BBC Türkçe / Selin Giritli

"Kamp Armen'e mi geldiniz?" diye soruyor Kubilay. Henüz adını bilmiyorum. "Evet" diyorum. "Bir yardım eder misiniz o zaman?"

Arabasının bagajını açıyor. Birkaç damacana su, birkaç poşet çıkarıyor. "Şunları içeri taşıyalım mı?" Poşetlerde yiyecekler, kağıt bardaklar var. Tuvalet kağıtları sonra. Taşıyoruz.

Kampın bahçesine ilk adım atınca sağdaki duvarda "Hepimiz Ermeniyiz. Hepimiz Hrant'ız" yazdığını görüyorum. Az ileride "Tarihine sahip çık" yazıyor. Hemen yanında "Direne direne kazanacağız!" Binanın üzerine ise genişçe bir döviz asılmış: Soykırım sürüyor, diyor.

Çarşamba sabahı iş makinelerinin Tuzla Çocuk Kampı olarak da bilinen Kamp Armen'e girmesi ve binanın bir bölümünün yıkılmasından bu yana kampta gönüllülerin nöbeti sürüyor. Kampa yiyecek-içecek yardımı da...

HDP İstanbul milletvekili adayı Garo Paylan, yıkımın başlamasından hemen sonra kampa gelenlerden biri. Bugün yine burada.

"Önce bana kamp yıkıldı, dediler. Ben her şeyin bittiğini düşünüp geldim. Geldiğimde yıkım devam ediyordu. Yarım saat geç kalsak belki de geriye hiçbir şey kalmayacaktı.

"Kepçe operatörüne bağırıp durdurduk. Önce 'İşimize engel olmayın. Yıkım ruhsatımız var' dediler. Sonra buranın hikayesini anlattık.

"'Burada hak gaspı var, yetim çocukların emeği var' dedik. 'Yetimlerin hakkının olduğu bir yerde trilyon da verseler ben bu binayı yıkmam' dedi onun üzerine, geri çekildiler.

"İşte o kepçe operatoründe olan vicdanın toplumda ve devlette de olması gerektiğini düşünüyorum."

'YETİM HAKKI, YIKMA!’    

Kamp Armen'in yaklaşık 9 bin metrekarelik arazisi, 1962'de Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı tarafından satın alınmış.

Çocuklar, özellikle de yetim çocuklar için bir yaz kampı olması düşünülmüş. Çocukların elleriyle, emeğiyle, katkılarıyla inşa edilmiş.

Ancak 1936 Beyannamesi gerekçe gösterilerek, arazi devlet tarafından ilk sahibine iade edilmiş ve 1987 yılında Yargıtay'ın yerel mahkeme kararını onamasının ardından kampa el konulması süreci tamamlanmış.

O zamana kadar yaklaşık 1500 yetim çocuk gelmiş geçmiş buradan.

Bir odadaki kara tahta, enkazın altından çıkan bir Meydan Larousse kapağı, İngilizce ders kitapları, notları, sözlük yaprakları çok şey anlatıyor.

Üçte biri yıkılan binanın iç duvarına "Yetim hakkı. Yıkma!" yazılmış büyük harflerle. Önü moloz yığını... Karşısında kenara çekilmiş iş makinesi duruyor.

Kamp Armen'in eski bir sakini geliyor usul usul. Orhan Dink. 1987'den beri kampı ilk ziyareti. "Çocukluğum burada geçti" diyor kampı dolaşırken.

"Burada yataklarımız vardı. Şurada durup bakınca denizi görürdün. Aşağıda göl vardı. Yüzmeyi de burada öğrendik."

Gönüllülerin kampa bir bostan kurmayı, eski günlerdeki gibi domates biber ekmeyi planladığını duyunca duygulanıyor.

Yüzleşmedir bu kamp, diyor. Kurtarılmasının sadece Ermeniler değil tüm Türkiye halkları için önemli olacağını söylüyor. Buradan başlayarak Roboski'ye de gideriz, Sivas'a da diyor.

