Ruken Adalı-ANF

 

Diyarbakır Cezaevi’nde ölüm orucu direnişinde hayatını kaybeden Orhan Keskin'in ablası İpek Keskin Gür, 4 Nisan günü görülecek 12 Eylül davası için "O gün kaybettiklerimizin fotoğraflarıyla adliyenin önünde buluşsak, bu davayı lehimize çevirebiliriz. Kardeşlerimizi ölüme mahkum edenlerden hesap sorabiliriz" diyor.

 

Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 4 Nisan'da başlayacak 12 Eylül davasını heyecanla bekleyenlerden biri de İpek Keskin Gür. Devrimci 78'liler Federasyonu üyesi olan Keskin Gür, Diyarbakır Zindanı'nda ölüm orucu direnişinde yaşamını yitiren Devrimci Yol örgütünün yöneticisi Orhan Keskin'in ablası.

 

Davaya müdahillik başvurusunda bulunan İpek Keskin Gür, duruşma öncesinde kardeşini ve mücadelesini ANF'ye anlattı.

 

SİLVAN'DA BAŞLAYAN HAYAT

Babası Silvan Yatılı Bölge Okulu'nda müdür, kendisinin de aynı okulda öğretmen olarak çalıştığı o günlerde Orhan Keskin de, Silvan Lisesi'nde öğrenciydi. Ardahanlı olan Keskin Gür, Silvan günleri için, "Başka bir dil, başka bir insan, başka bir çevre ile ilk karşılaşmamızdı. Hepimiz için, Orhan için hayat orada başladı. Aşklarımız orada başladı. Devrimci olmayı Silvan'da öğrendik. Başka bir halkın diline ve kültürüne saygıyı da orada öğrendik." diyor.

 

Köy enstitüsü mezunu olan babasının demokrat bir kimliğe sahip olduğunu hatırlatan Keskin Gür, bunun kendilerine katkısının ise "okuma, araştırma ve insanı sevme" olduğunu anlatıyor.

 

PROFESYONEL DEVRİMCİLİĞE ADIM

İpek Keskin Gür, kardeşi Orhan Keskin'in devrimci mücadeleye katılma sürecini ise şöyle anlatıyor: "Orhan 16 yaşındaydı. Silvan Lisesi'ne gidip gelirken, doğal olarak demokratlarla, Kürt aydınları ile tanıştı. Liseyi bitirdikten sonra Tatvan Yatılı Bölge Okulu'na geldik. O günlerde Devrimci-Yol hareketine sempati duymaya başlamıştı. Tatvan'dan sonra da Diyarbakır Enstitüsü'nün Matematik Bölümü'nü kazandı. Eğitim Enstitüsü faşistlerin kontrolündeydi. Orhan da orada devrimciydi. Ben Diyarbakır'da evliydim, benimle birlikte kalıyordu. Enstitüde, Devrimci-Yol'cu öğretmenlerle tanıştı. Sempatizanken, 2. sınıfta, profesyonel devrimci oldu. Sanırım, 3. sınıftan itibaren de Güneydoğu Bölgesi'nin Devrimci-Yol sorumlusuydu."

 

Keskin Gür, kardeşinin profesyonel devrimciliğe adım atışının "evdeki herkesi titrettiğini" söylüyor ve ekliyor: "Ne kadar demokrat, devrimci olursanız olun, sizin ciğerinizden birisi profesyonel devrimciliğe adım atıyorsa, bu durum evdeki herkesi titretir. Çünkü ailenin bütün fertleri, devrimciliğin büyük bedeller istediğini biliyordu."

 

'ONUN TERCİHİ DEVRİMDİ'

Kardeşinin politik eylemi için, "Onun tercihiydi, engelleyemezdik" diyor Keskin Gür. Ancak babasının engellemek için yaptığı girişimlerini de şöyle özetliyor: "Babam bir şeyler yapmaya çalıştı. Tatvan'daki evimizi Ankara'ya taşıdık. 'Orhan da bizimle gelir' diye düşündük. Ama Orhan onu yapmadı. Bizi değil, devrimciliği tercih etti. Onun tercihi devrimdi."

 

İpek Keskin Gür, kendinden emin bir ses tonuyla kardeşinin eyleminden gurur duyduğunun da altını çiziyor, "Böyle bir devrimci kardeşe sahip olduğum için gurur duyuyorum" diyor. "Ama" diyerek de ekliyor: "Bir arkadaşını görürsünüz, onun gözünün içine bakarsınız, 'acaba, gözü gözüne ne zaman değmişti' diye düşünürsünüz. Birisini görürsünüz, evlenmiş çocukları olmuş, sizin yüreğinizde bir şey 'cız' eder. Pişmanlık değil bu. 'Yaşasaydı acaba hayatımızda ne gibi güzellikler olurdu?' diye düşünmüşümdür hep."

 

'ONU ORHAN OLARAK YANINIZDA İSTİYORSUNUZ'

Kardeşinin Diyarbakır, Mardin, Antep, Urfa, Hilvan, Siverek, Midyat, Dargeçit, Silopi ve Kızıltepe'de ayak basmadığı yer kalmadığını anlatan Keskin Gür, "Çok çalışkan bir devrimciydi. Yakışıklıydı, güzeldi. Sevecendi. Hala, o bölgedeki arkadaşlarını bulur, 'Orhan devrim için neydi?' diye sorar öğrenmeye çalışırım. Onunla ilgili güzel sözleri duyunca övünüyorsunuz ama bir de onu Orhan olarak yanınızda istiyorsunuz" diye kardeşine duyduğu özlemi anlatıyor.

