Faruk Ayyıldız / Evrensel

2014 Eylül’ünde IŞİD’in Kobanî’ye başlattığı büyük saldırılar sırasında az sayıda gazeteci olarak Kobanî sınırındayız. Bir avuç insanla başlayan sınırda çadır direnişinin, dünya gündemine yerleşecek bir serhildana dönüşme ihtimalini hiçbirimiz o sıralar aklımızdan geçiremiyoruz. IŞİD militanlarının sınırın diğer yakasında açıktan görülebildiği, herkesin dürbünlerle canlı savaşı izlediği günler. Hemen 50 metre ötemizde IŞİD tankı, Kobanî’ye saldırıyor ve dürbünle görülebilen bir avuç YPG’li var. Tankı püskürtüyorlar, ardından karşılıklı zılgıtlar, alkışlar. Sonra televizyon ekran görüntüsünden alınan bir caps-fotoğraf düşüyor hayatımızın tam ortasına; kardeşinin YPG saflarında olduğunu öğrendiğimiz bir genç sınırda telleri aşarak, YPG – IŞİD çatışmasının olduğu bölgeye koşuyor. Tam o tank saldırısı sırasında! Sınırda günlerce bu genç konuşuluyor, gencin sınırı geçtiği görüntü Kobanî direnişinin sokaklardan, sosyal medyaya kadar önemli gündem haline gelmesinin ilk adımlarından birisi oluyor. Bu sırada geçen her dakika savaş şiddetleniyor. Sınıra da sık sık YPG/J’lilerin yaşamlarını yitirdiği haberleri gelirken, çocukları Kobanî savunmasında olan sınır nöbetindeki aileler, hem çocuklarıyla gurur duyuyor hem de, yaşamını yitirenin kendi evlatları olup, olmadığını merak ediyorlar. Kendi çocuğu değilse bile aynı hüznü, gururu yaşayarak... Tüm bunların üzerinden 10 ay geçti ve geçen her gün YPG/J başarısıyla birlikte gençlerin cenazeleri gelmeye devam etti, ediyor. Hatta tüm Rojava süreci boyunca cenazelerin en yoğun yaşandığı günlerden geçiyoruz. Yazıyı yazdığım gün (Cuma) 12 YPG/J savaşçısının cenazesi çeşitli kentlerde defnediliyordu. Henüz 12 YPG’li cenazesinin defin işlemleri bitmemişti ki, 9 YPG/J savaşçısının daha cenazelerinin geleceği haberi geldi. Ondan önceki hafta 10 cenaze daha gelmiş, ondan önceki hafta bir 10 daha...  

Toplamda net bir rakam olmasa da, Rojava’dan 800’ü aşkın cenazenin geldiği tahmin ediliyor. Büyük çoğunluğu genç ve hepsinin aileleri, hikayeleri var. Kürt medyasının cenaze törenlerinden geçtiği kısa aile konuşmaları dışında birçoğunun hikayesini bilmiyoruz, belki de tek tek hepsini bilmemiz mümkün değil zaten. Yine de kısa haber bilgileri dışında hikayesini saygıyla merak ettiğimiz çokça genç oldu.

Cuma günü gelen 12 YPG/J cenazesi içerisinde bir isim belki de daha fazla dikkat çekti; İsmail Hakkı Kol. İsmail henüz 16 yaşında, kod adı  Robin Argeş. Til Ebyad’ın alınması operasyonu sırasında Sulok’ta yaşamını yitirdi. Yaşının küçüklüğü, güler yüzlü fotoğraflarıyla birleşince kuşkusuz herkes için daha büyük bir burukluk oldu. Cenazesine on binlerce kişi katıldı. Merak ettim Robin’i. Ailesinden dinlemek istedim, babasının numarasını buldum. Ancak arama konusunda pek ısrarcı ol(a)madım. Nasıl anlatacak, nasıl dinleyecektim diye düşündüm ve vazgeçtim. Babası cenaze töreninde konuşuyor: “Şehit İsmail Hakkı, genç yaşında kutsal topraklarımız için kutsal canını feda etti. Bizler de onun bu kutsal topraklar için verdiği mücadelesine devam etme sözü veriyoruz.” Baba, cenazelerin artık ‘normal’ karşılandığı ilçede oğlunun defnedilmesi sırasında politik bir konuşma yapıyor, devamında söz anneye geçiyordu. Ailenin duygu yükü belli ki annenin üzerinde, tek cümle: “Küçük savaşçım uğurlar olsun sana.”