Rakel Dink'in yazısı anlatıyor. Hrant Dink'le daha çocukken bu kampta tanışan, yıllar sonra yine bu kampta evlenen, hatta kampın yöneticiliğini de yapan Rakel Dink, "Kampın yıkılması bir cinayet" diyor yazısında.

"Ölenlere son arzun nedir diye sorarlar ya. Eşimin en büyük, ilk arzularından biriydi Kamp Armen'in ayakta kalması. Şimdi içim acıyarak izliyorum yıkımı" yazıyor.

Orhan Dink, abisi Hrant'ı yad ediyor, belli ki onun da içi acıyor. "Buraya bir duvar mı örelim? Şurayı nasıl temizleyelim?" diye aralarında konuşurlarken neyi nasıl kurtarabileceklerinin hesabını yapıyor.

'YIKIM KARARI, SOYKIRIM DEVAM ETTİĞİNİ GÖSTERİYOR’

Kamp, gün boyu ziyaretçi ağırlıyor. Doğma büyüme Tuzlalı Cevat Aydoğan, "Ben Ermeni değilim. Ama benim de çocukluğum burada geçti." diyor.

"Herkese açıktı burası. Rakel Abla yemek yapardı, biz de çocuklarla ahşap masalara oturur, yerdik. Spor hocaları vardı. Biz de onlarla spor yapardık. Yüzerdik. Kardeş gibiydik. Panayır yeri gibiydi burası. Virane ettiler."

Ohannes Keçicioğlu'nun ise kampı ilk ziyareti... "Etnik kökeni ne olursa olsun bir sürü insanın buraya geldiğini, burayı düzeltmeye çalıştığını görüyorum. Bu büyük mutluluk benim için." diyor.

Yıkım haberini aldığından beri Kamp Armen'de nöbet tutan Özdeş Özbay ve Volkan Akyıldırım, "20 kişi gece burada kaldık. En azından Pazar'a kadar da buradayız. Forumlar yapıyoruz. Önce yıkımın durmasını istiyoruz. Sonra da arazinin vakfa iadesini." diyorlar.

Garo Paylan da bu son noktanın özellikle altını çiziyor. Mülk sahibi Fatih Ulusoy'la görüştüğünü, kendisine yıkımı durduracaklarını, en azından birkaç ay bekleyeceklerini söylediğini aktarıyor. Sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Soykırımın devam ettiğini gösteren bir şey bu yıkım. Ermeniler 1915'ten sonra İstanbul'da, kiliseleri, okulları etrafında toplandılar. Çocuklar için de burayı yaz kampı yaptılar.

"Bir hafıza mekanı burası. Yaşadığımız şey bir kez daha yıkım, gasp, anıya, hatıraya saygısızlık.

"Soykırımı tarihçilere bırakalım diyorlar. Ama adalet diyorsak, yüzleşme diyorsak, önce bugünden başlayalım. Tarihi şimdilik bırakalım, bugüne bakalım.

"Bugünkü hak gaspını giderelim. Bugünkü hafızaya saygısızlığı giderelim. Talebimiz bu. Devletin burayı kamulaştırması gerek. Devletin vicdani bir duruş sergilemesi gerek.

"Burası ibret-i alem olsun. Hak sahiplerine iade edilsin. Tüm çocukların hizmetine açılan bir mekan olsun. Hafıza mekanı olsun."

‘MANOLYALAR ÖLMESİN’

Ermeni cemaatinden Misak Şernaz da "Ha mezarlarımızı yok etmişsiniz, ha burayı yıkmışsınız. Bizden arkaya hiçbir şey bırakmamak gibi bir duygu veriyor bana burası. Hatıraları yıkıyorsunuz." diyor.

Kamptan ayrılırken son olarak ise şunları söylüyor:

"Şurada bir manolya ağacı var. Manoyla ağacı çevresinde insan yoksa kendisini öldürür. Manolya kuruyor. Manolyalar ölmesin."