 

'İŞKENCEDE OLDUĞUNU BİLİRSİNİZ'

Orhan Keskin, 28 Mayıs 1980 tarihinde Diyarbakır'daki bir çatışmada kolundan yaralı halde yakalandı. Tıp Fakültesi'nin bodrum katına konuldu. Arkadaşları yaralı halde işkenceye alındı. Ancak hastanedeki doktor arkadaşlarından biri polise teslim etmedi. 45 gün hastanede kaldıktan sonra Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'ne teslim edildi. 15 gün boyunca orada işkence gördü.

 

İpek Keskin Gür, o günlerde yaşadığı acıyı, "Düşünmezsiniz, istemezsiniz, hiç yakıştırmazsınız işkenceyi ona. Ama işkencede olduğunu bilirsiniz, evde oturursunuz. Yüreğinizin bir tarafında sürekli bir sızı olur. Faşizmin elinden onu alamazsınız" diye anlatıyor.

 

Keskin, polis sorgusunun ardından ilk önce Diyarbakır Cezaevi'ne götürüldü. 12 Eylül'e bir gün kala ise, zulüm ve işkence merkezi Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi'ne sevk edildi.

 

'ORASI DİYARBAKIR'DI'

Orhan Keskin, açlık grevlerinde yer aldı. 10 gün yapılan eylemin ardından başlayan 20 günlük açlık grevi için, İpek Keskin Gür, "Korkmaya başladık, orası cezaeviydi, Diyarbakır'dı ve O açlık grevindeydi" diyor.

 

Cezaevindeki ölüm orucu direnişinde yer aldı. O günler Mazlum Doğan ve Dörtlerin zulme karşı bedenini ateşe verdiği günlerdi. Keskin Gür, ölüm orucu günleri için şunları anlatıyor: "Ölüm orucuna başladıktan sonra hiç görüşemedik. Babam oradan hiç gelmez oldu. Cezaevi idaresi bizlere, çocuklarınıza 'Ölüm orucunu bırakın, sizi kullanıyorlar, deyin' dayatmasında bulunuyordu. Biz bunu kabul etmedik. Bunu ona yapamazdık. Yapmadık da."

 

Direnişin 54. gününde anlaşma sağlandı. Tutukluların bazı talepleri sağlandı.

 

Anlaşmanın ardından Baba Keskin, oğlunu görmeye gidiyor. Eve döndüğünde ise söylediği, "Orhan artık geri dönmez, çok ağır hasta" oluyor.

 

Bu arada Keskin'in yargılaması sona erdi. Hakkında 13 yıl hapis cezası verildi. Tutuklu kaldığı yıl düşürüldü. Bir yıllık cezanın ardından tahliye edilecekti. Ancak öldü Orhan Keskin.

 

'CEMAL'E SAHİP ÇIKIN'

Kardeşini son kez annesi ile babası görmüş: "Annemin elini tutmuş, Babama da 'Cemal'e sahip çık' demiş. Cemal Arat da ölüm orucundaydı. Kardeşimden bir gün önce öldü. Bir de, 'Mahkeme kararı aldınız mı?' diye soruyor."

 

'ZULME KARŞI O DİRENİŞ OLMASAYDI...'

Orhan Keskin, 3 Mart 1984 tarihinde yaşamını yitirdi. İpek Keskin Gür, kardeşinin ölümünün ardından büyük bir metanetle konuşuyor: "Çok kötü şeyler yaşadık. 'Keşke olmasın' diyemiyorum. Diyarbakır Cezaevi'ndeki o zulme karşı onlar direnmeseydi, Kürt halkının özgürlük mücadelesi bu aşamaya gelmezdi. Kürtler, dilini, özgürlüğünü istiyorsa, Orhan Keskinlerin, Mazlum Doğanların, Hayri Durmuşların, Kemal Pirlerin, 4'lerin gösterdiği devrimci direniş ve dayanışma sayesindedir.

 

Acılarını, üzüntülerini içlerine gömdüklerini anlatıyor Keskin Gür ve ekliyor: "Bir acınız olduğunda yüreğinizde 40 mum yanar. O 40 mumun her yıl birisi söner ama bir tanesi asla sönmez, yüreğinizin derininde durur. Oradan sürekli başını çıkartır, kendisini hatırlatır. Biz işte bu duyguyu yaşıyoruz. Orhan ile birlikte 3 bin devrimci öldürüldü. Onların aileleri de aynı şeyleri yaşıyor."

 

'HESAP SORABİLİRİZ'

İpek Keskin Gür, 4 Nisan'da 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek olan 12 Eylül davasını hatırlatarak, "İnanıyorum ki, biz devrimcilerin aileleri, o gün adliye önüne üçer kişi gelsek, çocuklarımızın, kardeşlerimizin, babalarımızın fotoğrafları ile orada buluşsak, bu davayı lehimize çevirebiliriz. Kardeşlerimizi ölüme mahkum edenlerden hesap sorabiliriz" diyor.