SERHİLDAN VE DİCLE

Babasını arayamadım ama Silopi’deki gazeteci arkadaşımı aradım. Sebahattin Koyuncu DİHA’nın Silopi muhabiri. İlçedeki durumu biraz anlatır belki diye aradığım Sebahattin, İsmail Hakkı’nın kuzeni, akrabası çıktı. Robin’i anlat abi diyorum ve başlıyor Sebahattin: “6-7 Ekim Kobanî serhildanı sırasında Silopi sınırında direniş vardı, gençler kayıklarla Dicle Nehrini  geçerek, Rojava’ya gitti. İsmail Hakkı, kayıkla Rojava’ya geçen ilk kişiydi.” 

‘HERKESİN CENAZESİ VAR’

‘Geçiş yapacağından haberiniz var mıydı’ diye soruyorum ve Sebahattin devam ediyor: “İsmail, Antalya’da okuyordu bir süredir. Silopi’deki eğitim şartları kısıtlı, amcası da Antalya’da tıp öğrencisiydi diye onun yanına gitmek istedi, ailesi de destekledi. Tatile gelmişti sonra da geçiş yaptı. Kimsenin Rojava’ya geçişinden haberi yoktu.”

Söz hala Sebahattin’in: “Cenazede ailesi dik durdu çünkü cenazeye gelen herkes bu savaşın bir parçası ama aile derinden etkilendi. En çok dedesi etkilenmiş. Zaten dedesinin elinde büyüyor. İsmail sınırı geçeceği köye gitmeden önce dedesinden 5 TL istemiş. Köye gitmek için yol parası. Dedesi üzgündü.”

SİLOPİ’NİN GENÇLERİ VE ROJAVA

Kendisinin de İsmail’in Rojava’ya geçişine çok şaşırdığını söylüyor Sebahattin: “İsmail’in geçiş yaptığı sırada sınırda haber takip ediyordum ben. Sonra duyduk İsmail gitti dediler, nasıl olur dedim? Daha 15 yaşında, küçük. Ama buradan katılımlar 16, 17 ve 18 yaşlarında başlıyor. Gençler tüm yaşananlara çok öfkeli.”

Sebahattin’e ‘Çocuk yaşta birisinin cephede ne işi var?’ sorusunun da tartışıldığını söylüyorum ve fikirlerini merak ediyorum, anlatıyor: “Batıdan böyle anlaşılması normal ama Silopi’de başka bir yaşam var, bu gerçeği, gençlerin yaşam koşullarını da görebilmek lazım. Savaşla büyüyor çocuklar, tüm çabalara rağmen küçük yaşta katılımlar da oluyor çünkü her gün cenaze var. Ölenler ya da Rojava’dakiler yabancı insanlar değil, buradakilerin akrabaları, aileleri. Mesela gelen her cenaze sonrası ilçeden gençlerin YPG’ye katıldığı haberini alıyoruz. Her cenaze, her ölüm, devlet baskısı gençleri etkiliyor. Gençler, internette IŞİD’in katliam videolarını izliyorlar, ardından cepheye gidiyorlar. Silopi’de gençlerin tek gündemi ve yaşantısı var: Savaş ve Rojava.”

BUGÜN 9, YARIN 10...

Gençlerle birlikte ilçedeki genel durumu da soruyorum Sebahattin’e: “Silopi cenazelerin hiç eksik olmadığı yer olarak anılmaya başlandı. Eskiden bu kadar değildi. Silopi büyük ve kalabalık bir ilçe ama herkes birbirini tanır. Cenazeler ile ilgili halk çok hassas, gelen her cenazeyi kendi evladıymış gibi karşılıyorlar. Artık cenaze var mı, yok mu tartışması da yapmıyor insanlar, ‘kaç cenaze gelecek?’ diye birbirlerine soruyorlar. Tabii o da kanıksanıyor ister istemez. İnsanların günlük rutini oldu; bugün 9 cenaze var, yarın 10 cenaze geliyor diye...”

Sebahattin anlatılabilecek her şeyi anlatıyor. Eklemek istediği başka bir şeyler olup olmadığını soruyorum. Biraz düşünüyor ve ekliyor: “Facebook’ta İsmail’e ait olduğunu düşündüğüm bir hesap var. Tek bir paylaşım yapmış, ‘Öyle bir şekilde yaşamalısın ki öldüğün zaman tabutun bile yas tutsun.’