebi de “yargılamaya yenilik katmayacağı” gerekçesiyle reddedildi.

17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları ardından AKP hükümeti, Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk davalarının “kumpas” olduğu yönünde yaptığı açıklamanın ardından bu davalarda yargılanan sanıklar tahliye edildi. Daha sonra bu davalar cemaatin “kumpası” olduğu gerekçesiyle düşürüldü.

‘KCK’ davalarının buna dahil edilmemesi, cemaatin en çok mağdur ettiği Kürtlerin ve muhaliflerin tepkisine neden oldu. Davanın avukatları ve Kürt siyasetçiler, Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda hukuk dışına çıkıldığını, ancak ‘KCK’ davalarında ‘hukuki sınırlar içinde kalındığı’ yönündeki düşünce ve uygulamaların hukuki olmadığını vurguladı.

DAVANIN 21 HAKİM VE SAVCISI İHRAÇ EDİLDİ

Davanın soruşturmasında görev alan cumhuriyet savcılarından Ahmet Karaca, Ergün Tokgöz, Yakup Yar, Adem Özcan, Levent Kaya, İbrahim Baytekin, Mehmet Şahin ve iddianamenin altında imzası olan İsmail Aksoy ve davanın esası hakkında mütalaayı hazırlayan savcı Zeynal Abidin Ulu'nun da bulunduğu 9 savcı ‘FETÖ/PDY’ üyesi oldukları gerekçesiyle HSYK tarafından meslekten ihraç edildi.

Davanın soruşturma aşamasında yakalama ve el koyma kararı veren, davanın yargılamasının yapıldığı mahkemenin başkanlığını ve üyeliğini yapan Menderes Yılmaz, Bekir Soytürk, Ömer Yıldırım, Ömer Sevgiliocak, İsmail Gözükara, Suna Yeşil Küçük, Mustafa Akgül, Mehmet Erdoğan, Ömer Adil Küçük, Hakan Dede, Ahmet Yıldızeli ve İbrahim Özbek isimli hakimler de aynı gerekçeyle HSYK tarafından ihraç edildi. Meslekten ihraç edilen 9’u savcı 12’si hâkim olmak üzere 21 kişi hakkında ‘FETÖ/PDY’ üyesi oldukları iddiasıyla başlatılan soruşturmada bazı hakim ve savcılar gözaltına alınıp tutuklandı.

MÜTALAAYI HAZIRLAYAN SAVCI İHRAÇ EDİLDİ

Yargılama üzerinden 6 yıl geçtikten sonra duruşma savcısı, 30 Nisan 2016’da görülen duruşmada davanın esası hakkında hazırladığı 675 sayfalık mütalaayı açıkladı. Mütalaayı açıklayan duruşma savcısı Zeynal Abidin Ulu, 15 Temmuz darbe girişimi ardından “FETÖ/PDY üyesi olduğu” gerekçesiyle HSYK tarafından meslekten ihraç edildi. Savcı, mütalaada 145 kişi hakkında “Örgüt yöneticiliği”, “Örgüte üye olmak”, “Örgüte yardım etmek” ve “Örgüt propagandası yapmak” suçlarını işledikleri iddiasıyla 5'er yıldan 22,5’er yıla kadar hapis cezası talep etti. Savcı, 11 kişi hakkında ise beraat kararı verilmesini istedi. Mütalaada, DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek hakkında “Örgüt yöneticiliği” iddiasıyla 22,5 yıla kadar hapis istendi. DTK Eş Başkanları Hatip Dicle ve Leyla Güven, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı ile Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Ahmet Türk’e “Örgüte üye olmak” ve “Örgüt propagandası yapmak” suçlarından 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi. Savcı, mütalaada Kürt siyasetçiler hakkında toplam 2 bin 400 yıla kadar hapis cezası istedi.

30 SİYASETÇİNİN DOSYASI AYRILDI

Savcı, mütalaada davada firari olan ve haklarında yakalama kararı çıkarılan; Nurettin Demirtaş, Hüseyin Zorlu, Fikriye Aktaş, Müzeyyen Güneş, Nadire Nergiz, Mesude Şahin, Kenan Ayas, Gülabi Dere, Özlem Tanrıkulu, Hamit Aslan, Nesrin Deniz, Remzi Kartal, Sabri Ok, Mustafa Sarıkaya, Şükran Aydın, Mehmet Ermiş, Mehmet Duman, Gülistan Aksoy, Gülay Calap, Fatma Kaşan, Ünal Ahmet Çelen ve Erkan Pişkin hakkındaki dava dosyasının ayrılmasını istedi. Savcı ayrıca mütalaada, yargılama sırasında milletvekili olan, dokunulmazlıkların kaldırılması için haklarında fezleke düzenlenerek Meclise gönderilen HDP milletvekilleri Nadir Yıldırım, Alican Önlü, Dirayet Taşdemir, Besime Konca, Selma Irmak, Ahmet Yıldırım, Osman Baydemir ve Çağlar Demirel hakkında açılan davanın ayrılmasını talep etti.

Bunun üzerine yargılamayı yapan mahkeme, davanın sürüncemede kalmaması için, 8 milletvekili ve 22 firari sanığın dosyasının ayrılarak başka bir esas numarasına kaydedilmesine karar verdi. Ayırma kararı ile birlikte davada yargılanan Kürt siyasetçi sayısı 156’ya düştü. Milletvekili ve firari sanıkların yargılaması Diyarbakır 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor.

YENİ ATANAN SAVCI AYNI MÜTALAAYI TEKRAR ETTİ

Davanın 26 Ekim 2016’da görülen duruşmasında ihraç edilen savcı Ulu’nun yerine atanan duruşma savcısı, hazırladığı 386 sayfalık mütalaayı mahkemeye sundu. Savcı, 143 kişi hakkında "Örgüt yöneticiliği", "Örgüte üye olma", "Örgüte yardım etme" ve "Örgüt propagandası yapmak" iddialarından 5'er yıldan 22,5’er yıla kadar hapis cezası talep etti. Savcı, 13 sanığın ise beraatına karar verilmesini istedi. Savcının okuduğu mütalaanın, “FETÖ/PDY”den ihraç edilen bir önceki duruşma savcısı Ulu’nun hazırladığı mütalaayla büyük benzerlik taşıması dikkat çekmişti.

Bunu eleştiren davanın avukatları, mütalaanın “kes-yapıştır” şeklinde hazırlandığı eleştirisini yaptı. Mütalaanın verilmesi ardından Diyarbakır 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi, Ocak ayında davayı hızlandırdı. Dava için haftanın her 3 günü duruşma yapan mahkeme, davada yargılanan sanıklara tebligat yaparak, 27 Mart’a kadar davanın esası hakkında savunma yapmaları aksi durumda savunma yapılmış sayılacakları uyarasında bulundu. Mahkeme, 27 Mart’ta görülecek duruşmada sanıkların son sözlerini aldıktan sonra kararını açıklayacak.

KAYNAK: DİHABER