Orhan Kemal Cengiz Radikal’deki köşesinde Kabataş’ta başörtülü bir kadına saldırıldığı iddiası üzerine yapılan tartışmaları yazdı:

KABATAŞ YALANLARI, GERÇEKLERİ

'Siz şurada şöyle demiştiniz' diyerek sorumluluk hatırlatmanın, 'gerçeklik testi' yapmanın hiçbir imkânı yok.

Başbakanın televizyondan sesi geliyor... Bir yerin açılışında konuşuyor. “Paralel yapı” diye bağırdığını duyuyorum. Bu paralel yapıyla birlikte hareket eden “siyasi partilerden, medyadan, iş adamlarından hesap sorulacağını” söylüyor.

Her şeyin ölçüsünün kendisinin olduğu, bütün kavramların onun algısına göre şekillendiği ve onun dışında herkesin her şeyden sorumlu olduğu bir dünyada yaşıyoruz.

“Siz şurada şöyle demiştiniz” diyerek, bir sorumluluk hatırlatmanın, bir “gerçeklik testi” yapmanın, hele hele hesap sormanın hiçbir imkânı yok.

Kabataş için toplumsal sonuçlarına hiç aldırmadan, en yüksek perdeden “benim başörtülü bacıma saldırdılar” diye konuşma özgürlüğü olan başbakana, “yakala o zaman bu saldırının sorumlularını” diyemiyorsunuz...

Nasıl olup da siz, başörtülü ve başörtüsüz vatandaşlarınız karşısında bu kadar “ayrımcı” olabiliyorsunuz, Kabataş’ta başörtülü kadın “bacınız oluyorsa, yine Kabataş’ta sizi protesto ederken polis tekmeleriyle bebeğini düşüren 19 yaşındaki E.Ö neyiniz oluyor” diye soramıyorsunuz.

Kabataş’taki kadın bacınız olurken, polisten herkesin göz önünde yediği dayak sonucu kalçası kırılan, kalçasına üç tane platin takılan Dilşat Aktaş’tan, nasıl oluyor da, “o kadın, kız mıdır, kadın mıdır?” diye bahsedebiliyorsunuz diye sorsanız da bir anlamı olmuyor.

Neyin ne kadar konuşulacağını, neyin hesabının ne kadar sorulacağını o tek başına belirliyor. “Tamam, Kabataş’ta ne olmuş onu konuşalım, ama Gezi protestolarında ölen 7 genci, gözleri çıkanları, sakatlananları da konuşalım” diyemiyorsunuz. Sizin ne dediğinizin hiç bir önemi olmuyor.

Bizler onun her sözünün bir taraftan kanun hükmünde olduğu ama ağzından çıkanlar için bir çocuk kadar bile sorumlu tutulamadığı bir ülkede yaşıyoruz.

“Camide içki içtiler; başörtülü bacımı dövdüler” dedikten sonra, “caminin imamı ‘yukarıda Allah var, yalan söyleyemem’ dedi” diye hatırlatırsanız veya işte Kabataş’taki görüntüleri yayınlarsanız, suçlamaların perdesi daha da artıyor, “hain, ajan, alçak” oluyorsunuz.

Bizler başbakanının, hiç bir somut delil ortaya koymadan “faiz lobisi, vaiz lobisi, otpor” diye sürekli hayali düşmanlardan söz ettiği ama öbür taraftan, kasalar, para sayma makinaları ve ayakkabı kutularının içindeki paraları görmezlikten gelmemiz istenen bir ülkede yaşıyoruz.

Ben yazıyı yazarken yan odadaki televizyondan başbakanın sesi gelmeye devam ediyor, “Ak Parti bu seçimlerde yüzde kaçla çıkacak bu önemli” dediğini duyuyorum. Evet, ben de bu konuda kendisine kesinlikle hak veriyorum...